Hayatla ve Kur’an’la interaktif ilişkimiz
İçimizdeki “şoför” potansiyel suç merkezi olan “fücur”dur. İçimizdeki suç eğilimlerini takvamızı takviye ederek durdurabilir, denetim altına alabiliriz.
Fevzi Zülaloğlu / Haksöz Dergisi Sayı: 345 - Aralık 2019
Giriş
İletişim insanın hem çevresiyle, tabiatla, kâinatla hem de insanla ilişkisini ihtiva eder. İnsanın gözlerini açtığı dünyada hemcinsleriyle, tabiatla, dünyayla interaktif ilişkisi kaçınılmazdır. Önemli olan bu ilişkinin hangi eksende inşa ediliyor olmasıdır. Can alıcı soru şu:
İnsan, çevresiyle, hayatla ve Kur’an’la interaktif ilişki kurarken Rabbinin emaneti olan iradesini adalet ve emniyet ekseninde mi inşa ediyor yoksa zulüm ve ifsad ekseninde mi?
1.Kâinatla İnteraktif İlişkimiz
Tabiatla, kâinatla olan ilişkimiz, zorunlu olarak interaktiftir. Çevremiz bizi, biz çevremizi etkileriz. Bu konuda takva sahibi müminler olarak sorumluluk bilinciyle hareket etmek zorundayız. Yani hem nefsimizi, neslimizi hem de tüm çevremizi Allah’ın bir emaneti, ayeti olarak görmeliyiz.
“Ayet gözlüğü”yle çevremize bakıp değerlendirmemiz, bizi zalimlerden ayıran bir bakıştır. Mümin güvenilirdir, kendisine ve çevresine zarar vermez. Güç ve iktidar mümini şımartmamalı, kibre, sorumsuzluğa yol açmamalıdır.
Öte yandan zalimler, ellerine güç ve iktidar olma fırsatı geçince, nefsi, ekini, nesli, çevreyi ifsad ederler. (Rum, 30/41; Bakara, 2/205) Zalimlerin çevresiyle olan ilişkisi zulüm ve ifsad ekseninde gelişir. Müminlerin çevresiyle olan ilişkisi ise adalet ve emniyet ekseninde oluşur.
Çevremizdeki ağaç, taş-toprak, üzerinde dilediğimiz tasarrufu yapacağımız varlıklar değildir. Hepsi Allah’ın ayetidir. Öyle ki okumasını bilen için birer hakikattir. Çevremizle interaktif ilişki kurarken, ibret nazarıyla bakmayı öğreten sözlü ayetlerden biri şöyledir:
“Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, onu Allah korkusundan titremiş ve paramparça olmuş görürdün. İşte bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr, 59/21)
Taşlarda bile anlam aramayı, ibret almayı sözlü vahyin kaynağı Kur’an bize öğretiyor. Öyle ki taş var, taş var, bir de taş yürekli kâfirler var:
“Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi vardır ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de vardır ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da vardır ki Allah korkusuyla yerinden düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara, 2/74)
Uhud’daki yenilgiden efsaneler üretmeyi, lanetli mekân algısı üretmeye çalışan şeytani güçleri durdurmak için Allah’ın Elçisi şöyle demiştir:
“Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi sever!”1
Süleyman (a) kıssasının terbiyesinden geçen Peygamberimiz Muhammed (s) ot, böcek, hayvan ne varsa çevresiyle adalet ve emniyet ekseninde interaktif ilişki kurmayı öğrenmiştir. Her konuda bize örnek olan Allah’ın Elçisi Muhammed (s) kurumuş bir hurma dalı üzerinden nasuh tövbeye ilişkin işaretler çıkarmış, ashabına da bunu öğretmiştir.
Resulullah (s) eline bir kurumuş hurma dalı almış üstündeki yaprakları silkeliyor. Yapraklardan, dikenlerden, üstündeki curuhattan arınınca, sahabe sormuş:
Ne yapıyorsun ya Resulallah?
O da fırsatı yakalamış bir davetçi olarak, arkadaşlarına şöyle diyor:
“İşte nasuh tövbe yapan kişinin durumu aynı bu dal gibidir, hiçbir günahı kalmaz, tertemiz olur.”
Kur’an bize kâinata ve tabiata bakarken, gaflet içinde değil, interaktif bir ilişki içinde, ibret nazarıyla hasbihal eder gibi bakmayı öğretiyor. Tüm kâinat ve tabiat ayetlerden oluşur; ya dışımızdadır ayetler ya içimizde:
“Kur’an’ın gerçek olduğu kendileri için apaçık belli oluncaya kadar onlara çevrelerinde ve kendilerinde bulunan kanıtlarımızı hep göstereceğiz. Rabbinin her şeye tanıklık etmesi (onlar için) yeterli değil midir?” (Fussilet, 41/53)
Değil mi ki her yer ayetlerle dolu, öyleyse “yoldaki işaretler”e dikkat!
Bir nehrin, denizin, ormanın, hayvanın güzelliği, harika yaratılışı hakikatin şahididir. Çünkü Allah’ın ayetidir. Yüce Allah’ın yarattığı güzellikler, O’na dua ve yakarışımızı tetiklemelidir:
“Onlar ki ayaktayken, otururken ve yatar haldeyken Allah’ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerine tefekkür ederler: “Rabbimiz! Bütün bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın! Yücelikte eşsizsin! Bizi ateşin azabından koru!” (Âl-i İmran, 3/192)
2.Kur’an Kitabe Değil Hitabedir
Kur’an sözlü iletişimin bütün yöntemlerini kullanır. Kur’an yazılı bir kaynak olarak indirilmemiştir. Sözlü iletişim yazılı bir metin yoluyla iletişim kurmaktan daha etkilidir.
İlk muhatabı Allah’ın Elçisi olan vahyin muhatabı tüm insanlıktır. Ayetler, sureler tüm insanlığın bazen taleplerine cevap olarak indirilmiş bazen de muhatapta talep uyandırmış, yönlendirmiş, unuttuklarını hatırlatmış, sonsuz saadetin yolunu göstermiştir.
Allah’ın Elçisine indirdiği vahyin yazılı bir levha, kitabe olarak değil, sözlü olarak indirildiği Kur’an’da defalarca vurgulanmıştır.
İşte bu ayetlerden birkaçı:
Kur’an ayetleri “kavlun fasl”dır: “Elbet bu (vahiy) hakkı bâtıldan ayıran bir sözdür.” (Tarık,86/13)
Kur’an ayetleri “ahsenü’l-kavl”dir: “O kullar ki sözün tamamını dinlerler ve en güzeline uyarlar: İşte Allah’ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimseler bunlardır ve işte onlar, aktif akıl sahipleridir.” (Zümer, 39/18)
Kur’an ayetleri “ahsenül-hadis”tir: “Ve bu azap siz farkında değilken ansızın gelip çatmadan önce, Rabbiniz tarafından size indirilmiş olan en güzel söze uyun.” (Zümer,39/55)
“Çünkü biz, sana ağır sorumluluk yükleyen bir söz indireceğiz.” (Müzzemmil, 73/5)
3.Allah’ın Yarattıklarıyla İlişkisi Dinamiktir
“Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister (O’na muhtaçtır). O, her an yaratma halindedir.” (Rahman, 55/29)
Yahudi ve Hristiyanların iddia ettikleri gibi, Yüce Allah altı gün yaratıp yedinci gün (yedinci aşamada) dinlenmeye çekilmiş, tatile çıkmış değildir. Yukarıdaki ayet bu hakikati açıkça beyan etmektedir.
Yüce Allah’ın hayatla olan münasebeti etkin, dinamik bir mahiyet arz eder. Bu nedenle Kur’an, gündemi belirlenen, gündemin peşinde pasif bir şekilde koşan bir kitap değildir. Kur’an gündem belirleyen, gündemi hiç geçmeyen, gündemden hiç düşmeyecek olan hakikatleri beyan eder. Yaklaşık bin beş yüz yıllık insanlık tarihi bunun şahididir. Hiçbir zalimin, diktatörün Kur’an’ı gündemden düşürmeye gücü yetmemiştir.
Kur’an muhatabıyla bazen interaktif, etkileşimli bir ilişki kurar. Sorulan sorulara verilen cevabı, muhatap ister kabul etsin isterse etmesin, mesaj hayatla bağlantılıdır.
Kur’an’ın hayatla ve muhatapla ilişkili olduğuna dair ayetlerde birçok kanıt bulunmaktadır. Örneğin verilen sorulara cevap vermesi, Kur’an’ın, muhatabıyla dinamik bir ilişki içinde olduğunu gösterir.
Biz de Kur’an’la canlı, dinamik ve interaktif bir ilişki kurmalıyız. Kur’an muhatabının iyi niyeti, gayreti oranında karşılıklı etkileşim içinde diyalog kurar. Hakikati tam bir sözlü iletişim diliyle beyan eder. Vahyin muhatabından gelen sorulara, “sana soruyorlar” denilerek alıntı yapılır, bazen ise sorulara yer vermeden doğrudan cevap verilir. Örneğin Bakara, 255.ayet (Ayet el-Kürsi) Yahudi ve Hristiyanlardan söz etmeden, onlara ve onlar gibi düşünen bütün deist, laik, seküler tanrı tasavvurunu savunanlara cevap niteliğindedir.
Aynı şekilde Fatiha’nın sonu da isim vermeden Yahudi ve Hristiyanlara eleştiriler içermekte, müminlere tehlikenin boyutlarını ifade etmektedir.2
“Bizi dosdoğru yola ilet,vahiy nimeti verdiklerinin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna değil!” (Fatiha, 1/6-7)
4.İman Ailemiz: Sureler
114 iman ailemiz var. Ayetler hem “yoldaki işaretler” olmaları hasebiyle hem de iman hakikatlerine şahitlik etmeleri nedeniyle kardeşimizdir. 6236 manevi kardeşimiz var.
Hakikatin şahitleri olmaları sebebiyle sureler kardeştir, bizim de iman kardeşimizdir. Birbirine çok benzese de ikiz kardeş olsalar bile her sure birbirinden farklıdır, özgündür. Hepsi aynı hakikati, tevhid ve adaleti vurgulasa da sureler kendine özgüdür. Ayetlerin aynı ifadelerle tekrarları vardır. Ama tekrarların bağlamları, siyak sibakları birbirinden farklı olduğu için özgünlüğüne bir halel gelmemektedir.
Resulullah (s)’in Kur’an ile olan münasebeti pasif, edilgen, mekanik bir münasebet değildir. O âlemlerin rabbi olan Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuştur. Bize de bu konuda örnek olmuştur. Ancak bu teslimiyet durağan, mekanik, robotik bir teslimiyet değildir. Onun surelerle, ayetlerle ilişkisi son derece dinamik, interaktif, etkileşimli bir ilişkidir. Bu konuda rivayetlerde çok sayıda örnek vardır.
Resulullah (s) Kur’an’ı bir aile gibi tasavvur etmiş, kendisini de bu ailenin bir parçası olarak görmüştür.
Ona salatu selâm olsun, Allah’ın Elçisi, özellikle Hud,112. ayete işaretle, “Beni Hûd Suresi ve kardeşleri (Vakıa, Hâkka, Mürselat, Nebe, Tekvîr, Ğâşiye) ihtiyarlattı.” buyurmuştur.3
“Emrolunduğun gibi istikâmet üzere ol! Seninle beraber tövbe edenler de emrolundukları gibi istikâmet üzere olsunlar! Ve sakın (bu hususta) aşırılığa kaçmayın!..” (Hûd, 112)
Yaşlanmasını bile vahyin ağır sorumluluklarına bağlayan bir ilişki tarzı bize de örnektir. Böyle interaktif bir ilişki, Kur’an tarafından sürekli olarak kendimizi yeninden inşa etmekle mümkündür.
Resulullah Felak ve Nâs surelerini kastederek “Bana bazı ayetler indirildi ki benzerleri görülmemiştir: El-Muavvizeteyn -iki sığınak-” demiştir.4
Resulullah (s) cennet ayetlerini okurken sevinir, cehennem ayetlerini okurken hüzünlenirdi. Sevinci ve hüznü jest ve mimiklerine yansırdı. Kur’an’ı okurken hüzünlenir, hatta ağlardı.
“Kur’an’ı okurken ağlayınız. Ağlayamıyorsanız bari hüzünlü okuyunuz.”5
İbnu Mes’sud, Resulullah’ın Nisa, 41.ayeti okurken ağladığını6 rivayet etmiştir:
“Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit tuttuğumuz zaman halleri nice olacak!”
Ahlakı Kur’an olan Allah’ın elçisi bu duyarlı tavrını Kur’an’dan öğrenmiştir. Ve Kur’an onun gibi müminlerin, geçmiş vahyin mensuplarından gözyaşlarını imanına şahit kılanları bize örnek göstermiştir:
“De ki: Siz ona inanın veya inanmayın, şu bir gerçektir ki bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere (Hakk’ın kelâmı) okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar. Ve ‘Rabbimizi tesbih ederiz, Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir.’ derler. Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar; Kur’an onların saygısını artırır.” (İsra, 17/107-109)
5.Kur’an Ailesinin Annesi Fatiha
Kur’an kendine özgü bir kitaptır. Akademik, felsefî eserlerde rastlanan soğuk, mekanik, sadece bilgi vermeye odaklanan, duygudan yoksun bir kitap değildir.
Kur’an, muhatabıyla adeta konuşur. Soru sorar, cevap verir, soru sordurur, sormadan cevap verir.
Fatiha bu diyaloğa ilginç bir örnektir. Mushaf’ın ilk ayetinin “Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla” diyerek söze başlaması, “Bu kitap kime aittir?” sorusunun cevabı gibidir. Bu cevap Kitab’ın sahibine ve en temel özelliklerine de işaret etmekte ve adeta şöyle demektedir:
Ey insanoğlu! Bu, “Rahman, Rahim, âlemlerin rabbi, hesap gününün meliki olan Allah”ın kitabıdır. O’ndan başkasına ibadet edip O’ndan başkasından yardım dileme, yoksa köleleşir, Yahudi ve Hristiyanlar gibi şeytani güçlerin oyuncağı olursun.
Aynı cevabı biz Kitab’ın son suresi Nâs’ta da buluyoruz:
Ey insanoğlu! “Rahman, Rahim, âlemlerin rabbi, hesap gününün meliki olan Allah”a sığın! Yoksa hannas’ın oyun ve eğlence aracı haline gelir, imtihanı kaybedersin.
Vahyin kaynağının ismi çok ilginçtir: Ümm. Yani rahim taşıyan, merhametin simgesi olan “anne”. Ümmü’l-Kitab; Kur’an’ın kaynağının adıdır ve Fatiha’nın isimlerindendir:
“Allah tercih ettiğini yok eder, tercih ettiğini bırakıp sağlamlaştırır. Zaten mesajın kaynağı (da) O’nun katındadır.” (Ra’d,13/39)
Kur’an’ın adeta kalbi, özeti olan Fatiha’yı Resulullah’ın bu isimle andığı rivayet edilmiştir. Fatiha “rahim taşıyan bir anne” gibidir. Bu durumda Kur’an ailesinin kapısına iyi niyetle gelen bir misafiri “rahim sahibi anne” merhamet ve şefkatle karşılayacaktır.
Öte yandan izinsiz ve kötü niyetle Kur’an ailesinin evine hırsız gibi giren müstağnileri, Cehennemin yedi kapısı7 karşılayacaktır.
6.Hidayet Öykülerinde Kur’an’ın İnteraktif Etkisi
Arayış içinde olan, hakikati arayan birçok insan hiçbir Müslümanla karşılaşmasa bile, bazen imanın güvenlik kuşağı altına girmiştir. Buna ilginç iki örnek vermek istiyorum:
Birincisi geçmişinde Hristiyan, sonra ateist olan, daha sonra Kur’an ile girdiği interaktif ilişki sayesinde Müslüman olan matematik profesörü Jeffrey Lang’dir.
Kendi iç dünyasında ateist olmasını, “tanrının kötülere ve kötülüklere izin vermesi”ne bağlayan Jeffrey Lang, bir gün Kur’an okumaya karar verir. Amacı geçmiş vahyin izlerini taşıyan Tevrat ve İncil’le Kur’an’ı karşılaştırmaktır. İlk ilgisini çeken, Kur’an’ın kendisiyle adeta konuşuyor olmasıdır. Sözlü anlatım dili onu çok etkilemiştir. Bakara Suresi, 30. ayete gelince bir mucize yaşanır ve şok olur:
“Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?”(Bakara,2/30)
Yüce Allah’ın, meleklerin diliyle beyan ettiği soruyu Jeffrey Lang, yıllardır kendi kendine sormaktadır: Neden melek gibi annesine şiddet uygulayan babası gibi zalimleri tanrı yaratmaktadır?
Cevap melekler üzerinden Jeffrey’e verilmiş gibidir.
“(Melekler) cevapladılar: Sen tek otoritesin, bizim senin bize öğrettiğinden başka bir ilmimiz olamaz; yalnızca sensin her şeyi tam bilen, her hükmünde tam isabet kaydeden.” (Bakara, 2/32)
Muharref Tevrat’ta tanrı insana “bilgi ağacı”nı yasaklamıştır. Jeffrey, Kur’an’da böyle bir yasak da bulamaz. Tam tersine Rahman ve Rahim olan Yüce Allah’ın gereken bilgiyle daha yaratılışın başında insanı donatmasından söz eden ayet onun için bir mucizedir:
“Ve Âdem’e tüm isimleri öğretti, bunun ardından onları meleklere takdim etti ve dedi ki: Hadi, eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız şunların isimlerini bana bir bir haber verin!” (Bakara, 2/31)
Adeta karşısındaki biriyle diyaloğa girer gibi Kur’an ayetleriyle kurduğu interaktif ilişki, sonunda Müslüman olmasına yol açmıştır.
İkincisi internette ‘Avustralyalı Genç’ ismiyle videosu yer alan Rubin’in hidayet öyküsüdür. Eski ismi Rubin yeni ismi Ebubekir olan Avustralyalı genç, bir gün Müslümanlara ders vermek için Mellbourne’de camiye gider. Ama kendisi Müslümanlardan etkilenir. Günler sonra Müslüman olmaya karar verir ama son bir isteği vardır Yaratan’dan, bir mucize ister. Odasına çekilir, pencereyi açar, her taraf sessizdir, olağanüstü bir şey olmasını ister. Ama olmaz. O sırada Kur’an açıktır. Kur’an’a bir göz atar ve şok olur. Çünkü Kur’an ona vermiştir:
“Gerçekten iman etmek isteyenler için yeryüzünde, gönülden inanmış olanların (şahit olduğu) ilâhî işaretler vardır; tıpkı sizin kendi varlığınızda olduğu (gibi). Bunları görmüyor musunuz? Gökyüzünde ise (maddî manevî) rızkınızın ve size vaat edilen şeylerin (kaynağı) vardır: Göğün ve yerin rabbine ant olsun ki bu (yeniden diriliş) en az(ından) sizin konuşma yeteneğiniz kadar gerçektir.” (Zariyât, 51/20-23)
Kur’an’ın bu cevabı, mucize olarak onun için yeterlidir. Çünkü Kur’an onunla konuşmuş, adeta kendisine cevap vermiştir.
7.Kur’an’ı Hayata Nasıl Okuyayım?
Nüzul sürecinin ilk suresi bir emirle başlıyor: “Oku!” Bu, Kur’an’ın bir iletişim diliyle indiğini beyan eden ilk delildir. İlk beş ayette Yüce Allah seçtiği elçisine ne okuyacağından önce nasıl okuyacağını beyan etmiştir:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O insanı bir alaktan (asılıp tutunan döllenmiş bir hücreden) yarattı. Oku! Zira Rabbin sonsuz kerem sahibidir; (insana karşı cimri değil, cömerttir).O, insana (bilgiyi) kalemle (kaydetmeyi) öğretti. O, insana bilmediklerini öğretti.” (Alak, 96/1-5)
Alak Suresi Abdullah’ın oğlu Muhammed’in yıllardır kafasını kurcalayan ve Hira’ya tefekküre çıkmasının sebebi olan sorulara cevap niteliğindedir.
Nasıl okuyayım?
Yaratan, sonsuz kerem sahibi Rabbinin adıyla oku!
Allah bilgi ağacını, bilgi sahibi olmayı insana yasaklamış mıdır?
Ekrem, sonsuz kerem sahibi olan Allah, insana en çok lazım olan şeyi yasaklar mı hiç? İnsana kalemi kullanma yeteneği bahşetmiştir ve insan bilgiyi elde etme yeteneğini Allah’a borçludur.
Mekke’deki, dünyadaki azgınlığın nedeni nedir?
Kısaca istiğnadır. İnsanın kendini kendine yeterli görmesi, kibre kapılmasıdır:
“Evet, evet; insan mutlaka azar, kendi kendine yettiğini sandığında! Ne ki insanın Rabbine dönüşü muhakkaktır. Ama (ey muhatap!) Baksana şu engel olmaya kalkışana, namaza kalkan bir kula!” (Alak, 96/6-10)
Davette kime öncelik vereyim?
Davette müstağnilere değil, eşi Hatice gibi muttakilere öncelik vermesi gerektiğini Alak Suresinin, düşmanı beyan eden ayetleri işaret etmektedir. (Alak, 96/6-19)
Rivayetlerden, siyer kaynaklarından biliyoruz ki vahyin ilk muhatapları Varaka b. Nevfel gibi Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan insanlar olmuştur.
Mekke’de her ne kadar cahiliye, zulüm zirve yapmış olsa da şirk koşmayan Hanifler8 ve iyilik yapmayı şiar edinen insanlar vardır. Mesela meşhur şair Ferezdak’ın dedesi Sa’saa cahiliye döneminde 360 çocuğu gömülmekten kurtarmıştır.9
8.Kur’an’ın,İlk Muhatabı Resulullah (s) İle İnteraktif İlişkisi
Hiç şüphesiz Kur’an’ın tamamı soru-cevaplardan oluşmuyor. Çünkü vahyin inişini insan yönlendirmiyor. Ama insanı, yani muhatabı da dikkate alıyor. Burada itidalli bir ilişki söz konusudur.
Evet, vahyin nüzul sebepleri vardır. Ama zannidir. Asli olan, yakini olan, kesin olan ilahi vahiydir.10
Bazen Allah’ın Elçisi, vahiy insin diye gözünü göklere dikiyor ama mesajın ne zaman, ne kadar geleceğine âlemlerin rabbi olan Allah karar veriyor:
“Biz senin yüzünü gökyüzüne çevirip durduğunu görüyorduk. Elbette seni razı olacağın bir kıbleye döndürecektik: Artık yüzünü Mescid-i Haram’dan yana çevir! Siz de nerede olursanız olunuz yönünüzü o yana çeviriniz…” (Bakara, 2/144)
Kur’an’ın “Yes’elûneke / Sana sorarlar /De ki” kalıbıyla inen ayetleri, muhatapla interaktif ilişkiye ilginç örnekler içermektedir. 13 ayette 15 defa bu şekilde bir üslup kullanılmaktadır.11
“Sana Ay’ın evreleri hakkında soru soruyorlar, cevap ver: O insanlık için zamanın ölçü birimidir, haccın da…” (Bakara, 2/189)
“Sana, (kime) neyi infak edeceklerini soruyorlar. Cevap ver: Hayır olarak yapacağınız harcama öncelikle ebeveyninize, akrabanıza, yetimlere, yoksullara, yoldakileredir. Her ne iyilik yaparsanız yapın, Allah onu mutlaka bilir." (Bakara, 2/215)
“Sana haram ayı, onda savaşmayı soruyorlar. De ki: Onda savaşmak büyük günahtır…” (Bakara, 2/217)
“Sana sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında soruyorlar. De ki: Onların her ikisinde de insanlar için büyük bir kötülük ve birtakım menfaatler vardır. Her ikisinin yol açtıkları kötülük sağladıkları menfaatten çok daha büyüktür. Yine onlar ‘Ne infak edelim?’ diye soruyorlar. Deki: ‘İhtiyaçtan fazla olanı.’ Böylece Allah size mesajlarını açıklıyor ki tefekkür edebilesiniz.” (Bakara, 2/219)
“Dünya ve ahiret hakkında (düşünesiniz diye). Sana yetimleri de soruyorlar. De ki: Onların durumlarını iyileştirmek hayırlı bir iştir. Onlarla içli dışlı olursanız zaten onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah düzeltenden bozanı ayırıp bilir. Allah dileseydi sizi güçlüğe düşürürdü. Hiç şüphe yok ki Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Bakara, 2/220)
“Sana kadınların aybaşı hallerini soruyorlar. De ki: O bir rahatsızlıktır. Bu sebeple âdet günlerinde kadınlardan ayrı durun, temizlenmedikçe onlarla cinsel ilişkide bulunmayın. İyice temizlendiklerinde onlara Allah’ın emrettiği şekilde yaklaşın. Allah çok tövbe edenleri ve içi dışı temiz olanları sever.” (Bakara, 2/222)
“Kendileri için neyin helâl kılındığını sana soruyorlar. De ki: Temiz ve güzel olan her şey size helâl kılındı.” (Maide, 5/4)
“Son saatin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır; onun vaktini O’ndan başka ortaya koyacak kimse yoktur.” (Araf, 7/187)
“Sana ganimetleri soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah’a ve Resul’üne aittir! O halde siz gerçek müminler iseniz Allah’a karşı saygısızlıktan sakının, aranızı düzeltin, Allah’a ve Resul’üne itaat edin.” (Enfal, 8/1)
“Sana ruh hakkında soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin (akıl sır ermez) işlerindendir ve size bu konuda çok sınırlı bir bilgi verilmiştir.” (İsra, 17/85)
“Sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: Size onunla ilgili bir parça okuyacağım." (Kehf, 18/83)
“Sana dağları soruyorlar. De ki: Rabbim onları un ufak edip savuracak.” (Taha, 20/105)
“Ne zaman gelip çatacak, diye sana kıyameti sorarlar. Sen kim onun vaktini bilmek kim?” (Naziat, 79/42-43)
9.Kur’an’ın, Muhatabıyla İnteraktif İlişkisi
Bu üslupta Yüce Allah, Elçisine “De ki” diyerek mesajın beyanını emretmektedir. Ama soru, “Yes’elûneke/ Sana soruyorlar” üslubundan farklı olarak ilahi kelamın içinde değildir.
“De ki” ilahi emri 332 defa tekrar edilmiştir. Kâfirûn, Felak, Nas ve Cin sureleri “De ki” diye başlamaktadır. Bu emir insanın dilini, kalbini harekete geçirir, onu terbiye eder.
“De ki” Yüce Allah’ın iman edenlere verdiği talimattır. Bu talimatlarla müminler şahsiyetini imanla inşa etmek, dostlarını düşmanlarını bu direktiflerle belirlemek zorundadır.
10.Surelerin Hikmetli Lafızlarıyla İnteraktif İlişkimiz
Rabbimizin bir kelimeye Kur’an’da yer vermesi de yer vermemesi de hikmetlidir. Örneğin aşk kelimesine kitabında yer vermemesi anlamlıdır. Sarhoşluk veren şeyleri yasaklayan ayette alkol yerine hamr kelimesinin kullanılması hikmetlidir.
Dolayısıyla Kur’an’da kullanılan lafızlar ve kullanılmayan lafızlar üzerinden, ayetlere sorular sorup hikmetli cevaplar elde edebiliriz. Şimdi günlük hayatta en çok okuduğumuz namaz sureleriyle interaktif bir ilişki kurmayı deneyelim:
Fil Suresinde yıkım ordusu niçin Ebrehe’ye değil file nispet edilmiştir?
Yüce Allah, Ebrehe’yi muhatap almamış, ona bir değer atfetmemiştir. Fil, iradesini Allah’a teslim etmiş bir kuldur. Ama Ebrehe tağuttur, Allah’ın mülkünde Allah’a isyan etmiştir.
Gökler ve yer Allah’ın ordularıyla doludur:
“Göklerin ve yerin bütün orduları Allah’ın emrine amadedir.” (Fetih, 49/4)
“Rabbinin ordularını O’ndan başkası bilemez.” (Müddessir, 74/31)
“Fil” gibi büyük, “atom” gibi, “ebabil” gibi küçük görülen şeyler de O’nun ordusuna dönüşebilir. Allah kendi mülkünde olup bitenleri pasif bir şekilde izlemez, dinamik bir şekilde süreci yönetir. Onun sünnetinde ihmal yoktur, imhal vardır:
“Allah’ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma, ancak onların azabını korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim,14/42)
Kureyş Suresine göre, Kureyş gibi kabileler, İsrailoğulları gibi ayrıcalıklı ırklar, seyyidler, şerifler var mıdır?
İbadet, kayıtsız şartsız itaat, tüm nimetlerin asıl sahibi olan Allah’a yapılmalıdır. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır, ibadet secdesi sadece O’na yapılır:
“Göklerde olan her şey ve yerde olan her şey Allah adına hareket ettiler (de bu kozmik düzen öyle oluştu).Zira O’dur her işinde tek mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden.” (Saff, 61/1)
O halde Kureyş de Allah’ın kuludur ve sahip olduğu tüm imkânları Allah’a borçludur. Kureyş, insanların kayıtsız şartsız itaat edeceği bir ilah değildir.
Kimsenin Allah’ın kullarına, “Olmasaydık olmazdınız!” deme hakkı yoktur.
Mâun Suresine göre dini yalanlayanları nasıl tanıyabilirim?
Dini yalanlayanlar mâun’un düşmanlarıdır. Onlar muhtaçlara karşılıksız yardımda bulunmadıkları gibi, en küçük yardımın ulaşmasına engel olurlar; sosyal yaralardan, fukaralığın devamından nemalanırlar. Köleliğin, toplumda kargaşanın, terörün devamını bir istismar konusu olarak çıkarları için kullanırlar. Bunların bilinçaltında “Hiçbir iyilik yapma, yapılan iyiliği de engelle!” felsefesi vardır. Oysa borç anlamına da gelen dine iman edenler, sahip oldukları tüm nimetleri Allah’a borçlu oldukları bilincindedirler. Bu yüzden nifaka karşı infak ile mücadele ederler.
Kevser Suresine göre “ebter” olmaktan nasıl kurtulabilirim?
Ebter, kişinin ümmetin etkisiz elemanı durumuna düşmesi, anılmaya değer etkin rollerden uzaklaşmasıdır. Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi firavunlar ebterdir. Onlar tarihte güzel iz bırakmamıştır.
“Gözümüzün nuru” namazı ikame ederek ve onun ikiz kardeşi, bir infak etme yöntemi olan, bizi kâinatın rabbine, rızasına yakınlaştıran kurban ibadetleriyle kevsere kavuşabiliriz.
Namaza, kurbana önem veren, kurbanın türevleri olan zekât kurumunu işleten bir mümin ve onun inşa edeceği ümmet ebter olmaktan kurtulabilir.
Salatı ve kurbanı unutanı Allah unutulmuşluğa terk eder. Kevsere, Allah’ın verdiği nimetlere şükür gerekir. Şükürsüzlük küfürdür. Şükür “ebter”i “kevser” kılar.
Kâfirûn Suresine göre, gerçeklerin üzerini örtüp hakkı gizleyen kimseleri ötekileştirmeden, kardeş kardeş bir arada yaşayabilir miyiz? Kâfirlerin küfür ve şirk değerleri üzerinde uzlaşabilir miyiz?
İman hiçbir zaman pazarlık konusu yapılamaz. Değerleri değer yapan, alınıp satılmamasıdır. İman, dostluk gibi değerleri hiçbir terazi tartamaz. Dinin, imanın değeri ölçülemez, bu yüzden dinde ve imanda pazarlık olmaz.
Şirkle tevhidin, küfürle imanın uzlaşması imkânsızdır. Böyle bir çağrıda bulunanlara şöyle demek lazım:
“Sizin diniz size benim dinim bana.”
Nasr Suresine göre, kazandığımız zaferleri nasıl kutlayabiliriz?
İstiğfarla, teşbihle, tahmidle: “Estağfurullah, Sübhanallah, Elhamdülillâh” diyerek, söz ve davranışlarımıza bu zikirleri yansıtarak zaferlerimizi kutlamalıyız.
Leheb Suresine göre Peygamber, amcası Ebu Leheb’i torpille cehennemden kurtaramaz mı?
Ailece vahye çirkince düşmanlık yapan Ebu Leheblerin ve onlara destek verenlerin sonu cehennemdir. Ebu Lehebler peygamber amcası olsa da sonuç değişmez, elde ettikleri şeyler cehenneme yakıt olmaktan başka bir değer taşımaz.
Hayatta herkes geriye bir şeyler bırakır, bir iz bırakır. Sizler Ebu Leheb ve karısı gibi kötü bir hatıra bırakmayın!
İhlas Suresine göre Allah’ın oğlu-kızı, dengi var mıdır?
“De ki: O, Allah’tır, eşsiz benzersiz bir tektir. Allah, Samed’dir. O, doğurmamış, doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O’na asla denk ve benzer olmamıştır.” (İhlas, 112/1-4)
Yüce Allah biriciktir, eşsiz, benzersizdir. O’na ait vasıf ve özellikler birebir aynısıyla hiçbir varlıkta yoktur. Vahdet-i vücut, varlığın birliği yoktur. Varlığın hakikate şahitlik etme görevi vardır.
Felak-Nâs Surelerine göre, iç dünyamı karıştıran, algılarımla oynayan şeytanın dostları kimlerdir?
İblis’in algı operasyonlarını yönetmesine destek olan dişi şeytanlar (neffâsat) ve erkek şeytanlar (hannâs)’tır.
Felak Suresine göre, Allah’a sığınmamız gereken dört şey nedir?
Yarattığı her şeyin şerrinden, bastırdığı zaman zifiri karanlığın şerrinden, düğümlere üfleyen büyücülerin/gazetecilerin, medyanın-medyumların, yorumcuların, kâhinlerin şerrinden, haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmalıyız.
Nâs Suresine göre, dost kılığında yaklaşan hannâs’tan Yüce Allah’a hangi esmasını zikrederek sığınmalıyız?
“Eûzubirabb’in-nâs”. İnsanlığın terbiyecisi, yöneticisi, rabbi olan Allah’a sığınıyorum.
“Melikin-nâs”.Yönetiminde, otoritesinde boşluk olmayan, mutlak egemenlik sahibi olan Allah’a sığınıyorum.
İnsanlığın yöneleceği, ibadet edebileceği, gerçek dostu olan tek varlık, mutlak bir sevgiyle bağlanacağı tek ilah olan Allah’a sığınıyorum.
11.Kendi Gündemimizden ve İhtiyaçlarımızdan Kaynaklanan Sorulara Kur’an Cevap Verir mi?
Kur’an her soruya cevap verir mi?
Tabii ki hayır. İnsanın her sorusuna binlerce ciltlik ansiklopediler bile cevap veremez. Kaldı ki Kur’an edilgen, muhatap tarafından yönlendirilen bir kitap değildir. Hayatla dinamik bir ilişki içinde olan Yüce Allah’ın kelamıdır.
Vahyin muhatabı olarak bizim Kur’an’a sorabileceğimiz sorular olabilir. Bu sorulara Kur’an’ın cevap vermesi de cevap vermemesi de hikmetlidir. Çünkü Kur’an, hikmetin kaynağı olan Yüce Allah’ın kitabıdır. Rabbimizin bir konuda Kur’an ile beyanda bulunması da sessiz kalması da hikmetlidir.
Örneğin, bize tevarüs eden kültürde insanın “Allah’ın halifesi” olduğu iddia edilmektedir. Peki, Kur’an’a göre gerçekten Allah’ın halifeleri miyiz?
Kur’an’ın hiçbir ayetinde ‘Halifetullah’ (Allah’ın halifesi) diye bir tamlama yoktur. Kur’an’ın cevabında hilafet Allah’a değil, dünyaya-yeryüzüne nispet edilmiştir:
“Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur. Artık kim inkâr ederse inkârcılığı yalnız kendi aleyhinedir.” (Fatır, 35/39)12
Kur’an eksik, yetersiz bir kaynak mıdır?
“… Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım…” (Maide,5/3)
Sekîne bize ne zaman iner?
Hudeybiye ashabı gibi Allah’a güvenip yola çıkınca iner. Oturup başlarına gelecek olanı çaresizce bekleyen, emperyalistlerin oyun ve eğlence aracı olmaya razı olmuş, Allah’ın emaneti olan iradesine sahip çıkmayan sessiz yığınlara sekîne inmez:
“Allah şu müminlerden razı olmuştur ki onlar, ağacın altında sana biat ediyorlardı. Allah onların gönüllerinden geçeni bildiği için onların üzerine sekîne indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi.” (Fetih, 48/18)13
İçimizdeki şoförü nasıl durdurabiliriz?
İçimizdeki “şoför” potansiyel suç merkezi olan “fücur”dur. İçimizdeki suç eğilimlerini takvamızı takviye ederek durdurabilir, denetim altına alabiliriz:
“İnsan benliği ve onun yaratılış amacına uygun biçimlenişi şahit olsun ve nihayet insan benliğine iyiyi ve kötüyü tanıyıp sorumsuz ve sorumlu davranma yeteneğini yerleştiren (şahit olsun) ki: Kim kendini geliştirip arındırırsa, o kesinlikle ebedî mutluluğa ulaşacaktır.” (Şems, 81/7-9)
“Ve sûr'a üfürülecek: İşte bu tehdit günüdür. Herkes, kendisiyle birlikte bir sürücü/şoför ve tanık bulunduğu halde gelir.” (Kaf, 50/20-21)
Dinde zorlama yok mudur?
“Dinde ikrah yoktur…” (Bakara, 2/256)14
Son Söz Yerine
Benim duam kabul olur mu? Ben kimim ki duam kabul olsun?
“Bana dua edin ki ben de kabul edeyim! Bana kulluk yapmayı gururlarına yediremeyenler, rezil rüsva olarak cehenneme girecekler.” (Mümin, 40/60)
Dedim:
Ey Rabbim! İnsana değer katan nedir?
Dedi:
“De ki: Eğer duanız olmasaydı Rabbim size niçin değer verecekti ki?” (Furkan, 25/77)
Dipnotlar:
1- Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Hacc, 504.
2- Denebilir ki Fatiha’da işaret edilen “gazaba uğrayanlar ve dalâlete düşenler” Bakara Suresinde İsrailoğullarının Yahudileşme süreçleriyle; Âl-i İmran Suresinde ise Hz. İsa (a)’ya iman edenlerin Hristiyanlaşma süreçleriyle tefsir edilmektedir.
3- Tirmizî, Sünen, Tefsîr, 56/3297.
4- Müslim, Sahih, Ṣalâtü’l-Müsâfirîn, 264-265.
5- İbnuMace, Sünen, İkâmetu’s-Salat, 176.
6- Buhari, Fedailu’l-Kur’an, Sahih, 32-35; Müslim, Sahih, Müsafirin, 247; Ebu Davud, Sünen, İlim, 13.
7- “Oranın (cehennemin) yedi kapısı vardır; o kapıların her biri, onlardan (günahına göre) tasnif edilmiş bir kesime tahsis edilecektir.” (Hicr, 15/44)
8- Bilinen14 Hanif olduğuna ilişkin siyer kaynaklarında rivayetler vardır. Bunlardan sadece 4’ü Müslüman olmuştur. Takvayı değil istiğnayı ahlak edindikleri için 10’u Müslüman olmamıştır.
9- Neşet Çağatay, İslam’dan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, sf. 123, Ankara,1957
10- Hristiyanlık beşerî bir ideolojidir. Çünkü İsa (a)’ın son yemeğini, o sofradakileri çekip alırsanız Hristiyanlık diye bir şey kalmaz. Temel ayinler hep o sofra figürünün üzerine bina edilmiştir: Vaftiz, Konfirmasyon, Evharistiya. İslam tarihinde Şia’nın durumu da buna benzemektedir. Kerbela olayını yaşanmamış saysak, Şia diye bir mezhebin meşruiyet zemini kalmaz. Zemini kayar gider.
11- 13 ayette 15 defa bu diyalog şekli geçmektedir: Bakara,2/189, 215, 217, 219 (iki defa),220, 222; Maide,5/4; Araf,7/187 (iki defa); Enfal,8/1; İsra, 17/85; Kehf, 18/83; Taha, 2/105; Naziat, 79/42.
12- Daha geniş bkz. Fevzi Zülaloğlu, “Allah’ın Halifeleri miyiz?” Haksöz Dergisi, Aralık, 1992.
13- Daha geniş bkz. Fevzi Zülaloğlu, “Sekine Ne Zaman İner?”, Haksöz Dergisi, Ağustos, 1995.
14- Daha geniş bkz. Fevzi Zülaloğlu, “Dinde Zorlama Yok mudur?” Haksöz Dergisi, Mayıs, 1998.
HABERE YORUM KAT