Hayatı Kuran’la değişen Venezuellalı Marcos
Latin Amerika kıtasından olan Marcos hayatı Kur’an ayetleriyle değişen, Kur’an ayetlerinin o düşündürücü ve etkileyici yönüyle tanıştıktan sonra Müslüman olmaya karar veren Venezuellalı bir genç… Kısıklı’daki İlmi Araştırmalar Merkezi İLAM’da bir araya geldiğimiz Marcos’la röportaj yaparken sadece bir hidayet öyküsü dinlemedim. Ayrıca Venezuella ve Kolombiya’nın sokaklarında dolaştığımı da hissettim. Yaşadığı Tachira şehrinde tanıdığı hiçbir Müslüman ve mescid olmadığı için ilk Kelime-i Şehadetini işaret parmağını gökyüzüne doğru kaldırıp dağların şahitliğinde getiren Marcos’un hidayet öyküsünün beni etkilediği gibi sizleri de etkileyeceğini düşünüyorum.
Marcos bize kendini tanıtır mısın? Seni daha yakından tanımak istiyoruz.
1993 doğumluyum ve tam ismim Marcos Alexandre Mora Liskano… Hayatımın büyük bir bölümü Tachira şehrinde geçti. Burası Venezuella’nın batısında bir sınır şehridir ve Tachira’dan sonra artık Kolombiya başlar. Benim babam Venezuellalı annem ise Kolombiyalıdır. Babam deistti, bir yaratıcının olduğuna inanıyordu fakat hiçbir dine bağlı değildi. Annem ise Hristiyanlığın Katolik mezhebine mensuptu; fakat dinine pek fazla önem vermezdi. Ben de Müslüman olmadan önce kendimi bir Hristiyan olarak görüyordum. Hatta bir dönem kiliseye de gittim; fakat mantığımın kabul etmediği bazı şeyleri sorgulayıp aradığım cevapları bulamadığım için zamanla kiliseyi bıraktım.
Müslüman olmadan önce nasıl bir hayatın vardı?
Venezuellalıların büyük bir kısmının hayatının en büyük gayesi eğlenmektir. Ülkemizde uzun zamandır ciddi anlamda bir ekonomik kriz yaşansa da insanlar eğlenceye büyük önem verirler. Benim çevremde de birçok arkadaşım adeta alkol kullanmak ve eğlenmek için yaşıyordu. Fakat ben öyle değildim. Ara sıra alkol kullanıyor çok nadir partilere gidiyordum. Daha çok okuyordum ve zihnimdeki sorulara cevaplar bulmaya çalışıyordum. Okuyup düşündükçe sorularım artmaya başladı. Kiliseye gidip papazlarla konuşuyordum; fakat sorduğum sorulara beni ikna edecek cevaplar veremiyorlardı.
Mesela ne tür soruların cevaplarının peşine düşmüştün?
Örneğin Hristiyanlıktaki teslis inancını aklım bir türlü almıyordu. Nasıl oluyordu da bizi yaratan Tanrı; baba, oğul ve Ruhul Kudüs’den oluşuyordu? Hristiyanlığa göre bu üçlü birlik birbirinden ayrılmazlar ve baba, oğul ve Ruhul Kudüs Tanrı’nın birbirini tamamlayan farklı şekillerdeki yansımalarıdır. Bu parçalı Tanrı inancı kafamı karıştırıyordu ve bu karışıklığın içinden bir türlü çıkamıyordum. Konuştuğum papazlar ikna edici cevaplar veremediklerinde zihnimdeki soruların kaynağının şeytan olduğunu, şeytanın beni Hristiyanlıktan uzaklaştırmak için zihnimi karıştırdığını söylüyorlardı. Zihnimi karıştıran, cevabını aradığım bir başka soru da Hz. İsa’nın aslında kim olduğuydu. Tüm Hristiyanlar gibi ben de Hz. İsa’yı seviyordum; fakat Hristiyanlığın anlattığı Hz. İsa hakkında zihnimde sorular vardı. Uzun süre Hz. İsa’nın gerçek kimliği üzerine araştırmalar yaptım. Kitaplar okuyup YouTube’dan videolar seyrettim. Ama bir türlü İsa’nın gerçekte kim olduğu konusunda ikna olmamıştım. Ta ki hayatımdaki değişimin başlangıcı olan Kur’an ayetlerini dinleyene kadar.
Nasıl oldu, Kuran’a karşı ilgin nasıl oluştu?
Aslında Kuran’a karşı bir ilgim yoktu. Fakat bıkmadan usanmadan Hz. İsa’nın gerçek kimliğini araştırmaya devam ediyordum. Bir gün yine araştırma yaparken YouTube’da “Hz İsa’nın gerçek hikâyesi nedir?” başlıklı bir videoya rast geldim. Bu tür videolar çok seyretmiştim; fakat bu seferki video farklıydı. Çünkü Kuran’dan ayetler okunuyor ve altyazıyla İspanyolcaya tercüme ediliyordu. İlk defa Kuran’la karşılaşmıştım ve dinlediğim ayetler Hz. Meryem ve Hz. İsa’dan bahsediyordu.
Dinlediğin sure Meryem Suresi miydi?
Evet Meryem Suresi’ydi. Videoyu ilgiyle takip ediyor, Hz. Meryem ve Hz. İsa’dan bahseden Kur’an ayetlerini anlamaya çalışıyordum. 30. ayete gelince karşıma uzun süredir aradığım sorunun cevabı çıktı. Ayette “(İsa) Dedi ki: Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı." Bu ayet beni öyle etkiledi ki anlatamam. Hz. İsa’nın uzun zamandır aradığım gerçek kimliğini sonunda bulmuştum. Hz. İsa asla bir ilah veya Tanrı’nın yansıması değil; Allah’ın kulu ve kitap verilmiş bir peygamberiydi. Papazların cevabını veremediği sorunun cevabını bana Kuran’dan bir ayet vermiş ve Hz. İsa’nın gerçek kimliği konusunda ikna edici bir cevaba ulaşmıştım. O an videoyu geri alıp bu ayeti birçok kez dinledim ve her dinleyişimde zihnimin daha da rahatladığını hissediyordum.
Daha sonra ne oldu? Hemen Müslüman olmaya mı karar verdin?
Hayır Müslüman olmaya karar vermedim. Hatta İslam’a giriş sürecim bir hayli zaman aldı. Fakat benim için çok önemli bir sorunun cevabını bulmuştum ve Hz. İsa’nın teslis inancındaki gibi Tanrı’nın bir yansıması olduğuna değil; Allah’ın bir peygamberi olduğuna inanmaya başlamıştım. Kur’an gerçekten etkileyici bir kitaptı; fakat İslam hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bildiğim tek şey İslam’ın Arapların dini olduğuydu. Meryem Suresi’nin tamamını dinledikten sonra evden çıkıp yaşadığım şehir olan Tachira’daki kitapçılarda Kur’an aramaya başladım. Benim yaşadığım bölgede hiç Müslüman olmadığı için kitapçılarda İspanyolca bir Kuran tercümesi bulmakta bir hayli zorluk çektim. Fakat sonunda bir tane Kur’an bulup onu satın aldım ve okumak için eve gittim. Babam elimdeki Kuran’ı görünce, “Bu kitap teröristlerin kitabı, niçin bu kitabı aldın?” diyerek bana kızdı. Ben de “Sadece araştırma yapmak için aldım.” dedim. Daha sonra odama geçip İspanyolca tercümesinden Kuran’ı okumaya başladım.
Kur’an okurken neler hissediyor, neler düşünüyordun?
Özellikle insanlara yönelik uyarı ayetleri çok etkileyiciydi. Bu uyarıların direk bana yapıldığını hissediyordum. Okuduğum hiçbir kitap Kur’an kadar gerçekçi ve etkili bir şekilde insana hitap etmiyordu. Hak geldikten sonra bundan yüz çevirenlerin anlatıldığı ayetlere gelince içimi büyük bir korku sarıyordu. Fakat daha sonra müjde veren ayetleri okuyunca bu sefer de içimi büyük bir rahatlık kaplıyordu. İman etmesem de Kuran’ın korku ve umut arasında kurduğu dengeye hayran kalmıştım. Fakat yine de İslam’a girme fikri bana uzak geliyordu, çünkü Müslüman olmaktan korkuyordum.
Niçin?
Çevremde hiç Müslüman yoktu ve Müslümanların nasıl insanlar olduklarını sorduğum her kişi onların terörist olduklarını söylüyordu. Benim çevremdeki insanların gözünde Müslümanlar çok kötü bir imaja sahiptiler. Eğer İslam’a girersem başta ailem olmak üzere çevremdeki herkesin gözünde ben de bir terörist olarak görülmeye başlayacaktım. Bunu göze alabilecek bir durumda değildim ve asla terörist olmak veya öyle bilinmek istemiyordum. Fakat yine de Kur’an okumayı bırakmadım.
Bu süreç ne kadar sürdü?
Yaklaşık 5 sene sürdü. 22 yaşıma kadar İslam üzerine araştırmalar yapmaya devam ettim. Artık liseyi bitirmiştim ve üniversite okuyordum. Fakat bu süre zarfında hala hiçbir Müslümanla karşılaşmamıştım. İslam’ın Allah tarafından gönderildiğine ikna olma yolunda bir hayli mesafe kat etmiştim. Fakat Müslümanların kötü imajı İslam’a girmem noktasında benim için büyük bir engele dönüşmüştü. Diğer taraftan da Müslümanlarla tanışmak, onları anlamak istiyordum.
Müslümanlarla ilk kez nasıl tanıştın?
Üniversitede Carmen isminde bir kız arkadaşım vardı. Carmen bir gün bana birlikte kendi şehri olan Malacay’a gitmeyi teklif etti. Onun anne ve babasını ziyaret edecektik. Otobüse atlayıp Malacay’a gittik. Şehirde gezerken küçük kubbeli bir mescidle karşılaştım ve günlerden Cuma günüydü. Cesaretimi toparlayıp mescide girdim ve namaz kılan Müslümanları seyretmeye başladım. Namaz bitince mescidde yemek ikramında bulunuldu. Malacay şehrinde 3 hafta kaldım ve bu 3 hafta boyunca her Cuma günü mescide gittim. Mescide her gidişimde yeni Müslümanlarla tanışıyordum ve tanıştığım Müslümanlar bana bir aile gibi davranıyorlardı. Yıllarca kiliseye gitmeme rağmen bana hiç kimse Müslümanların davrandıkları gibi sıcak davranmamıştı. Bundan çok etkilenmiştim. Ayrıca mescidde sonradan İslam’a giren iki Latin Amerikalı Müslümanla da tanışmıştım. Bu da benim için etkili bir motivasyon olmuş ve İslam’ın sadece Araplara ait bir din olmadığını bizzat gözlerimle görmüştüm. Malacay’da kaldığım 3 haftanın sonunda tekrar kendi şehrim olan Tachira’ya geri döndüm. Artık Müslümanların çevremdekilerin anlattıkları gibi olmadıklarını biliyordum; fakat Müslüman olursam ailem ve çevrem buna yoğun şekilde tepki göstereceklerdi. Bu tepkileri göğüslemeye hazır olup olmadığım noktasında bazı çekincelerim vardı. Diğer taraftan Müslüman olmadan, Allah’ın gönderdiği son dine iman etmeden ölmek istemiyordum. Okuduğum Kur’an ayetlerinin etkisiyle kendimi açık bir şekilde gelen hakka yüz çevirmiş biri olarak hissediyordum.
İslam’a girmen için son nokta ne oldu? Müslüman olmaya nasıl karar verdin?
Malacay şehrinden döndükten sonra Kur’an okumaya daha fazla önem vermeye başladım. Günlerim artık İspanyolcadan Kur’an okumakla geçiyordu. Yine bir gün odamda Kur’an okurken Furkan Suresi’nin 53. ayetine geldim. Ayette “ Biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acı olan iki denizi karışacak şekilde salıveren ve ikisi arasına bir engel, aşılmaz bir perde koyan O’dur.” deniliyordu. Bu ayet üzerine uzun uzun düşündüm. Kendi kendime, “Çölün ortasında yaşayan bir insan yıllar sonra keşfedilen bu bilimsel gerçeği nasıl bilebilir?” diye sordum ve Kuran’ın Allah tarafından gönderilen bir kitap, Hz. Muhammed’in de O’nun gönderdiği son peygamber olduğunu kesin olarak kabul ettim. Artık vakit geçirmeden Müslüman olmaya, hak açık bir şekilde gözümün önünde dururken bundan yüz çevirmemeye karar vermiştim. Hemen internetten İslam’a nasıl girileceğine dair kısa bir araştırma yaptım. Kelime-i Şehadeti bir kâğıda yazarak sabah kalkar kalkmaz yaşadığım şehrin en yüksek dağına tırmandım. Burada bağıra bağıra Kelime-i Şehadet getirmek, İslam’a girişimi dağların zirvelerinde haykırmak istiyordum. Benim yaşadığım Tachira şehrinde tanıdığım hiçbir Müslüman ve mescid olmadığı için ilk Kelime-i Şehadetimi işaret parmağımı gökyüzüne doğru kaldırıp dağlarda tek başıma getirdim.
Kelime-i Şehadet getirip Müslüman olduktan sonra neler hissettin?
İçimdeki korku yerini büyük bir rahatlamaya bıraktı. Çünkü hak Kur’an vasıtasıyla açıkça ortadayken bundan yüz çevirmeye devam etmek beni iyice yormuş, içimde büyük bir ağırlığa neden olmuştu. Müslüman olur olmaz ilk olarak bu ağırlıktan kurtuldum ve kalbim ferahladı. Namaz kılmaya başlayınca kalbimdeki ferahlık daha da arttı. Özellikle secde anında Allah’a karşı büyük bir teslimiyet hissediyordum. Namaz vasıtasıyla doğru bir şekilde Allah’a teslim olmanın yolunu öğreniyordum.
Daha sonra neler oldu?
Yaşadığım şehirde İslam’ı bana öğretecek hiç kimse olmadığı için kendi kendime İslam’ın emirlerini öğrenip yaşamak için çaba göstermeye başladım. Namazın nasıl kılınacağını, orucun nasıl tutulacağını İslam’la ilgili YouTube kanallarından ve okuduğum kitaplardan öğreniyordum. Müslüman olduktan sonra 1.5 sene boyunca kendi kendime İslam’ı öğrenip hayatıma geçirmek için çabaladım.
Ailen ve çevren İslam’a girdiğini öğrenince neler yaşadın?
Bir süre anne ve babamdan Müslüman olduğumu sakladım. Namazlarımı odamda gizlice kılıyordum. Fakat yaklaşık 4 ay sonra annem, 6 ay sonra da babam İslam’a girdiğimi öğrendi.
Onlarla bu konuda konuştun mu yoksa ibadetlerinden dolayı mı Müslüman olduğunu fark ettiler?
Önce bir hazırlık dönemi yaşadık. Evde sık sık İslam’dan konu açıyor ve anne ve babama Müslümanların aslında anlatıldıkları gibi olmadıklarını anlatıyordum. Ayrıca sık sık anne ve babama İslam’ın güzelliklerinden bahsediyordum. Bunu yaparken de Müslüman olduğumu onlardan saklayarak yapıyordum. Belli bir zaman sonra bir konuşmamızda anneme Müslüman olduğumu söyledim. Annem şaşırdı ve korktu. İslam ve Müslümanlar hakkında anlattığım olumlu şeylere rağmen bana tepki gösterdi. Benim birileri tarafından kandırıldığımı, beynimin yıkandığını düşünüyordu. Annem ayrıca Müslüman olduktan sonra benim savaşmak için Suriye veya Afganistan’a gideceğimi düşünüyordu. Bu nedenle sürekli “Seni kim kandırdı, kim Müslüman yaptı?” diye soruyordu. Oysa çevremde tek bir Müslüman bile yoktu ve İslam’a girme kararımı kendi kendime vermiştim.
Peki babanın tepkisi ne oldu?
Annem Müslüman olduğumu öğrenince sadece korkmuştu; fakat babam fena halde öfkelendi. Haftalarca babamla tartıştık; fakat Müslüman olarak kalma noktasında ısrarımı görünce benim delirdiğimi söylemeye başladı. Çünkü babama göre İslam delilerin ve cahil insanların diniydi. Zaman geçtikçe yavaş yavaş hem annem hem de babam beni bu halimle kabul ettiler. Hatta annem şu an arkadaşlarıyla konuşurken İslam’la ilgili konu açıldığında İslam’ın iyi bir din olduğunu söylüyor, Müslümanlarla ilgili kötü bir şey söylendiğinde Müslümanları savunuyor. Annemin de bu sürecin sonunda Müslüman olacağını umut ediyorum ve her konuşmamızda ona İslam’ı anlatmaya devam ediyorum. Fakat babam 2.5 sene önce vefat etti ve ne yazık ki Müslüman olmadan öldü.
Müslüman olmak hayatında özellikle neleri değiştirdi?
Her şeyi değiştirdi diyebilirim. Çünkü İslam bana yeni bir hayat sundu. İslam’dan kendim için yaşamaman gerektiğini, kişinin ancak Allah’a iyi bir kul topluma karşı da iyi bir insan olarak asli görevini yerine getirebileceğini öğrendim. Müslüman olmadan önce zihnim bir hayli karışıktı ve hayatı nasıl yaşayacağımı bilmiyordum. Fakat İslam zihnimdeki tüm karışıklığı giderip bana hayata dair bir düzen ve gerçek hedefler sundu.
Türkiye’ye geliş serüvenin nasıl başladı?
Aslında Türkiye’ye gelmek gibi bir düşüncem yoktu. Venezuella’da ekonomi bozulunca insanlar geçinmek için çareler aramaya başladılar. Birçok Venezuellalı, özellikle de gençler çalışmak için başka ülkelere gidiyorlardı. Ben önce çalışmak için Uruguay’a gitmeyi düşündüm; fakat daha sonra vazgeçip iş bulmak umuduyla Kolombiya’ya geçtim. Annem Kolombiyalı olduğu için burada akrabalarımız da vardı. Bucaramanga şehrine gidip iş aramaya başladım. Kalma konusunda buradaki akrabalarım bana yardımcı oluyordu. Bu arada Bucaramanga’da gezerken bir mescitle karşılaştım ve sık sık Müslümanlarla bir arada olmak için bu mescide gitmeye başladım. Bir gün mescidde otururken 6 kişilik bir grup mescide girdi ve onlarla tanıştım. Malezya’dan gelmişlerdi ve Tebliğ Cemaati’ne mensuptular. Bucaramanga’daki Müslümanların evlerini tespit edip onlara tebliğ yapıyorlar; mescide devam etmeleri, namaz ve oruçlarına ihtimam göstermeleri noktasında Kolombiyalı Müslümanlara nasihatlerde bulunuyorlardı. Geceleri de benim gittiğim mescidde kalıyorlardı. Bucaramanga’da kaldıkları süre içinde birbirimizi daha yakından tanıdık ve bana kendilerine katılıp Kolombiya’nın başkenti Bogota’ya gitmeyi teklif ettiler. Ben de onların tebliğ ekiplerinde yer alacaktım ve birlikte Kolombiyalı Müslümanlara davet yapacaktık. Bu tekliflerini önce kabul etmedim. Çünkü Bogota’ya gitmek için bilet almam gerekiyordu ve günlerdir iş aradığım için artık cebimde param kalmamıştı. Onlar bu durumumu fark edince bana başkente gitmek için bileti kendilerinin alacağını ve başkentte iş bulma ihtimalimin daha yüksek olduğunu söylediler. Böylece 6 Malezyalı ile birlikte ben de Bogota’ya doğru yola çıktım.
Bu sırada kaç yaşındaydın?
24 yaşımdaydım ve ekonomik sebepler nedeniyle üniversiteye de ara vermiştim. Kolombiya’da biraz para kazanıp tekrar okuluma geri dönmeyi düşünüyordum. Tebliğ Cemaati ile birlikte başkent Bogota’ya ulaştıktan sonra Bogota’da Müslümanlara ait bir mescidde kalmaya başladık. Bu mescidin ismi Ebubekir Sıddık Mescidi’ydi. Bir hafta boyunca birlikte Bogota’yı gezdik ve şehirdeki Müslümanları evlerinde ziyaret edip onlara nasihatlerde bulunuyor, onları mescide davet ediyorduk. Bogota’da pek fazla Müslüman yoktu; fakat tek bir Müslüman’a tebliğ yapabilmek için bazen şehrin en uzağındaki bir mahalleye gidiyorduk. Malezyalılar bana bayağı ilginç gelmişlerdi ve Müslümanlar için gösterdikleri çabaya hayran kalmıştım. Bir haftanın sonunda onlar yollarına devam edeceklerini söyleyip beni Bogota’da bıraktılar. Bu arada kaldığımız mesciddeki Müslümanlar bana iş buldular ve bir şirkette telefonlara bakmaya başladım. Diğer taraftan da İngilizce bildiğim için yabancı müşterilerle şirket arasında bağlantı kuruyor, tercümanlık yapıyordum. Kazandığım paranın bir kısmıyla günlük ihtiyaçlarımı karşılarken bir kısmını da biriktiriyordum. Biraz para kazandıktan sonra Bogota’da kalmak için bir oda kiraladım ve işten geriye kalan vakitlerimin çoğunu kaldığım yere yakın olan bir başka mescidde geçirmeye başladım. Bu mescidi Türkler yaptırmışlardı ve ismi de İstanbul Mescidi’ydi. Ebubekir Sıddık Mescidi’nde daha çok Araplar, Afrikalılar, Hindistanlı ve Pakistanlı Müslümanlarla tanışmıştım. İstanbul Mescidi’ne ise genellikle Kolombiyalı yerli Müslümanlar, Latin Amerikalılar geliyordu. İstanbul Mescidi’nde gençlerden oluşan iyi bir arkadaş grubumuz vardı. Kendi aramızda İslam’ı daha iyi öğrenip daha sonra Latin Amerikalılara nasıl davet yapabiliriz diye araştırmalar yapıyorduk. Ben bir taraftan da uzaktan eğitimle Kolombiya’da Siyasal Bilimler bölümünde eğitim görüyordum. Bu arada bir arkadaşım İstanbul’da (İLAM) İlmi Araştırmalar Merkezi İsimli bir kuruma başvurabileceğimi, burada farklı ülkelerden gelen aralarında mühtedilerin de olduğu Müslüman öğrencilerin eğitim aldıklarını söyledi. Ben de bunun üzerine İLAM’a başvurdum ve eğitim için yaptığım başvuru kabul edildi. 2 sene Kolombiya’nın başkenti Bogota’da kalıp çalıştıktan sonra İslami ilimleri öğrenebilmek ve Latin Amerikalılara davet yapabilecek bir seviyeye ulaşmak için İstanbul’a geldim. Şu anda da İLAM’daki eğitimime devam ediyorum.
Türkiye’yi nasıl buldun? Türkiye hakkındaki gözlemlerini anlatır mısın?
Türkiye’ye gelmeden önce Osmanlı tarihi üzerine biraz okuma yapmıştım ve okuduklarım beni oldukça etkilemişti. Çünkü siz çok büyük bir tarihe sahipsiniz. Türkiye benim için heyecan verici bir ülke. Türkiye’de bu denli heyecanlanmamım sebebi ise buranın bir İslam ülkesi olması ve bu kadar çok Müslümanla birlikte yaşama imkânı bulmam. Hayatımda ilk defa bu kadar camiyi bir arada görüyorum ve Türkiye’de nereye gidersem gideyim ezan sesi duyuyorum. Türkiye aynı zamanda İslam dünyasının en özel ülkelerinden biri… Burada hem İslam hem de Batı kültürünü bir arada gözlemleyebiliyorsunuz. Fakat Türkiye’deki Müslümanların Batı’ya özenmelerine, Batı’dan bu denli etkilenmelerine üzülüyorum. Türkiye’deki Müslümanlar Batı’dan etkilenmek yerine tıpkı tarihte olduğu gibi kendi din ve kültürleriyle Batı’yı etkilemeliler.
“İslam’ın seni en çok etkileyen yönlerini anlatır mısın?” diye sorsam neler söylersin?
İslam insana ve ilme çok büyük bir değer veriyor ve bu beni çok etkiliyor. İslam’ın beni etkileyen bir diğer yönü de madde ve mana arasında kurduğu dengedir. İslam ne maddeyi ne de manayı tek başına yüceltir; fakat ikisini de olması gerektiği gibi kuşatır.
Marcos son olarak merak ettiğim bir konuyu da sormak istiyorum. İslam’a yeni giren mühtediler genelde isimlerini değiştirmelerine rağmen sen değiştirmiyorsun. Bunun özel bir sebebi var mı?
Bu konuyu araştırdım ve bir Müslüman’ın ismi eğer kötü bir anlama gelmiyorsa ismini değiştirmek zorunda olmadığını öğrendim. Marcos “iyi adam” anlamına geliyor ve Latin Amerika’da oldukça yaygın bir isim. İslam’ı öğrenip Latin Amerika’ya döndüğümde insanların yabancı oldukları isme sahip bir insanı değil; iyi bildikleri bir isme sahip insanı daha çok dinleyeceklerini düşünüyorum. Bu da bana hem Venezuella’da hem de Latin Amerika’daki diğer ülkelerde davet ve tebliğ yapmamı daha da kolaylaştıracak.
YAZIYA YORUM KAT