Hayatı Allah'a hasretmek...
Yaşar Değirmenci, dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu unutmadan ahiret yurdu için çalışmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Yaşar Değirmenci / Yeni Akit
Ayet ve hadislerin ışığında imtihan/sınav dünyası
Modern hayatı, insanımızı esir aldı. Temele oturunca bütün imkanlarımızı da onun emrine veriyoruz. Ramazan-ı Şerif’in manevi havası, bereketi, zemini, orucumuzun öğrettiği sabırla şükürle irademizi Rabbimizin rızasını kazandıracak ameller işletir İnşallah. Modernizmin tasallutundan da kurtarır.
İmkânlarımızın bizde “emanet” olduğunu, yaşadığımız her şeyde bir “imtihan unsuru” bulunduğunu da canlı tutmamız gerekiyor. Peygamberimizin: “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır” buyurması da bizlere teyakkuz hali taşıtmalı.
Bu hadiste imansızlıktan söz edilmiyor, bilakis dini yaşamanın zorluğundan bahsediliyor. Demek zor da olsa yaşanıyor... Nitekim ilgili hadisin bazı varyantlarında Peygamber Efendimiz; “o günlerde iyi bir iş yapan kimse, başka zamanlarda o işin aynısını yapanın alacağı ecrin, sevabın elli katını alacağını” müjdelemiştir.
Peygamberimizin bahsettiği zaman, ahir zaman fitnesidir. Ahir zaman fitnesi yıllarca süren ve şiddetine göre değişik safhaları olan uzun bir zaman dilimidir. Biz elbette ahir zaman fitnesinin içerisindeyiz. “Allah Allah” demenin yasak olduğu, Kur’an okuyanın hapse atıldığı, bazı camilere askerî katırların bağlandığı ve ahırlar hâline getirildiği bir zaman dilimini büyüklerimiz bizzat yaşamıştır. Binlerce subayın sırf namaz kıldığı veya sırf eşinin başı örtülü olduğu için görevinden atılması “ateş korunu avucunda tutmak” değil de nedir?
Bu asırda dinsizlik, imansızlık fen ve felsefeden geldiği için, bu materyalist akımlara karşı durmak elbette zor iştir. Ancak her derde devayı ihsan eden Allah bu asırda da “bilimsellik görüntüsü altında” hücuma geçen dinsizlik akımlarına karşı, Kur’an’ın ilmî yönlerini gözler önüne seren birçok çalışmalara ışık yakmıştır.
Bu asırda, Kur’an’ın mucizeliği çok büyük önem arz etmektedir. İmanı çok kısa yoldan kuvvetlendiren, vesvese kirlerinden arındıran, iyi ahlak ve güzel amelle destekleyip pekiştiren prensipler ders verdiğine binlerce ilim ve bilim adamı şahitlik etmektedir.
Zorlu kulluk imtihanı nimetlere karşı şükür, sıkıntı ve zorluklara karşı sabırla kazanılır. Dünyaya imtihan/sınav için gönderildiğimizi de canlı tutalım. Şükür ve sabrı kuşanarak bu imtihanı kazanan mü’minin hali gıpta edilecek bir haldir. Hz. Peygamber bu durumu şöyle belirtiyor: “...Nimete kavuşsa şükreder, bu onun için hayır olur. Başına bir bela gelse sabreder; bu da onun için hayır olur.”
Hayat baştan sona kulluk imtihanından ibarettir. İmtihan kulluk kalitesini ölçmedir. Bu ölçmede insanın iyilik ve kötülük karşısındaki tavrı esas alınır. İmtihanla kişilik ve karakter belirlenir. Fitne ve ibtila da imtihan demektir. Madenler, cevher ve posa ayrılsın diye yüksek dereceli ateşe atılır. Böyle bir işlem yapılmadan cevherle curuf ayrılmaz. Bunun gibi insanlar da hayır ve şerle, hastalık ve sıhhatle, zenginlik ve fakirlikle, sıkıntı ve ferahlıkla, nimet ve musibetle imtihan edilir ki gerçek kimlik ve kaliteleri ortaya çıksın, böylece hem dünyada hem de ahirette lâyık oldukları konuma kavuşsunlar.
Yüce Mevlâ bu imtihan ve imtihan şekillerini çeşitli ayet-i kerimelerle açıklamıştır. Birkaçını arz edelim:
“Herkes ölümü tadacaktır. Biz sizi denemek için hayır ve şerle imtihan ederiz. Sonunda ancak bize döndürülürsünüz.” (21 Enbiya, 35)
“Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mal, can ve ürün eksikliği ile imtihan ederiz. Sabredenlere müjdele.” (2 Bakara, 155)
“Şüphesiz ki siz mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan edileceksiniz.” (Âl-i İmran, 186)
Bu zorlu kulluk imtihanı nimetlere karşı şükür, sıkıntı ve zorluklara karşı sabırla kazanılır. Şükür ve sabrı kuşanarak bu imtihanı kazanan mü’minin hali gıpta edilecek bir haldir. Hz. Peygamber (sav) bu durumu şöyle belirtiyor: “Mü’minin durumu ne kadar da hoştur. Zira onun her hali kendisi için bir hayır sebebidir. Bu durum sadece mü’mine hastır. Nimete kavuşsa şükreder, bu onun için hayır olur. Başına bir bela gelse sabreder; bu da onun için hayır olur.”
Hayat sevinç ve üzüntü çizgisinde devam edip gider. Sevinilecek şeylerle karşılaşınca şımarmak, üzüntü sebepleriyle üzülüp ümitsizliğe kapılmak insanın tabiatındandır. Fakat olgun mü’minleri diğerlerinden ayıran en büyük özellik dengeli hareket etmek, ne şımarmak ne de ümitsizliğe kapılmaktır. Tezatlar içinde doğruyu bulmak, sıkıntılar içinde mutlu olabilmek, külfetler içinde boğulmadan, kötülüğe meyletmeden hayır üzere hayatı sürdürebilmek büyük bahtiyarlıktır. İnsanı bu bahtiyarlığa erdirecek olan ise güçlü bir imandır. İbadetler de düzgün ve dengeli bir hayata kavuşmanın önemli araçlarıdır. “Şüphesiz ki insan hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır. Kendisine bir kötülük dokunduğunda feryat eder. Bir hayır dokunduğu zaman da cimrileşir, yoksula vermez. Ancak namaz kılıp, namazlarına devam edenler bunun dışındadır.” (70 Meâric 19-23)
Başta namaz olmak üzere bütün ibadetler Allah’la kul arasında bir bağ ve iletişim aracıdır. Mevla ile bağını koparmayanlar her şeyin O’ndan geldiğini bilirler, hayır ve şerle daima imtihan edildiklerine inanarak bu imtihanı başarıyla geçmenin gayreti ve disiplini içinde olurlar.
HABERE YORUM KAT