Hayalleri olan adamın cenaze günü
1 Mart 2011. "'Fırtınaları harekete geçiren, bir kelebeğin kanadının titremesidir' Necmettin Erbakan" yazıyordu büyük bez afişlerden birinde. Bu sözü onun toplumsal karşılığının da işareti sayılır.
Yok sayılmak istenen, varoluşunu oluşturan değerleri aşağılanmış susturulmuş bir halkın derin hissiyatına dokunmaya çalışmıştı siyaset yaparken.
Ölüm haberi her zaman ölenin zaaflarını, eksik yanlarını siler ve zihinlerde farklı bir işleyişe yol açar. Bir insanın bu dünyadaki varlığının sona ermesi hiçbir şeye benzemez. Cemal Süreya'nın dizesindeki gibi "her ölüm erken ölümdür" bir bakıma. Erbakan hoca da bu yönüyle kimi gerçekleşmiş kimi ise kalpten kalbe yol bulmuş nice ütopyalarla bu dünyadan ayrıldı.
Hocanın yakın dostlarından biriyle sabahın erken saatlerinde Üsküdar'dan yola çıktığımızda Edirnekapı Şehitliği'nin önünde büyük bir kalabalığın içinde kaldık ve artık arabalar yol alamaz oldu. İlerilere bakınca da yolda kalmış arabalar insan denizinde batmış demir yığınları gibi görünüyordu. Nihayetinde metalin egemenliği bir yere kadardı bu şehirde, aslolan insandı. Öğle namazına daha saatler varken Topkapı-Rami-Eyüp istikametinden gelip Fatih Camii'ne doğru yürüyen on binlerce insanın içinde kaybolduğumuzda katılımın tahminlerin çok ötesinde olacağını anlamakta gecikmedik. Telefonlaştığımız arkadaşlar Vatan Caddesi'nin, camiye çıkan bütün ana caddelerin ve ara sokakların büyük bir insan seliyle dolu olduğunu söylüyorlardı. Akdeniz Caddesi'yle ana caddenin kesiştiği kavşağa geldiğimizde ise büyük bir izdiham tehlikesi atlattık. Başında takke olan çok yaşlı bir adam ağlıyordu yanımda. Tek gözü bantlıydı. Muhtemelen katarakt ameliyatı olmuş, bantları çıkmadan kendini yollara vurmuştu. Neden ağladığını sorunca, "Bunu anlatamam, içimdekini birden izah edemem." dedi bastonuna dayanarak. Gebze'den sabah ezanı çıkıp gelmiş. Böyle bir durumda ağlamanın gözüne ne kadar zarar verebileceğini hatırlattığımda, tek gözümle ağlıyorum diyordu bu mümkünmüş gibi. Çok farklı görünümlerde uzun saçlı kısa saçlı kimileri küpeli gençler, kravatlı adamlar, başörtülü ve başı açık kadınlar, yaşlı amcalar ve özellikle de büyük bir kararlılıkla kalabalıkları yararak ilerleyen yaşlı kadınlar. Dört kuşaktan insanlar buradaydı. Bir kadın dört aylık bebeğini uyuttuğu çocuk arabasını sürmeye çalışırken "Neden geldin bu küçücük çocukla?" uyarılarına hiç aldırmıyordu bile. "Bizi savunan, sahip çıkan adamın gidişine tanık olsun istedim, alışsın bu ülkenin hallerine." diyordu.
Erbakan hoca bir hâkimin oğluydu, bu ülkenin prestijli okullarında okumuş, İstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle bitirmiş, ardından İTÜ'de mühendislik okumuş, Almanya'da doktora yapmış bir profesör olarak din dışı bir yaşamı olması beklenirken inançlarına sıkı sıkıya bağlı olması yüzünden kimi çevrelerde hayal kırıklığı yaratmış kişilerden biri. Çağdaş eğitimin bütün kurumlarından geçmiş, şehirli bir adam nasıl olur da jakoben laik cephede yerini almaz düşüncesi.
Karikatürler geçiyordu gözümün önünden insan seline katılmış giderken. Ayağında takunya başında takke, elinde abartılı bir tesbih, dört karısı arkada karakargalar gibi simsiyah dizili. Bu, daha en güzeli. Nice çirkin betimlemeler aklımızda. Hayatta biricik eşi olmuş, ona "ölüm onları ayırana dek" sadakatle bağlanmış, her zaman nezih bir şekilde muamele etmiş biri olarak, yaratılmak istenen imajlardan inciniyordu elbette. Fakat nüktedanlığı ile atlatıyordu bu karalamaları. Gün gelecek herkes milli görüşçü olacak, derken ölümünde bir günlüğüne gerçekleşti bu. Erbakan İslamcılığı üzerine birçok çalışma yapıldı ve elbette daha çok tartışılacak ve ideolojik olarak üzerinde yükseldiği paradigmalar konuşulacak ama bu onun İslami uyanışın ilk sembol ismi olması gerçeğini değiştirmez.
HİKAYEYİ KURTARAN ADAM
Bir arkadaşımın Akdeniz Caddesi'yle Fevzi Paşa Caddesi'ni gören üçüncü kattaki işyerine çıktığımızda öğle ezanı okunuyordu. İnsanlar keskin soğuğa aldırmadan gelirken ihtiyaten tedarik ettikleri kartonları, kalın kâğıtları hatta gazeteleri yerlere sermiş namaza durmuşlardı. Yüz binlerce insanın aynı anda secdede rükûda olması olağanüstü bir manzara. Eli bastonlu dedeler, Afrikalı delikanlılar, Özbek takkeli adamlar, koltuk değneğiyle ayakta durmaya çalışan engelli gençler, bebekli kadınlar ne arıyor olabilirdi bu zor koşullarda? Bir pankart: "Adaletin direnişin kimliğimizle varoluşun mücadelesini senden öğrendik..."
Hava soğuktu ve yağmur çiseliyordu. Bir hikâyeye başlar gibi oldu cümle ama esaslı ve hakiki bir hikâyenin kahramanıydı Erbakan hoca. Yaşarken benim de yeterince anlayamadığım. Esas mesele şuydu: Bir hikâyemiz var mı bizim, yoksa çöpe atmamız istenilen bin yıllık geçmişimiz gerçekten yalan mıydı? Bir kadının, "Altın saçsalar çıkmazdım evden, benimki gönül işi." dediği gibi bu insanlar hikâyemizi bize geri vermeye çalışan bir adamın ayna tutmasıyla kendi varoluş ilkelerinin peşinden mi gelmişlerdi, kendileriyle mi karşılaşmak istiyorlardı cenazede?..
Bize Kurtuluş Savaşı'nı kazandırmış değerlerin küçümsenmesine karşı durmuş bir adamda kendi yansımalarına bir kez daha bakmak için. Binlerce insan asla cami avlusuna ulaşma ihtimali olmadığını bildikleri halde, ortak hikâyeye katılmak ve tanık olmak istiyorlardı. Dünyevileşmenin bizi küçük hesaplara boğduğu bir zamanda ortak bir aşkın hedef olabilir miydi, müptezelliğe kafa tutulabilir miydi, bunu nezaketini hiç bozmadan yapan namaz kılan adama bunun için gelmişlerdi. Hayal kuran, yüz kişiye bile konuşurken yüz binlere hitap ettiğini düşünen fakat yetiştirdiği insanlara güvenemeyip iyice yalnızlaşan, bazen bu yüzden kızdıkları lidere bu günlerde oy vermeseler de Türkiye'nin ilk motor fabrikasını yapan adama saygıları sevgileri bakiydi demek. Yönetmenliğini Tolga Örnek'in yaptığı en güzel Türk filmlerinden biri olan Devrim Arabaları'ndaki mühendis aslında Erbakan'dan başkası değildi.
Büyük Türkiye, İslam birliği, D8 projeleri de yürekten kabul görmüştü. Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır, Nijerya gibi her birisi kendi bölgesinde önemli bir yere sahip ülkelerin ekonomik ve kültürel dayanışmasını hayal etmişti ve bunu bütün engellemelere rağmen kısmen gerçekleştirmişti de.
Evlerinin en iç odalarından dışarı çıkmalarının haram olduğunu bildiren adamlara karşılık o dışarı çıkın ve üzerinize yapılan siyasete müdahil olun, inisiyatif alın, diyordu. Dindar kadınlar verilen roller yeterince birincil ve etkin olmasa da siyasette onunla adam yerine konulduklarını, birey olduklarını hissettiler. Sağ ve sol söylemler arasında sıkışıp kalan insanlar inançlı ve antiemperyalist söylemle bu mecrada buluştular. Cenazeye İslam dünyasından birçok liderin katılımı da bu dünyanın yaralarına içtenlikle değmiş olmasının, İslami birikime, ümmetin selametine esenliğine verdiği değerin bir karşılığı. Mescid-i Aksa'nın avlusunda karşılaşıp tanıştığım Filistin İslam Âlimleri Birliği Başkanı, hemen Necmettin Erbakan'ın sıhhatini sormuştu bana. Türkiye'den geldiğimi duyunca aklına gelen ilk soruydu bu.
Hayal kuran, ütopyaları olan, hiçbir koşulda vazgeçmeyen, inanç ve iman adamı Erbakan hoca şimdi cenaze törenindeki büyük gerçekliğiyle de bütün siyasilerin önünde engin bir tecrübe olarak duruyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT