Hatadan dönmeyi bilmek
Çok uzun zamandır ilk defa Meclis içi muhalefetin mantıklı ve haklı olduğu bir olay yaşıyoruz.
Böylece uzun süredir ilk defa sağduyulu bir muhalefetin, iktidarları yanlıştan uzak tutma açısından ne kadar önemli bir işlevi olduğunu görüyoruz.
Şu malum Suriye sınırını mayından temizleme işinden söz ediyorum.
İtiraf edeyim, ilk başlarda benim de kafam karışıktı. Muhalefetin karşı çıkışında o hep önümüze dikilen geleneksel yabancı düşmanlığının; özellikle de İsrail düşmanlığının rol oynadığını düşünüyordum. Ama itiraz edenlerin gerekçelerini öğrendikçe - mesela Saadet Partisi'nden Oya Akgönenç'in bir televizyon programında yaptığı son derece mantıklı ve ikna edici konuşmayı dinleyince- bu kanunun öyle oldu bittiye getirilerek çıkarılmasının son derece büyük hata olduğunu anladım.
Bir kere, ortada büyük bir bilgi eksikliği ve bilgi kirlenmesi var.
Tartışma başladığından beri mayınları temizlemenin maliyeti konusunda da, kimin yapıp kimin yapamayacağı konusunda da müthiş bir kargaşa var ki her şeyden önce hükümetin bu konuda toplumu doğru dürüst bilgilendirmesi lazım. İşin bedeli hakkında her gün birbirinden çok farklı rakamlar atılıyor ortaya. Bizim ordunun bu işi yapıp yapamayacağı konusunda da iddialar muhtelif. Örneğin tartışmanın başında Genelkurmay'ın bu konuda yetersizlik belirttiği söylenirken dün 1956 yılında bu bölgeye ilk mayınları yerleştiren, Diyarbakır'daki 7. Kolordu İstihkâm Tabur Komutanı Kemal Güner çıkıyor ortaya ve döşenen mayınların krokisinin 7'nci Kolordu'nun arşivinde olduğunu; ordumuzun bunları temizlemeye muktedir olduğunu söylüyor. Hatta, 80 yaşına rağmen, "Verin bana beş altı tabur araziyi bir mevsimde temizleyeyim" diyor.
Emekli komutan uyduruyor mu bütün bunları? Doğru söylüyorsa bu kadarcık bir iş için nasıl oluyor da 1.5-2 milyar dolardan bahsedilebiliyor?
Öte yandan, aynı bilgi eksikliği kiralanması düşünülen toprağın taşıdığı potansiyel konusunda da sürüyor.
Meseleye sadece ekonomik açıdan bakacak olsak bile, iki Aydın ili büyüklüğünde bir toprağı 44 yıllığına kiraya vermeye kalkmadan önce, bu toprağı kendimiz eker biçersek yılda ne kadar gelir getireceğini hesap etmek ve bu hesabı millete açıklamak gerekmez mi? Temizleme karşılığı 44 yıllık üründen vazgeçip vazgeçmemek ancak bu rakamlar ışığında tartışılırsa anlamlı olabilir.
Şu anda ne bu rakamlar var ortada, ne de temizlemenin maliyeti... Ya hükümet biliyor da bize söylemiyor; ya da kendisi de bilmiyor. Her iki durumda da ortada böylesi bir belirsizlik varken apar topar yasa çıkarıp "biz yaptık oldu" demek mümkün mü?
Kaldı ki mesele sadece ekonomik değil. Alınacak kararın siyasi, diplomatik, jeopolitik boyutları çok daha önemli.
Ekonomik olarak rasyonel gelmese bile, böylesine önemli bir sınır boyunca uzanan bir araziyi ister İsrailli, ister Japon ya da Hollandalı herhangi bir yabancı ülke şirketine, hele hele 44 yıl gibi uzun bir sure için kiraya vermek akıl alır iş değil. Önümüzdeki 44 yıl içinde neler olacağını, nelerin değişeceğini nereden biliyoruz? Ortadoğu gibi sorunlu bir bölgede sınırımızın hemen dibinde yabancı kontrolünde bir bölge yaratma riskini neden alıyoruz?
Ayrıca ihaleyi alma ihtimali en yüksek olanın İsrailliler olduğunu bilmek konuyu daha da vahim hale getiriyor.
Tamam, İsrail düşmanlığı yapmayalım. Ama İsrailli iş adamlarının dünyanın hiçbir yerinde sadece "işadamı" olmayıp Amerikan politikalarını belirleyecek kadar güçlü uluslararası Yahudi lobisinin unsurları olduklarını da bunca tecrübeden sonra artık bilelim. Tıpkı İsrailli sanatçıların, sinemacıların, akademisyenlerin sadece sanatçı, sinemacı ya da akademisyen gibi davranmadığını, "İsrail'in çıkarları" kavramının hayatın her alanında akıllarının orta yerinde durduğunu bildiğimiz gibi...
Bütün bunlar bilinirken, komşumuz Suriye'yi kuzeyden kuşatacak bir İsrail bölgesi oluşturmanın risklerine, bölge ülkeleriyle ilişkilerimizi nasıl etkileyeceğine, zaten kaynayan kazana benzeyen Ortadoğu'da ne gibi yeni sorunlar yaratacağına hiç bakmadan; bu konudaki endişelere hiç aldırmadan; hiç kimseyi ikna edemeden yasa çıkarmaya kalkmak ne akla hizmettir, anlamak gerçekten güç... Ve anlaşılması güç olan bu durumun akla çeşitli sorular getirmesi de kaçınılmaz.
Evet, hükümetin verilmiş bir sözü yerine getirmeye çalıştığı, bunun Davos'ta "kalbi kırılan" İsrail'in gönlünü alma çabası olduğu söylentileri yayılıyor. Yasanın gerekçeleri ikna edici bir biçimde ortaya konamadığı için de bu söylentiler hükümet için son derece yıpratıcı oluyor.
Bu durumda en iyisi, hükümetin bu yasa tasarısını apar topar geçirmekten vazgeçmesi, her şeyden önce durumun açıklığa kavuşması için gerekli bilgileri kamuoyuna aktarması ve sağlam bilgiler temelinde bir tartışma açmasıdır.
Evet, bu defa mesele gerçekten de milli bir mesele ve eğer hükümet milli çıkarların korunduğu konusunda ikna edici olamazsa çıkacak yasanın Anayasa Mahkemesi'nden dönmesi de büyük ihtimal...
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT