1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. ‘Hasta Adam’ AB Demokrasi Projesi mi, Vesayet mi?
‘Hasta Adam’ AB Demokrasi Projesi mi, Vesayet mi?

‘Hasta Adam’ AB Demokrasi Projesi mi, Vesayet mi?

Markar Esayan, Yeni Şafak’taki yazısında “AB Türkiye için bir demokrasi projesi mi bir vesayet aracı mı?” sorusuna cevap arıyor.

27 Haziran 2016 Pazartesi 13:03A+A-

AB bir demokrasi projesi mi yoksa vesayet merkezi mi?

Markar Esayana / Yeni Şafak

Cumhurbaşkanlığı, Hükümet, Genelkurmay, istihbarat kurumları, bürokrasi ve emniyet birimlerinin birbiri ile uyumlu çalışması, bununla birlikte hem ABD, hem de AB ile eşit ilişki talep edilmesi bazılarını ciddi biçimde endişelendirmişe benziyor. 


Brexit bu kesimde büyük moral bozukluğuna neden oldu. Çünkü AB’nin içe dönmesi vesayetin dış desteğini zayıflatacak. 


Sıradan bir Batı hayranlığı ve İslam fobisi mi; bu da var şüphesiz. 


Paniğin asıl nedeni, AB üyelik sürecinin içerideki elit vesayetin dinamosu olduğunun ortaya çıkmış olmasından. 


Yarım yüzyıldır bir AB (AET) üyeliği teranesidir gidiyor; bugüne kadar da kimse doğru dürüst “ biz ne yapıyoruz” demedi. Sorgulanmayan tabumuz oldu. 


Almanya’nın bir daha Fransa’ya saldırmaması için kurulan kurumları kılavuz belledik. 


Gümrük Birliği bu haliyle aleyhimize çalışıyor. Brüksel ve Strasburg tarafından üye ülkeymiş gibi yönetiliyoruz ama eşit ilişkilere ve haklara sahip değiliz. Reform adında bir sürü kurum ihdas ettik. Bunların hangisi gerekli, hangisi bizim topluma uygun pek düşünmeden bir ezber tutturmuş gidiyoruz. 
Kendi kendimize mühendislik uygulatıyoruz. 


Avrupa Parlamentosu’nda PKK bayrakları asılıyor. Terör örgütü kollanıyor. Kuzey Suriye’de bir PKK devleti kurulsun diye partnerlerimiz teyakkuz halinde. Charlie Hebdo saldırısında Paris’teki yürüyüşe gittik. Ama sadece Ankara’da beş büyük saldırı oldu, gram destek görmedik. Bir lider gelip de cenazelere katılmadı. 


Ne yapıyoruz biz? 


AB Türkiye için bir demokrasi projesi mi bir vesayet aracı mı? 


Yani ülkede yönetim hep batıcı elitlerin elinde olsun; olur da halkçı bir hareket iktidara gelirse de dışarıdan/içeriden boğsunlar onu. 


Gezi’yi destekleyerek, 17/25 Aralık darbesini arkalayarak, PKK’ya yol vererek süreç yürütüyorlar.
İki saldırı ile ülke çapında olağanüstü hal ilan eden Fransa’nın sırtını sıvazlayıp, Türkiye’ye “terörle mücadele kanununu liberalleştir” baskısı yapan bir birlik sorgulanmalıdır. 


19. Yüzyıl’da Rusya’nın, Fransa ve Britanya’nın birlikte veya tek tek yaptıkları müdahaleleri birlik olarak yapıyorlar. 


Bizi “demokratikleştire demokratikleştire” formatlayacaklar akıllarına göre. 


Çözüm Süreci’ne milim destekleri olmadı. PKK ile masaya otur baskısı ise örgüt yenildikten sonra birden yoğunlaşıyor. Israrla PKK ve Kürt sorunlarını birleşik tutma çabasındalar. 


Ve yerli aklı oluşturanlara verdikleri sufle, “Askerle yakınlaştınız. Sizi koruyacak tek iktidar merkezi AB’dir” oluyor. 


Asker bizim değil, Mançurya işgal ordusu çünkü. 


AB’nin kendisini koruyacak mecali var çünkü. 


Ülkenin tarlalarını Tanzimat’tan beri sürüyorlar. Ne ektikleri ortada. Toplumu ve devleti Batıcı/Yerli diye karpuz gibi ikiye böldüler. Bu bölünmeyi ülkeyi kontrol etmek için başarıyla kullandılar. Karşılarına aldıkları yerli halk kitleleri elitlerin hilafına devleti millileştirdikçe gemi azıya aldılar. Liselileri sokağa sürmeleri, bunu “karanlığa karşı ilerici güçlerin isyanı” olarak cilalamaları, CHP’nin sokağı karıştırma hevesi, bu millileşme hamlesinin önünü kesmeye yönelik. 


Böyle kepaze bir girişimi destekleyen çöküşteki AB’yi tek sığınak olarak pazarlayanlar ne amaçlıyorlar bilemiyorum. 


Türkiye duygusal veya fırsatçı davranmayacak. Ama insani değerlere ihanet eden AB bunun bedelini öderken, Türkiye doğru yerde durmanın semeresini alacak. Biz hasta adam Avrupa’ya tekme vuracak değiliz. Ama süreç bu dengesiz ilişkileri resetlemek için bir imkan olacak. Olmalı. 


Vesayet katmanlarını soğanın zarı gibi soya soya ilerliyoruz.

HABERE YORUM KAT