1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Hasina diktatörlüğü cemaatin şahsında ümmetle savaşıyor!
Hasina diktatörlüğü cemaatin şahsında ümmetle savaşıyor!

Hasina diktatörlüğü cemaatin şahsında ümmetle savaşıyor!

Bangladeş’te yaşanan şeyin milliyetçilik denilen cahili zihniyetle Ümmet bilinci arasında tüm İslam coğrafyasında sürmekte olan savaşın bir yansıması olduğunu unutmayalım.

05 Ağustos 2024 Pazartesi 19:16A+A-

Rıdvan Kaya’nın Bangladeş Cemaat-i İslami Emiri, eski Dışişleri Bakanı şehit Mevlana Mutiurrahman Nizami’nin Hasina diktası tarafından idam edilmesi üzerine 11 Mayıs 2016’da Haksöz Haber’e yazdığı makaleyi bir kez daha yayınlıyoruz:


İnna lillah ve inna ileyhi raciun!

Şüphesiz Allah’tan geldik ve elbette O’na döneceğiz! İşte bazılarımız Rablerine dönüyor, misakına bağlılıkla, ahdine sadakatle ve zulme boyun eğmeyerek, Rahman’ın dışında hiçbir güç ve kuvvet tanımaksızın! La kuvvete illa billah diyerek, tağutlara teslimiyeti reddederek!

Bangladeş Cemaat-i İslami Emiri, eski Dışişleri Bakanı Mevlana Mutiurrahman Nizami de kendisinden önce şehadet şerbetini içen kardeşleri Abdulkadir Molla gibi, Kameruzzaman gibi, Ali İhsan Mücahid gibi vakarla, izzetle idam sehpasına yürürken, geride bıraktıklarına, tüm insanlığa ve tarihe bir hakikati haykırıyor. Her gün tekrar ettiğimiz “iyyake na’budu ve iyyake nestain” sözünün pratikte ne anlama geldiğini, nasıl algılanması ve yaşanması gerektiğini kanları ve canlarıyla tebliğ ediyorlar.  Rabbim şehadetlerini kabul buyursun! Önderlerini birbiri ardına şehid veren Bangladeş İslami hareketinin ayaklarını sabit kılsın, dirençlerini artırsın inşallah!

Baştan Sona Hukuksuzluk, Aşağılık Bir Tiyatro!  

Hep söyledik, bir kere daha altını çiziyoruz. Bu idamlar şeksiz, şüphesiz birer siyasi cinayettir! Tam 45 yıl önce işlendiği iddia edilen suçlar gerekçe gösterilerek İslami hareket kadroları tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Mahkeme denilen şey bir tiyatro, Hasina diktasının aşağılık bir oyunudur.

Zaman aşımı kuralı ihlal edilmiştir. Uluslararası suçlar mahkemesi adı altında diktatörlük düzenini tahkim etmek amacıyla tümüyle dekoratif, ‘hizmete özel’ bir düzenek oluşturulmuştur. Hasina yönetiminin iktidarda olduğu önceki dönemlerde hiç gündeme gelmeyen, Cemaat-i İslami mensuplarına isnat edilmeyen birtakım suçlar, alçakça iftiralar ihdas edilmiştir.

Öyle bir mahkeme ki, yargıçlarının hükümetten talimat aldıklarına dair telefon konuşmaları 2012 yılında medyaya düşünce, maskelerin düşüp oyunun açığa çıktığı açıkça görülmesine rağmen bu hukuksuzluk aynen sürdürülmüştür.

Yargılama esnasında, suçlanan şahıslarla ilgili aleyhte ifade veren şahitlerin daha önce görmediklerini, bilmediklerini, hatırlamadıklarını söyledikleri her şeyi bir anda hatırlar hale gelmeleri sağlanmış; lehte şahitlik yapacak kişiler ise sınırlanmış, engellenmiştir. Ve tüm bu rezilliğin neticesinde verilen idam kararları apar topar infaz edilerek İslami harekete düşmanlık politikasına ivme kazandırılmaya çalışılmıştır.

Amaç belidir! Uluslararası konjonktür de İslami hareketin tasfiyesine yönelik adımlara gayet uygundur. Hasina diktatörlüğü İslami harekete karşı küresel çapta yürütülen savaş ortamını kendi lehine değerlendirmekte, fırsattan istifadeyle iç temizliğe girişmektedir. Ama Allah’ın izniyle başaramayacak, diz çöktüremeyecektir.

Evet Esir Düştüler Ama Asla Teslim Olmadılar!

Zalim diktatörlüğün hevesinin kursağında kalacağını en net biçimde idama giden İslami hareket önderlerinin tavrında müşahade etmek mümkün olabilir. İdam sehpasına çıkarken hepsi haklı olduklarını haykırmış, hiçbiri af dilememiştir. Onlar bu tavırlarıyla “bir Mümin bir tağuttan af dilemez” diye haykıran Şehid Seyyid Kutub’un yolunun takipçisi olduklarını ispatlamışlardır.

Ve yine şehitlerimiz, ırkçılığı, milliyetçiliği elinin tersiyle iten “Allah’ın dinin hakim olacağı bir metrekarelik bir toprağı bütün bir Hindistan’a tercih ederim” diyen Ebu’l Ala el-Mevdudi’nin öğrencileri olduklarını göstermişlerdir. Ki Üstad Mevdudi de 1953’te yine benzeri bir zulüm mahkemesince cezalandırılıp idam ile tehdit edilip, af dilemesi istendiğinde zalimlerden asla merhamet dilenmeyeceğini haykırmıştı. Ne mutlu Ümmete ki, nesiller boyu birbirini takip eden böyle yiğit önderlere sahip!

Bu alçakça, zalimce cinayet karşısında ne kadar öfkeli ve böylesine değerli, saygın bir İslam aliminin aramızdan ayrılmasından dolayı ne kadar müteessir olsak da sergiledikleri bu izzetli tutumlar dolayısıyla şehitlerimizle iftihar ediyoruz, Rabbimize Ümmete böyle güzel örneklikler nasip ettiği için hamd ediyoruz.

Bengal Halkına Ulusal Bir Hapishane!

Bangladeş’te yaşanan şeyin milliyetçilik denilen cahili zihniyetle Ümmet bilinci arasında tüm İslam coğrafyasında sürmekte olan savaşın bir yansıması olduğunu unutmayalım. Uyduruk ithamları, mesnetsiz karalamaları, iftiraları geçip asıl düşmanlık saikinin nereden kaynaklandığına baktığımızda Cemaat-i İslami’nin suçunun, günahının Bangladeş’in Pakistan’dan kopma sürecinde bağımsızlık adı altında Ümmetin parçalanmasına karşı çıkması olduğunu biliyoruz.

Ümmet ve kardeşlik ruhuna karşı kabileci bir tutumla hareket eden Bengal milliyetçilerinin ise bağımsızlık adı altında Hindistan’ın kuklası bir ulusal diktatörlük düzeni inşa ettikleri ortada. Bugün Bangladeş sefaletin, ezilmişliğin diz boyu olduğu, tam bir diktatörlük düzeninin hüküm sürdüğü, Bengal halkı için büyük bir hapishaneden başka bir şey değil! Kabileci zihniyet sahipleri eserleriyle ne kadar övünseler azdır!

Dönüş O’nadır!

Evet, Mutiur Rahman Nizami’yi de diğer şehitlerimiz gibi inşallah cennete uğurladık! O Rabbine döndü.

Elbette sırası gelince Hasina da dönecek; Beşşar da, Sisi de, Netanyahu da ve bütün zalimler de dönecekler. Ama şehitlerimiz sururla, sevinçle dönerken Rablerine; zalimler, tağutlar zelil biçimde, aşağılanmış, hor ve hakir kılınmış bir şekilde dönecekler ve doğruca cehennemi boylayacaklar! Ve işte bunun için bir kere daha, yaşasın zalimler için cehennem! 

HABERE YORUM KAT