“HASET” Kitabına Dair
"...dünyevîleşen; dünyevîleştikçe ahireti unutan, hayatı bu dünya hayatından ibaret gören insan, doyumsuzdur ve sahip olduğu bunca nimetin farkında değildir..."
Sercen Ünğan, Ekin Yayınlarından çıkan "HASET" kitabını değerlendirdi:
"...dünyevîleşen; dünyevîleştikçe ahireti unutan, hayatı bu dünya hayatından ibaret gören insan, doyumsuzdur ve sahip olduğu bunca nimetin farkında değildir..." (Ramazan Yazçiçek, Haset, Ekin Yayınları, İstanbul 2014, s. 117)
Hayatı yalnızca madde üzerinden okumaya çalışan, fiziğin ötesine geçerek görünenin ardındaki (yoktan) vâr edeni göremeyen modern çağın materyalist bireyleri,'yaratıcı' düşüncesini reddetmekle özgürleşeceklerini umarken; kendi oluşturmuş oldukları yapay/sun'î değerler sistemi içerisinde hapsolmaktadırlar.
İnsanın kendi özüne yabancılaşması veyâhut başka bir ifadeyle yaratılış ve fıtrat gerçekliğinden uzaklaşarak Allah'a isyan etmesinin sebeplerini yakınçağda aramak bizleri sorun tespiti açısından bir hayli sıkıntıya sokacaktır. Bu nedenle tarih sahnesindeki bu tür sapmaların ilk örneklerine ulaşmak bugünkü hastalıklara şifâ bulma açısından bir hayli önem arz etmektedir:
"...Müfessirler, semada ve yeryüzünde Cenab-ı Hakk'a karşı ilk isyan ve günahın hasetlik yüzünden vuku bulduğunu nakletmektedirler..." (a.g.e, s. 59)
Günümüz insanını özünden (Allah'a kulluktan) uzaklaştıran sebeplerle, Kur'ân'da lanetlenenlerin ilki olarak bahsedilen İblis'i Allah'a isyâna götüren sebeplerin birçok açıdan benzer olduğunu görmekteyiz.
Bu sebeplerin en başında: "...İblis'in haset formunda ortaya koyduğu tepkinin özü, Allah'ın hükmüne razı olmaması..." (a.g.e., 59-60) gelmektedir.
İnsan hayatındaki birçok olumsuzluk ve hatanın birincil etkeninin "HASET" olduğunu belirten Ramazan Yazçiçek, 2014'ün Haziran ayında Ekin Yayınları'ndan aynı isimle çıkarmış olduğu "HASET" adlı kitabında bu konuyu müstakil olarak çalışma gereği duymuş ve kitabın hangi amaca hizmet edeceği hususunda da şu sözleri ifade etmiştir:
"Elinizdeki kitap, bildik manada bir kavram çalışması değildir. İçerdiği konular ara başlıklar altında incelenirken parçacı yaklaşımın zafiyetine düşmeme gayreti gösterilmiştir. Tercih edilen bütüncül okuma yöntemi, çalışmanın amacı ve hedefiyle doğrudan alakalıdır. Bu farkındalık, kulluğumuz cihetiyle bir muhasebe imkânı yakalama hassasiyetine dayanmaktadır." (a.g.e., s. 7)
"Bu kitabı, başkalarına okunup anlatılmasından ziyade okuyanın öncelikle kendisine ders alması için yazdım. Şu düsturun unutulmaması gereğine inanıyorum: İster uyaran olalım isterse uyarılan, İlâhî her emrin ilk mümini kendimiz olmalıyız." (a.g.e., s. 9)
Haset kitabını okuduğumuzda dikkatimizi çekecek olan hususlardan ilki; konu her ne kadar akademik bir çerçevede ele alınmış olsa da adeta "hayata dokunmayan bilginin anlam değeri yoktur" düsturuyla herkonuya pratik bir anlam kazandırılmış olmasıdır.
Yazçiçek, eserinde ilk olarak 'haset' sözcüğü üzerinde kavramsal ve yer yer etimolojik incelemelerde bulunmakta ve her kavramın içinde doğduğu dönemin inanç sisteminden bağımsız düşünülemeyeceğini şu şekilde ifade etmektedir:
"...kavramlar, içinde doğduğu ve/veya içine doğduğu geleneklerin ontolojisinden ayrı düşünülemezler. Ve hâkezâ kavramlar, kendi felsefelerinin çocukları olup kasıtlarını gittikleri yere aktarırlar." (a.g.e.,s. 14)
Eserde, Müfredât (Rağıb el-Isfahânî) ve Kitabu't-Ta'rifât (Seyyid Şerif Cürcânî) gibi ilk dönem kavram çalışmalarından da istifade edilerek Haset şu şekilde tanımlanmaktadır:
"...Haset, haset edilen kimsedeki nimetin elinden çıkmasını arzu etmek; nimet ve şerefin ondan zâil olup kendisine geçmesini temenni etmektir. Haset, kıskanılan kişiden sahip olduğu değerin elinden alınması için türlü yollara başvurmak suretiyle çaba sarf etmektir. Bu Allah'ın başkasına nimet vermesini hoş görmemek, başkasındaki nimetin yok olmasını istemektir. Farklı bir ifadeyle haset, kıskançlık yani çekememezliktir." (a.g.e., s. 17)
Her ne kadar haset ve kıskançlık kavramları yer yer birbiri yerine kullanılmış olsa da aralarında nüans farklılıklarının olduğunu belirten Yazçiçek; her insanda kıskançlık duygusunun belirli bir oranda olabileceğini belirtirken; tabiî kıskançlık duygusunun ötesine geçtiği süreçte kıskançlığın haset duygusunu ortaya çıkaracağına işaret etmektedir:
"İnsanların sahip olduğu değerleri kaybetme endişesi, bazen infial ve bir yıkım psikolojisi doğurur. Kıskançlık, huzurun bozulması bağlamında temel duygulardan biridir. Her insan fıtraten kıskançlık hissine sahiptir. Bir insanın kendisine münhasır olan şeyleri başkasından sakınıp kıskanması; namus gibi değerlerin korunması manasında kıskanmak, aslında sahiplik duygusu anlamında normal ve hatta gereklidir. Bu manada tabiî sahip olma duygusunun ötesinde ortaya çıkan kıskançlık ise hasettir." (a.g.e, s. 27)
Eserin neredeyse dörtte birini oluşturacak şekilde "Kişilik ve Kimlik" (a.g.e.,s. 29-55) konusunu inceleyen Yazçiçek, bu konunun gerekliliğini, yapmış olduğu bir alıntıyla şu şekilde açıklamaktadır:
"...Tahrip ve tahrif olmuş bir mimarın ellerinde inşa ve imar değil, ancak imha ve tahrip gerçekleşir..."(Mustafa İslamoğlu, Hayatın Yeniden İnşası İçin, Düşün Yayıncılık, İstanbul 2008, 10. Baskı, s. 21, 35-37'den naklen; Haset, s. 31)
Kişiliği 'içsel deneyim', Kimliği ise kişiliğin yansıması olup 'dışsal tutum' olarak değerlendiren Yazçiçek, kitabın "Kişilik ve Kimlik Üzerine" adlı bölümünde konuya adeta bir psikolog inceliğinde eğilerek "Müslüman bir şahsiyetin kimlik ve kişiliğinin dinamikleri ne olmalıdır?" noktasında bizlere önemli ipuçları vermektedir:
"Müslüman kimlik, kendisinden neşet ettiği La ilahe illallahhakikatine dayanır. Bunun gereğinin yerine getirilmesi, akidevî ve ahlakî tahribattan korunma ile mümkündür. Kimliğin kişilikle örtüşmemesi, tahribatın başlangıç noktasıdır. Kur'ân'ın inen ilk ayetleriyle insan, iç dünyasının ihyası, dış dünyanın imarı bütünlüğünü sağlama noktasında uyarılmıştır. İnsanın ahenge davet edilişi bu uyarılarla başlar.
Müslüman şahsiyet, İslâmî kimliğinin temel referanslarına sadakat göstermelidir. Kimliğiyle kişiliğini mezc etmiş şahsiyet, akideye müteallik meselelerden, siyasî konjonktürel mülahazalara varıncaya dek vahyin aydınlığında yol almalıdır. Keza nice ulvî davalar zelil insanların elinde zayi olurken nice süflî davalar ise aziz insanların omuzlarında yükselip enerjilerini tüketmiştir. Oysaki aziz dava aziz dava adamları ister.
İnsan, kişiliğiyle mahfuz kimliğiyle makbuldür." (a.g.e.,s. 53-54)
"Kur'ân'da Haset Kavramı" (a.g.e., s. 55-82)başlığıyla hasedin Kur'ân'daki yerini inceleyen ve hasedin ne tür sapmalara yol açabileceğini ortaya koyan Yazçiçek, her bir sapmayı ayrı başlıklar üzerinde çalışarak konuya Kur'ânî bir perspektif kazandırmıştır.
Haset ve Şeytan örneğini incelediğimizdehasedin Allah'a İsyan sebebi olduğunu, Habil - Kabil kıssasını incelediğimizde haset ve takva uyuşmazlığını, Yusuf (as) ve kardeşleri arasındaki ilişkiyi incelediğimizde ise hasedin sonucu olarak ortaya çıkan zulüm ve iftira gibi bireysel ve toplumsal açıdan insanlığa zarar verebilecek davranışların ortaya çıktığını görmekteyiz.
Ramazan Yazçiçek, Allah'ın kelâmından hareketle toplum içerisinde şahitliği esas alan, sadece sorun tespiti yapmakla yetinmeyip aynı zamanda tespit ettiği sorunlara çözüm önerileri sunarak bizlere önemli bir birikim sunmuştur.
Haset hastalığının ilacı olarak reçeteye tevekkül yazan Yazçiçek, çalışmanın son sözüyle konuyu adeta özetlemiş ve formüle etmiştir:
"Hasedin ilacı tevekkül, tevekkülün imkânı ise tefekkürdür. Tefekküre gelince o, tevhidin özüdür." (a.g.e., s. 120)
Son cümleyi tersten okuyarak başa dönecek olursak; Rahmetli Seyyid Kutub'un vahdetten önce gelmesi gereken bir tevhid fikrine paralel olarak Yazçiçek tevhidinde ortaya koyulabilmesi için bir tefekkür sürecine girilmesi gerektiğini belirtmekte, tefekkürün olmadığı bir yerde hemtevhid hem de tevekkülün olmasının imkânsız olacağını belirtmektedir. Tevekkül olmadığı sürece de haset hastalığının tedavisi zor hatta imkânsız olacaktır.
Özetle;
Haset kitabı "muhasebesi olmayanın mücâhedesi olmaz" diyerek her bireyin içe dönük tahrip edici ve dışa dönük imha edici haset illetinden kurtulması için ilk olarak tevekkülün varlığının ortaya koyulması gerektiğine ve tevekkülün oluşabilmesi için de bir tefekkür sürecinin yaşanmış olmasına vurgu yapmakta, bu süreç yaşanmadığı sürece de hem tevekkülün hem de tevhidin gerçekleşme olasılığının imkânsız olduğunu belirtmektedir.
Kitap baştan sona bir ahlak kitabı olma özelliği taşımasının yanında aynı zamanda hasedin akîdeye müteallik boyutunda bir akâid kitabı, hasedin sosyal hayata etkisi ve bireylerarası ilişkiye değinmesi noktasında da bir siyaset kitabı olma özelliği taşımaktadır.
Geçmişten geleceğe hasedin serüveninin anlatıldığı kitap, konuya bütüncül yaklaşmanın kazandırdığı yöntem hassasiyetiyle meselenin psikolojik ve sosyolojik boyutları da incelenmiş, bu bağlamda da tıbliteratürüne de ait birçok konu kitapta zeminini bulabilmiştir.
Kur'ân'ın "şimdi, burada" okunmasına/yaşanmasına dair örneklik teşkil ederek, yalnızca ilâhiyat alanında değil; psikoloji, sosyoloji, felsefe gibi sosyal bilimlere de yardımcı kaynaklık edebilecek bir eser olma niteliği taşımaktadır "Haset".
Cenâb-ı Hak'tan, kitabın yazarı olan Ramazan Yazçiçek'ten razı olmasını, kitabı okuyanlara ise iç muhasebesi ve dış mücâhedesi açısından fayda sağlayabilmesini niyaz ederiz.
KAYNAK: Nida Dergisi, s: 169, Malatya 2015,s. 75-76.
HABERE YORUM KAT