Hasen ve Zayıf Hadisle Amel Edilir mi?
Rahman ve rahim olan yüce Allah’ın adıyla. Allah’a hamd resulüne selam olsun. Bir önceki yazımızda sıhhat açısından hadislerin, sahih, hasen, zayıf ve mevzu diye dörde ayrıldığını ifade etmiş ve bunlardan sahih hadis kavramını açıklamaya çalışmıştık. Bu çerçevede ehli hadis ve ehli reyin sahihlik ölçütlerini ortaya koymuş; ehli hadisin sadece senet merkezli, ehli reyin ise senet ve metin merkezli bir kritikle sahih hadisi bulmaya çalıştığını söylemiştik. Kütüb-i sitenin içindeki tüm hadislerin, sadece senet odaklı kriterlerle ele alındığını ve hadislerle ilgili hükümlerin bu yöntemler doğrultusunda verildiğini de ifade etmiştik. Şimdi de sırayla, hasen, zayıf ve mevzu hadislerin üzerinde durmaya çalışalım;
Hasen hadis; Hüsn kökünden türeyen hasen kelimesi, sözlükte iyi ve güzel anlamına gelmektedir. Kavram olarak, sahih hadisin özelliklerini taşımakla beraber, sahih hadis ravisine nisbetle ravilerinden birinin veya birkaçının zabtının daha zayıf olduğu hadisi ifade eder.1 Hasen, hicri üçüncü asırda Ali b.Medini, Ahmet b. Hanbel, Buhari, Ebu Davut tarafından kavram anlamıyla kullanılmıştır. Ancak bu tabiri en çok kullanan ve ilk defa tarifini yapan Tirmizi olmuştur.2
Âlimler sahih hadisin olmaması durumunda Hasen hadisle amel edilmesi gerektiğini genel olarak kabul ederler. Ehli hadis ise ameli zorunlu görür, çünkü (onlara göre) hasen hadis her türlü reyden evladır.3
Zayıf Hadis; Sahih veya hasen hadisin şartlarından birini veya birkaçını taşımayan hadislerdir.4 Bilindiği gibi rivayet dönemi eserleri genellikle sahih, hasen, zayıf ayırımı yapmadan her hadisi ihtiva etmekteydi.5 Doğal olarak sonradan gelişen hadis usulüne göre, hadisler sınıflandırılmaya çalışılmış ve sahih, hasen, zayıf gibi isimlendirmeler ortaya çıkmıştır.
Ehli hadise göre, hadisteki zayıflık sebebi, ravide cerhi gerektiren bir halin bulunması veya senetteki kopukluktur.6 Ehli reye göre ise, haberi vahidin, dinin temel kaynaklarından elde edilen usullere ve meşhur sünnete aykırı olması veya umumi belva (Bütün toplumu ilgilendiren ve yaygınlığı sebebiyle hükmünün bilinmemesinin mümkün olmadığı hususlarda çok az kişinin rivayette bulunması olayı.) niteliğindeki bir konu olması hadisin zayıflık sebeplerindendir.7
Zayıf hadisle amel edilir mi? Her şeyden önce Tirmizi’ye (ö. 279) kadar, hasen hadislerin zayıf hadis kategorisinde değerlendirildiği ve ondan sonra ise hasen ayırımıyla, bu hadislerin zayıf hadis sınıfından çıkarılıp sahih hadise yakın bir yerde ve hasen ismiyle konumlandırıldığını hatırlamak gerekir.8 Dolayısıyla zayıf hadisle amel olayını bu durumu da gözeterek düşünmek gerekmektedir.
Bu konuda farklı görüşler olmasına rağmen, en isabetli görüşün, zayıf hadislerle hiçbir alanda amel edilemeyeceği görüşü olduğu söylenebilir. Nitekim Yahya b. Main, Buhari, Müslim gibi hadisçiler ile, daha sonraki dönemde gelen Şevkani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza ve çağdaş âlimlerden Subhi Es-Salih, Ahmed el-Bedevi, Muhammed Nasırüddin el-Elbani gibi bir kısım âlimlerde bu görüştedirler. Bu konuda da fakih olan ehli rey ile ehli hadis arasında yaklaşım farklılıklarının olduğu açıktır.9 Nitekim ehli rey çizgisine yakın düşünen Ahmed el-Bedevi, zayıf hadislerle amel edilebileceği fikrini-zayıf hadislerin itikadı ve sağlıklı düşünmeyi olumsuz etkilemesi sebebiyle- müslümanların geri kalmışlığının önemli gerekçelerinden biri olarak görmektedir. Yine Muhamed Nasırüddin el- Elbani zayıf hadisle amel etmeyi caiz görmediği gibi, bunlarınrivayet edilmeleri sırasında da zayıf olduklarının belirtilmesi gerektiği fikrindedir.10 Prof. Dr. Suphi es- Salih ise, “şu noktada şüphe yoktur ki –din nazarında- zayıf rivayetler ne şer-i bir hüküm, ne de ahlaki bir fazilet için kaynak olur; zira zan gerçekten hiçbir şey ifade etmez.” demiştir. Fezail de ahkam gibi dinin esas prensiplerindendir. Binanaleyh bu prensipleri çürük bir temel üzerine, paramparça olacakları bir uçurum kenarında inşa etmek doğru olmaz. Müsamahakâr davrananların, fezail’ia’mal mevzuunda zayıf hadis rivayet edebilmek için öne sürdükleri şartlar ne kadar çok ve müsait olursa olsun, anlattığımız sebebe binaen bunu kabul etmiyoruz. Bilindiği üzere bu şartlar üç tanedir:
1- Rivayet edilen hadis pek zayıf olmayacak.
2- Kitap veya sahih sünnetle sabit olan bir asla dayanacak.
3- Kendinden daha kuvvetli bir delile muhalif olmayacak.
Zayıf hadis rivayetini bu şartlara rağmen kabul etmeyi doğru bulmuyoruz. (Zira) Gerek şer’i ahkam ve gerekse fezail babında, elimizde başkasına lüzum bırakmayacak kadar çok sahih ve hasen hadis vardır. Bu şartların çokluğuna rağmen, zayıf hadislerin sabit olduğuna bir türlü inanamıyoruz. Böyle olsaydı, ona hiç zayıf dermiydik? Hâsılı, zayıf hadisler hakkında şüphe etmekten kendimizi alamıyoruz. Zaten dinde, yakini olmayan şeylerin hiçbir değeri yoktur.” der.11
Sonuç itibariyle Zayıf hadislerle amel konusunda farklı fikirde âlimler olmasına rağmen, zayıf rivayetlerle amel edilmemesi en isabetli görüş gibi durmaktadır. Zaten İslam tarihi boyunca hadislerin resulullah (s.a.v.)’e ait olma ihtimali göz önünde bulundurularak, müslüman âlimlerimizin tercihleri hep rivayetlerin çelişkili durumlarına rağmen korunması ve onları nebi(a.s)’a nispet etmeye yakın durmak şeklinde olmuştur. Nitekim (haşa) Hz. Musa’nın, ruhunu almak üzere gelen Azrail(a.s)’a yumruk atıp gözünü çıkardığı12, (Haşa) resulullah (s.a.v.)’in kahinlik taslayan ibni Seyyad’ın arkasında gezdiği ve onun gaybı bilip bilmediğini öğrenmeye çalıştığı13 Resulullah’ın abdest suyunun kutsallığına dair rivayetlerini14 bile (Ya peygamber söylemişse endişesi ile) atmaya kıyamadıkları sayısız örnekler mevcuttur. Bu durumun en acıklı yanı, bu tür rivayet çeşitlerinin, sahih hadis kitaplarımızın başında gelen Buhari ve Müslim’de bile kendilerine kolayca yer bulmalarıdır. Hâlbuki Kur’an’ı Kerim ve Mütevatir sünnet gibi çok sağlam kaynaklarımız varken, rivayetlere ancak detay konularda ihtiyaç duymaktaydık ve bu durum rivayetlerde çok daha titizlik göstermeyi mümkün kılmaktaydı. Resulullah (a.s.), değersiz olduğu için değil, yanlışların girme ihtimali kesin olduğundan hadisleri yazmayın diye emir buyurmuştu. Böyle bir durumda ümmetin resulullaha ait olabilir endişesiyle rivayetleri kaydetmelerindense, yanlış rivayetleri Nebi(a.s.)’a nispet etmeme endişesi öne çıkmalıydı. Ama maalesef durum bunun tam aksi bir istikamette gelişti. Zaten kütüb-i sitteyi derleyen ehli hadis çizgisindeki âlimlerimizin, sadece senet merkezli usulleri de bunu açıkça ortaya koymaktadır.
İnşallah gelecek yazımızda mevzu hadis konusu üzerinde durmaya çalışacağız. Rabbimizden ümmetimize basiret vermesini, dinini anlama çabamızı hakkımızda rahmet kılmasını niyaz ederim.
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Ahmet Yücel, Hadis usulü, S.182. Prof. Dr. Subhi Es-Salih Hadis ilimleri ve Hadis Istılahları, S.124. Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Hadis usulü, S.110.Prof. Dr. Ahmet Keleş, Hadis Tarihi ve Hadis usulü Dersleri, S.107.prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis usulü, S.37.
2- Prof. Dr. Ahmet Yücel, Hadis usulü, S.182.
3- Prof. Dr. Ahmet Keleş, Hadis Tarihi ve Hadis usul8ü Dersleri, S.10.
4- DİA. C.44. s. 157. Prof. Dr. Ahmet Yücel, Hadis usulü, S.186.Prof. Dr. Ahmet Keleş, Hadis Tarihi ve Hadis usulü Dersleri, S.113. Prof. Dr. Subhi Es-Salih Hadis ilimleri ve Hadis Istılahları, s.132.Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Hadis usulü, S.114.
5- Prof. Dr. Ahmet Yücel, Hadis usulü, S.182.
6- Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Hadis usulü, S.114.Prof. Dr. Ahmet Yücel, Hadis usulü, S.182.
7- Prof. Dr. Ahmet Yücel, Hadis usulü, S.182.
8- Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Hadis usulü, S.126.
9- Prof. Dr. Ahmet Yücel, Hadis usulü, S.207. Prof. Dr. Ahmet Keleş, Hadis Tarihi ve Hadis usulü Dersleri, S.171. Prof. Dr. Subhi Es-Salih Hadis ilimleri ve Hadis Istılahları, s.132.DİA.C.44. S.158
10- DİA.C.44.158,159.
11- Prof. Dr. Subhi Es-Salih Hadis ilimleri veHadis Istılahları, S.169.
12- Muhtasar Sahihi Müslim Tercümesi, Hafız Ebu Muhammed el- Münziri, Eser Neşriyat, C. 2. S.637.
13- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C. 4. S. 520.
14- Sahihi Buhari, Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, C. 1. S. 161.
YAZIYA YORUM KAT