Hangi tarihin sonu?
İbn Haldun, organizmacı devlet kuramına paralel olarak ister hadarilik ister bedevilik şeklinde olsun Ümran’ın da sayılarla belirlenebilir bir ömrü olduğunu iddia eder. Buna göre, medeniyetlerin de tıpkı insanlar gibi bir ömrü vardır; doğar, büyür, yaşlanır ve ölürler. İbn Haldun, ilave olarak bir devletin teşekkülünü, gelişip büyümesini ve büyük bir medeniyet inşa etmesini sağlayan veya parçalanıp dağılmasına sebep olan faktörler üzerine de tezler ileri sürmüştür. Toplumsal değişim ve dönüşüme ilişkin ileri sürülen kuramlar veya bu minvalde ifade edilen toplumsal değişim yasalarının kesinliği ve hakikat değeri bir yana, gerçekten de tarih; bir boyutuyla devletler ve imparatorluklar mezarlığı gibidir. Birçok devlet veya medeniyet belli bir zaman diliminde ve belli bir bölgede hüküm sürdü, daha sonra da miadını doldurunca tarihin tozlu sayfalarına karıştı.
İnsanlık tarihinin son üç yüz yılına ise, bilim, teknoloji, askeri, ekonomi, eğitim, kültür gibi alanları büyük oranda domine eden Batı medeniyeti damga vurmuştur. Batı’nın bilim, teknoloji, askeri, eğitim gibi alanlarda elde ettiği güç ve üstünlüğe mukabil İslam dünyasının mütemadiyen gerilemesi ve güç kaybetmesi, öncelikle egemen Batı nüfuzuna girmesi, bilahare de işgal ve sömürüye muhatap olmasıyla neticelenmiştir.
Bir başka medeniyetin temsilcisi olarak Müslümanlar, Ra’d suresinde geçen “Şüphesiz ki; bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.” ayetini, toplumsal değişim yasası bağlamında, toplumsal değişim ve dönüşümün bizim elimiz, dilimiz ve çabamızla paralel şekilde gerçekleştiği, dolayısıyla olumlu veya olumsuz karşılaştığımız tüm sonuçların kendi ellerimizle yaptıklarımızın bir neticesi olduğu, Allah’ın eşyaya ve olaylara müdahalesinin ise insanların çabalarının sonucu olarak bir “hakediş” şeklinde tezahür ettiğini düşünürler. Yani, toplumlar kendi durumlarını değiştirmek için adım atmadıkça, bu değişimin gerçekleşmesi mümkün olmaz.
Francis Fukuyama, Tarihin Sonu ve Son İnsan adlı eserinde sunduğu "tarihin sonu" teziyle, Soğuk Savaş’ın sonlanmasının ardından ideolojik mücadelelerin sona erdiği ve liberal demokrasinin evrensel bir hükümet biçimi olarak nihai zaferini kazandığını söylemişti. 1989’daki Berlin Duvarı'nın yıkılmasını ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünü, ideolojiler arasındaki rekabetin bittiği ve liberalizmin tüm dünyada egemen olduğu bir dönemin başlangıcı olarak “tarihin sonu”nu ilan etmiş, insanlık tarihindeki ideolojik mücadelelerin sonlanmasıyla birlikte, liberal demokrasi bir anlamda "son nokta"ya ulaşmış ve diğer tüm hükümet biçimlerinin evrimsel olarak bu noktada sona ereceğini iddia etmişti. Fukuyama, liberal demokrasinin kesinlikle nihai biçim olduğu ve insanlık için en yüksek siyasi düzen olduğunu iddia etmişti.
Fukuyama, bu tezini geliştirirken, liberal demokrasinin temel unsurlarının insan özgürlüğünü, hukukun üstünlüğünü, serbest piyasa ekonomisini ve siyasi hakları içerdiği için benzersiz ve alternatifsiz olduğunu düşünüyordu. O’na göre, Batı liberalizmi her devletin kaçınılmaz ve nihai sonu olacaktı.
Bugün, Müslümanların giyim tarzlarından devlet yapılanmalarına kadar hayatın birçok alanında Batı kültürünün etkisinde olduğu doğrudur. Ancak, daha önce bahsettiğimiz medeniyet tezleri ışığında, Batı dünyasının kurduğu hegemonyanın ilelebet devam etmeyeceği muhakkaktır. Üstelik, dünyadaki bu hızlı değişime karşı Batı, hem paradigmal anlamda hem de kurumlar düzeyinde bu değişimi yönetme konusunda yaşadığı kısıtlılık ve acziyet; bahse konu bu medeniyetin çöküşünün tahmin ettiğimizden daha erken olabileceğini göstermektedir.
Özellikle 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında Batı ve ileri karakolu olarak İsrail’in hiçbir ilke, kural, değer tanımayan saldırganlığı karşısında sözünü ettiğimiz Batılı değerlerin ve kurumların aslında işe yaramayan, içi boş retoriklerden ibaret olduğu görüldü. Kendi elleriyle oluşturdukları putları tek ayaküstünde üstelik sırıtarak ve ıslık çalarak yemekte hiçbir beis görmediler. Buna mukabil Afganistan, Filistin ve Suriye başta olmak üzere ümmet coğrafyasındaki öze dönüş çabaları biraz sancılı da olsa baharı müjdeleyen bir meltem havasını iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Meydana gelen bu baş döndürücü gelişmeler, esasında tarihin bir kırılma anına tanıklık ettiğimizi göstermektedir.
Müslümanların bu söz konusu ülkelerde ortaya koydukları sarsılmaz iradeleri ile kendi kaderlerini şekillendirme gücüne sahip olabileceklerini ispatladıkları bu süreçte, insanlık, bir medeniyetin çöküşü ve yeni bir medeniyetin doğuşuna tanıklık ediyor. Tüm olumsuzluklara ve aradaki orantısız güce rağmen dün Afganistan’da, bugün Suriye’de Müslümanların elde ettiği zafer, İsrail’in de yakın bir zamanda yıkılacağı yönündeki inancımızı bir kat daha pekiştirmiştir.
İbn Haldun’un medeniyetlerin doğum, büyüme, olgunlaşma ve çöküş süreçlerine dair ortaya koyduğu düşünceler, tarihin ve toplumsal değişimin döngüselliğini anlamada bize önemli bir bakış açısı sunuyor. Batı’nın egemenliği, bilim, teknoloji, ekonomi ve kültür gibi alanlarda güçlü bir hegemonya kurmuş olsa da, bu gücün sürekliliği artık salt retorik olarak değil, somut göstergeler üzerinden de sorgulanır bir noktaya gelmiştir. İslam dünyasında görülen öze dönüş çabaları ve toplumsal değişim hareketleri, tarihin dönüm noktalarından birine işaret etmekte; bu da Batı’nın kurduğu düzenin daha fazla devam etmeyeceğini, yerine yeni bir denge ve medeniyetin ayak seslerini müjdelemektedir.
YAZIYA YORUM KAT
Elhamdulillah ümitvarız. Rabbim bulunduğu çağın gidişatına yön veren iradeli müminlerden eylesin hepimizi. Allah razı olsun Hasip Yokuş.
Yanıtla (0) (0)+
Yanıtla (0) (0)1- GAZZE halkının bu şanlı zaferi, elbette tarihin da akışını değiştirmesine ,
2- Nobran, layüsel, burnundan kıl aldırmayan, alçak - habis - müstekbir - harami - yayılmacı olan küresel çeteyi de hizaya getirmiş olmasına ,
3- Dizayn edilmiş olan, müstekbirlerin lehine olan dengeyi alt -üst etmiş olduklarına , bu çetelerin plan ve programlarını akamate uğramasına,
4- NATO , BM, Lahey Adalet divanı , Arap Birliği, İslam teşkilatı vb.. uluslararası kurum ve kuruluşların ise yaramaz birer kukla olduklarını gözler önüne sermesine,
5- Arap ülkelerinin ve başında olan alçak satılmış yöneticilerin, Küreselci sermayenin birer piyonu / onların sözünden çıkmayan birer kuklası olduklarına,
6- Siyonsit İsrail 'in güçsüz, aciz bir ordu / uçan kuştan haberi olan Mossad ' ın ayakta uyuduğunu dünyaya gösterdiklerine ,
7- Bir avuç adanmış mücahid ile , maddi imkansızlıklar içinde destanlar yazabileceklerini dünyaya ilan etmelerine,
8- Kavi bir iman, inanmışlık, adanmışlık, uhuvvet, samimiyet, ülfet vb.. İslami parametrelerin .. nasıl bir başarı hikâyesi yazabileceğine / domino etkisi üretebileceğine ,
Adil şahidlik noktasında , hepinizin gözleri önüne sergilemiş oldular ..
Aliya ' nın sözüyle tamamlamak isterim :
" tarihi Allah yazar , biz nerede duracağız, ona bakalım " ..
HAMAS ve GAZZE halkı ..
Şüphesiz ki doğru yerde , doğru zamanda ve doğru insanlarla gerekli olan yönde / yerde , ayakları sabit bir şekilde durdular .. Gayretleri Allah'ın dinini aziz kılmak, zulme ve zalime LA DEMEK oldu her zaman ve zeminde dünya buna tanıklık etti ..
Tarihin doğal mecrasından / menbaısından akışını tesbit etmek, olayların emekleme sürecinden / koşma mertebesine varıncaya kadar.. Konu /.olay / olgularla alakalı , ilintili ve ilgili olarak , kategorize - tesnif ve tesbit etmek adına " tarihi iki zaman dilimine " ayırmak suretiyle, tarihi dinamikleri /. değişim ve dönüşüm paradigma' larını haps-etmiş oldu tarihçiler ..
Yanıtla (0) (0)Şöyle ki , batılı Beyaz adamlar ..
1- milattan önce, 2- milattan sonra , diye de tasnif ederek , insanlık âlemine alenen ucu kapalı bir tarih bilincini dikte ettiler ..
Halbuki ,
Tarihçilerin " dönemsel bağlamda" içtihat kapısını kapattıkları bu zaman tünelinde yol yürüyen insan popülasyonu' nu , sürecin kıyamete kadar bu tarihsel döngü üzerinden okunanlar ve yorumlar yaparak , aynı statükocu çizgide devam edebileceğini hiç hesap edemedikleri anlaşılıyor ..
Sosyologlar , antrepopogolar , bilim / akademik çevreler" bu cendereye alınmış saat zembereğini ve daraltılmış / küçültülmüş/ ufuk çizgisi silinmiş böylesi bir çemberin " dışında bir hayatın varlığını bizlere aktarıyor olduklarını,
GAZZE kıyamı ve sonrasında yaşananların " Gazze ' den sonra " diye tarihe damga vurması gerektiğini / gerekliliği hususunda iyi okumaları lazım gelir .. GAZZE halkının ortaya koyduğu sarsılmaz irade , cehd ve cesareti kendi geleceklerini inşa etme gücü ve iradesi vb.. " temel dinamikleri göz ardı etmeden / ıskalamadan ve (özelde) haklarını teslim ederek analiz etmek zorundayız ..
Bu kıyam şüphesiz ki DOMİNO ETKİSİ ÜRETTİ .. Dünya halklarının tamamına yakını İslam'a hayal edilemeyecek kadar büyük bir sevgi /sempati / empati duymaya başlaması / gayri müslim, ateist, deist, goşist , lümpen, hippi vb.. ayrık düşüncelerin / tiplerin / sosyal katmanların.. İslam'la şereflenmelerine, İslamı din olarak kabul etmelerine şahidlik ettik .. elhamdülillah ..
Sonuç itibariyle,
Gazze halkı ve onları temsil eden HAMAS hareketinin, bir çağ kapatarak / bir çağ açtığı gerçeğini ıskalamamız lazım ..
Bu bağlamda,
Hasip YOKUŞ kardeşimin.. Umudumuzu diri tutan, ümidimizi yeşerten ayağı yere basan hakikatî ifade eden bu kıymetli yazısı gerçekten güzeldi , mecrûh yüreklerimize serin sular serpti .. istifade ettik Allah razı olsun ..
iyi ki varsın memosté ..
"Bu böyle olmustur, cünkü Allah, bir topluluga lutfettigi nimetini, onlar kendilerini degistirmedikce degistirmez..Allah her seyi isitip bilmektedir." Hic kuskusuz bir toplumun bireyleri kendi ic dünyalarini degistirmedikce Allah da o toplumun gidasatini degistirmiyor.. Bu ayet toplumsal degisimin yasasini ifade eder. Toplumun ve hayatin yeniden insaasi icin, Tasavvur ve aklin "AKLEDEN KALP" olarak yeniden insaasini öngörür.. Allahin bir toplumun gidisati hakkindaki iradesi, o toplumu olusturan bireylerin tercihlerinden bagimsiz degildir. Bu ayet gidisati begenmeyen mü'mün muhatabinin önüne "DEGISIMI" bir hedef olarak koymaktadir..Bunun baslama noktasi kisinin /ferdin kendisidir. zira kendilerini egitmeyenler baskalarini egitemezler, icinden aydinlanmayan disini aydinlatamaz..hayatin yasasi budur.." ve Allah hak eden bir toplumu cezalandirmayi murad ettigi zaman, onu engellemek mümkün olmaz..O'dan baska siginacak bir merciide bulamazlar" Vesselam.. Hasib bey kardesime tesekkür ederim umut verici bir makale olmus sag olsun selam olsun..
Yanıtla (0) (0)