Hangi parti kapatılmayı hak ediyor?
DTP'nin tavrı ortada; 'Gelin, beni kapatın' diye pas atıyor adeta. Zaten birileri de bu partiyi kapatmak için can atıyor.
Parti içinden de kapatılması için azami gayret sarf eden derin bir ekip olduğu aşikâr. Bu duruma rağmen böyle bir partiyi kapatmak çare mi? Tabii ki değil. Varoluş sebebini etnik milliyetçiliğe dayayan ve her geçen gün eriyen bir partinin şimşekleri üzerine çekerek mağduriyet pozisyonuna girmesi kısa vadede kendisine puan kazandırabilir. Kısa vadede; o kadar. Siyasette sonuna kadar direnmek; bunu yaparken de demokrasi içinde kalabilmek, hukuk içinde faaliyet göstermek gerekir. Çetin bir sınavdır bu. Demokrasiye inanmayan, ara yollara sapabilir. Yine de kapatmak çare değil. Tabii ki terörle doğrudan irtibat içinde olmadığı sürece...
DTP konusunda oldukça titiz bir görüntü veren yargı, benzer bir durum başka bir parti için geçerli olduğunda niçin sus pus oluyor acaba? Mesela Doğu Perinçek'in partisi hakkında hiçbir yasal işlem yapılmıyor. Parti kapatmak hukuki sürecin kaçınılmaz bir sonucuysa, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya niçin İşçi Partisi'ni de mercek altına almıyor? Üstelik İP, çok net bir şekilde terör örgütü olmakla suçlanıyor. Parti başkanı Ergenekon terör örgütünün üst düzey yöneticisi suçlamasıyla 1 yıldır tutuklu. Parti genel sekreteri tutuklu, başkan yardımcısı tutuklu, partiye bağlı mevkute yetkilileri tutuklu, partinin propaganda aracı olan televizyon yöneticileri tutuklu. Terör örgütü zanlısı olmaktan onca adam tutuklu-tutuksuz yargılanır da hakkında kapatma davası açılmaz mı? İP'e dava açamıyorsan, DTP'ye niye açıyorsun demez mi insanlar?
Kaldı ki burada çok kritik bir nokta daha bulunmakta. Çünkü gazetelere yansıyan bazı iddialara göre, AK Parti ile ilgili hazırlanan kapatma davasının iddianamesi İP merkezindeki bilgisayar kayıtlarında çıkmıştı. YARSAV üyesi bazı savcıların da olaya müdahil olduğu, kapatma davasının İP'in yönlendirmesiyle şekillendiği de iddia edilmişti. Hal böyleyse, İP hakkında hiçbir kapatma davasının açılmaması başka anlamlara da gelebilir. Bu derecede bir 'yandaşlık' olmasına inanmak çok zor; ancak neresinden bakarsanız bakın en iyimser şekliyle bir çifte standart imajından bahsetmek mümkün.
Benzer bir durum AK Parti ile CHP arasında da var. Nasıl oluyorsa AK Parti için kapatma sebebi sayılan her şey, CHP için övgü nedeni haline geliyor. Hukuk şahıstan şahısa, kurumdan kuruma değişir mi? Bir eylemi birileri yaptığında o, suç olarak kabul ediliyor; aynı fiil başkası tarafından işlendiğinde öyle bir suçtan da suçludan da bahsedilmiyor.
Her mahalleye Kur'an kursu kampanyasını seçim meydanlarında CHP değil de AK Parti yürütseydi, Sayın Başsavcı bu duruma kayıtsız mı kalacaktı? Çarşaflı hanımefendileri öbek öbek toplayıp parti rozetini Deniz Baykal değil de Tayyip Erdoğan taksaydı, yargı bu duruma sükût mu edecekti? 'Kadiri tarikatı üyeleri'nin CHP tarafından aday gösterildiği gibi benzer bir 'tarikat töreni'ni AK Parti yapsaydı savcılık harekete geçmeyecek miydi? Başörtülü bir hanımefendi belediye meclis adaylığına CHP'den değil de AK Parti'den başvursaydı yargıdan bazı sesler yükselmeyecek miydi?
Yanlış anlaşılmasın; hiçbir partinin kapatılmasını istemiyorum. İP'i kapatmaya ne gerek var mesela; zaten binde 3 oy bile alamayan marjinal bir parti. DTP de demokrasi içinde kalıp söylemini demokratikleştiremedikçe eriyip gidiyor. Bu partiler için 'Kapatılsın' denemez ki! Ancak ortada kamu vicdanını derinden yaralayan şu soru hâlâ duruyor: Bazı partilerin kapatılabilmesi için kırk dereden su getiren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı niçin bazı partiler söz konusu olduğunda derin bir sessizliğe bürünüyor? Yargıda çifte standart olduğuna dair bir kanaat oluşursa alınan her karara gölge düşer. Zaten başta başkanları olmak üzere bazı YARSAV üyeleri yargıda ideolojik bir kamplaşma olduğuna dair şüpheleri üretti, çoğalttı. Bu durumda tek çıkış yolu var: Bir an önce yargı reformunu gerçekleştirmek .
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT