1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Han Yunus'ta ekmek kuyruğunda bir gün
Han Yunus'ta ekmek kuyruğunda bir gün

Han Yunus'ta ekmek kuyruğunda bir gün

Fırına 20 kişiden fazlası sığmadığı için işçi kapıları tekrar kapattı ve bekleme devam etti. Yaklaşık 30 dakika sonra aynı süreç tekrarlanıyordu: kapılar açılıyor; insanlar ekmek için yalvarıyor; kapılar kapanıyor.

21 Mart 2025 Cuma 23:41A+A-

Donya Ahmed Ebu Sitta’nın electronicintifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.

 

Sabah erken kalktım ve sessizce kıyafetlerimi giydim.

Şafak söküyordu ve gökyüzü yumuşak bir turuncu renge boyanmıştı. Güneş henüz tam olarak çıkmamıştı ve havada serin bir esinti vardı. Bu şekilde kalıp kalmayacağını merak ediyordum ve umarım böyle kalmaz çünkü tepemde güneş varken saatlerce ekmek kuyruğunda beklemek başımı ağrıtıyor.

Ayakkabılarımı giyiyorum ve annemin acele etmemi, uzun bir kuyruğun bizi beklediğini söylediğini duyuyorum.

Han Yunus'taki Doha Fırını'na yürümek yaklaşık 10 dakika sürüyor. Savaştan önce üniversiteye ve bazen de deniz kenarına yürürdüm ve bu yürüyüşlerden keyif alırdım. Ama ekmek kuyruğuna yürümek, - bir somun ekmek için yalvaran muazzam bir insan kalabalığına katılmak - bu aynı türden bir yürüyüş değildi.

2 Mart'ta İsrail'in geçişleri kapatacağını ve gıda dâhil tüm malların Gazze'ye girişini durduracağını açıklamasıyla Gazze'de fiyatlar yükselmeye başladı.

Takip eden haftalarda birçok fırın kepenk indirdi ve kapılarına “Yakıt sıkıntısı nedeniyle kapalıdır” yazılı tabelalar asıldı.

Dünya Gıda Programı tarafından desteklenen Doha Fırını açık kalan az sayıdaki fırından biriydi. Bu da ekstra kalabalık olduğu ve yaklaşık bir dolar olan tek bir somun ekmek almak için saatlerce bekleyeceğimiz anlamına geliyor.

Bir işçi dışarı çıktı ve fırını çevreleyen demir parmaklıkları iterek açtı ve “Ekmek dağıtımı saat 11'de başlayacak” dedi.

Saat sabah 10 civarıydı, daha bir saat vardı.

Doha Fırını

Fırının kendisi orta büyüklükte bir bina ve girişine kırık bir merdivenle çıkılıyor. Dışarıda fırının çalışmasını sağlayan çok gürültülü çalışan bir jeneratör, içeride ise kırık dökük makineler var. Bina kurşun delikleriyle dolu ve güneş bu deliklerden ve etrafı saran un bulutlarından süzülüyor.

Çocuklar çitlere tırmanıyor ve kapılardaki deliklerden bakarak fırıncıların ekmek hazırlamasını izliyor.

Zaman yavaş ilerliyordu. Dakikalar saatler gibi geliyordu. Kaçmayı umduğum güneş sonunda bizi kuyrukta bulmuştu.

Telefonumdan bir sınava çalışıyordum ama etrafımdaki sesler yüzünden konsantre olmak oldukça zordu.

Önümde ellili yaşlarında, başörtüsünün arasından beyaz saç telleri görünen bir kadın duruyordu. Muhtemelen uzun saatler boyunca ateşin üzerinde yemek pişirdiği için elleri ateşin isinden kararmıştı.

Bana kocasının Aralık 2023'te İsrail'in Han Yunus'a düzenlediği bir hava saldırısında nasıl şehit olduğunu anlattı. İçinde bulundukları ev hedef alındığında arkadaşlarıyla birlikte oturuyormuş.

“Bana 'Kocan şehit oldu' dediler ama onlara inanmadım,” dedi. “Ama sonra kalbim bunu hissetti ve onu sormak için Nasır Hastanesi'ne gittim.”

Onu morgda gördüğünü ve çığlık atmadan edemediğini söyledi. Ona “Beni neden yalnız bıraktın?” diye bağırdığını söyledi.

Ekmek kuyruğunda beklemekten yorulup ayrılmadan önce bana bu hikâyeyi tam üç kez daha anlattı.

Başka bir kadın, annemle konuşuyordu. Beyt Hanun'dan, oradaki sınır kapısının yakınlarından olduğunu söyledi. Oradan Han Yunus'a, sonra Refah'a ve oradan da geri dönmek zorunda kalmışlar.

“Şimdi UNRWA'ya ait bir okulda kalıyoruz çünkü evimiz yıkıldı. Kızlarımdan biri okula gidiyor, diğeri su getiriyor ve üçüncüsü de kaldığımız sınıfı topluyor. Onlar her gün rolleri değiştiriyor, ben de fırına gelip bu zorlu hayata uyum sağlamaya çalışıyorum.”

Saat şimdi 11'di. Dağıtım zamanı başladı.

İlk 10 kadın, ilk 10 erkek

Bir işçi ilk 10 kadın ve ilk 10 erkeğin fırına girmesine izin verdi.

Bir kargaşa çıktı ve kalabalıktan sesler yükseldi.

“Bana ekmek verebilir misiniz?”

“Yemek hazırlamak için gitmem gerekiyor!”

“Daha fazla dayanamayacağım ve bekleyemeyeceğim!”

“Kalp rahatsızlığım var - sırada duramıyorum!”

“Evde bir bebeğim var, ona geri dönmem gerekiyor.”

Başka sesler de aynı çaresiz yakarışlarla yankılandı.

Ancak fırına 20 kişiden fazlası sığmadığı için işçi kapıları tekrar kapattı ve bekleme devam etti. Yaklaşık 30 dakika sonra aynı süreç tekrarlanıyordu: kapılar açılıyor; insanlar ekmek için yalvarıyor; kapılar kapanıyor.

Fırın o gün akşam ezanından yaklaşık 10 dakika öncesine kadar açık kalıyor, yani saat 17:50 civarında kapanıyor.

Bizim sıramız öğleden sonra 2:30 civarında geldi.

Fırıncıdan ekmeği alırken hiçbir şey hissedemedim, sadece beklediğimiz altı buçuk saatin yorgunluğunu hissettim.

Annem, sadece ekmeğe sahip olduğumuz için değil, aynı zamanda Ramazan'da orucumuzu açtığımız yemek olan iftardan önce yemek hazırlamak için zamanımız olduğu için şanslı azınlık arasında olduğumuzu belirtti.

Fırından çıktık ve kalabalık hiç azalıyor gibi görünmüyordu. Artık beklemek zorunda olmadığımız için Allah'a şükrettim.

İftar için pizza

O gün küçük kardeşimin doğum günüydü ve ona pizza yapmayı planlamıştık.

Tüm malzemeleri topladık ve pizzaları yakındaki bir fırına götürdük, birkaç dakikası yaklaşık bir dolara mal oluyordu.

Bu şekilde yemek pişirmek çok daha hesaplı, çünkü ocağımızı çalıştırmak için gazımız yok. Birkaç galon gazın fiyatı yaklaşık 50 dolar.

Daha sonra biraz çay demlemek için ateş yaktık.

Akşam ezanı okunduğunda yemeğimizi yedik ve sonra ekmek sırasında çalışmaya çalıştığım bir sınavı tamamlamak için bilgisayarımın başına geçtim.

Ada çayımı aldım, el yapımı ahşap masama doğru yürüdüm, dizüstü bilgisayarımı açtım ve sınava başladım.

Oldukça kolaydı - yarım saat içinde bitirdim ve 30 üzerinden 29 puan aldım.

Bir fincan çay daha içtim ve doğruca yatağa gittim, artık ertesi gün her şeyi yeniden yapmaya hazırdım.

 

*Donya Ahmad Abu Sitta, Gazze'de yaşayan bir yazar.

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum