
Hamas neden teslim olmayacak?
İsrail'in ulaşabildiği tüm Filistinlilere yaşattığı acıların boyutu, Hamas'ın kaderinin Filistin'in de kaderi olduğu anlamına geliyor.
David Hearst’ün Middle East Eye’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Gazze'ye ne derseniz deyin: ölüm tarlaları, sonsuz bir kan, acı ve ölüm döngüsü, dünyanın en büyük toplama kampı ya da İsrail halkının yapmaya niyetli göründüğü gibi, tamamen görmezden gelebilirsiniz.
Tel Aviv'in Aşkenaz Yahudileri, Srebrenitsa ve Ruanda'dan bu yana dünyanın tanık olduğu en dehşet verici sahnelerden arabayla sadece bir saat uzaklıkta, sabah kapuçinolarını yudumlayarak ve yoga öğretmenleri hakkında endişelenerek batılı bir balonun içinde yaşıyorlar.
Ancak hiçbirinin anlamadığı bir şey var: Hamas teslim olmayacak.
Gazze'deki liderlerinin bir zamanlar El Fetih'in yaptığı gibi parayı alıp kaçacağını düşünmek, 18 aylık topyekûn savaş ve iki aylık açlıktan sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun düşmanını ne kadar az anladığını ortaya koymaktır.
Hiç kuşkunuz olmasın, İsrail'in son “teklifi” bir teslimiyet eylemi anlamına geliyordu. Bu teklif, 45 günlük yiyecek ve su karşılığında tüm rehineleri teslim etmek ve Hamas'ın silahsızlandırılmasını istemekti.
Hamas, bir dizi Filistinli mahkûm karşılığında tüm rehineleri serbest bırakmaya ve tünellerini yeniden inşa etmeyeceği, silahlarını geliştirmeyeceği ve Gazze'nin yönetimini diğer Filistinli gruplara devredeceği uzun vadeli bir ateşkes teklif etmeye hazır olduğunu söyledi.
Ancak bu savaşın başında ortaya koyduğu iki koşuldan da geri adım atmadı: silahsızlanmayacak ve İsrail güçlerinin şeritten tamamen çekilmesini ve savaşın tamamen ve nihai olarak sona ermesini istiyor.
Sabotajcı Netanyahu
Müzakere edilmiş bir çözümün sağlanmasının önündeki çıkmazın Netanyahu'nun kendisinden kaynaklandığı defalarca açıkça ortaya çıkmıştır. Netanyahu iki kez Hamas'la anlaşma imzaladı ancak daha sonra bu anlaşmaları tek taraflı olarak kendisi bozdu.
Son olarak Ocak ayında, 33 rehinenin serbest bırakılmasını sağlayan aşamalı bir ateşkesi kabul etti ve İsrail'in ikinci aşama ve kalıcı bir ateşkes için müzakerelere başlaması gerekiyordu.
Netanyahu bu anlaşmayı yırtıp attı. ABD Başkanı Donald Trump da buna izin verdi, üstelik bu yeni başkanın kendisinin sahip çıktığı bir kâğıt parçası olmasına rağmen.
Netanyahu'nun savaşa geri dönmesinin tek nedeni, koalisyonunu bütçe oylamasında yaklaşan yenilgiden kurtarmaktı. Askeri hedefler çoktan tükenmiştir.
Gazze iki aydır abluka altında olmakla kalmıyor, İsrail kalan gıdanın saklandığı depoları da bombalıyor. Açlık açık ve şüphe götürmez bir şekilde bir müzakere silahı haline geldi, ancak bu da işe yaramıyor.
Trump'ın eski rehine elçisi Adam Boehler, Netanyahu ile Biden'ın elçilerinin yaşadığı deneyimin aynısını yaşıyordu. Hamas, doğrudan müzakerelerde ABD ile rehine takası konusunda bağımsız bir anlaşmaya çok yaklaşmıştı, ta ki Netanyahu bunları öğrenip medyaya sızdırana kadar.
Boehler'in kendisi El Cezire'ye yaptığı açıklamada tüm esirlerin serbest bırakılması halinde İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının “derhal sona ereceğini” söyledi. Hamas bunu kabul edecektir. Ama bu Netanyahu'nun cesedi üzerinden olacak.
Biden'ın CIA direktörü Bill Burns'ün bir yıl önce Hamas'ın da imzaladığı, ancak Netanyahu'nun geri çekildiği savaşın müzakere yoluyla sona erdirilmesine nezaret etmesinden bu yana durum değişmedi.
Teslim olmak yok
Hamas'ın hem kendisinin hem de Gazze halkının her gece aldığı cezalara/saldırılara teslim olmaması için pek çok neden var. Mart ayında ateşkesin bozulmasından bu yana 1,500'den fazla Filistinli öldürüldü.
Hamas'ın ilk kademe liderleri, sivil hükümeti, polisi ve neredeyse tüm hastaneleri yok edildi. Refah yıkılıyor. Buna rağmen Hamas, sürgüne gitmesi için yapılan yüklü para tekliflerine direnmeye devam ediyor.
Filistin'in merhum lideri Yaser Arafat, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) güçlerinin 1982'de Batı Beyrut'ta kuşatılmasının ardından yaptığı gibi uzun zaman önce sürgüne gitmiş olacaktı. El Fetih de şimdiye kadar yurtdışına kaçmış olurdu.
Ancak bu örneklerin hiçbiri Hamas için geçerli değil. Neden mi?
Her şeyden önce, İsrail ordusunun çöküşü ve 7 Ekim'de İsrail'in güneyinde gerçekleştirilen vahşet İsrail'i sonsuza dek değiştirdiyse, Gazze'nin yok edilmesi de Filistin davasını sonsuza dek değiştirdi.
Gazze tüm Filistinliler için kutsal bir bölge haline gelmiştir.
Gazze'de bu savaşta yakınlarını ve evlerini kaybetmemiş tek bir aile yoktur.
Ne Hamas ne de diğer direniş grupları uğruna savaştıkları halktan ayrı düşünülemez. El Halil'in güneyindeki silahsız çiftçilerin gösterdiği gibi, kolektif acı arttıkça, topraklarında kalma yönündeki kolektif irade de artmaktadır.
Dahası, işgale karşı direnme zorunluluğunun İsrail devletinin kendi davranışlarından daha ikna edici bir savunucusu yoktur. Bu, diğer insanların alanının şekilsiz, ısrarcı ve zehirli bir istilacısıdır.
İşi bitirmek
İsrail asla yeterli toprağa ya da yeterli kontrole sahip olamaz. Her zaman daha fazlasını arar. Kendi dinini bu alandaki diğer tüm dinlere egemen kılmaktan asla vazgeçemez. Paskalya zamanında Hıristiyanlar da en az Müslümanlar kadar bu üstünlük kurma eylemlerinin kurbanıdır.
Oslo Anlaşmalarından sonra işgal altındaki Batı Şeria'daki yerleşim tarihinin gösterdiği gibi, yerleşimci hareketi barış zamanlarında savaş zamanlarından bile daha aktiftir.
İsrail iki devletli bir çözüme tahammül edemez çünkü atalarının ve onların soyundan gelenlerin zihninde sadece tek bir devlet vardır. Itamar Ben Gvir, Bezalel Smotrich ve Netanyahu, David Ben Gurion'un başlattığı ve sonra durdurduğu Filistinlileri “İsrail Toprakları’ndan süpürme işini tamamlıyorlar”.
Filistin meselesinde İsrail'in çeşitli kabilelerini birbirinden ayırmak, liberal Siyonistler tarafından beslenen, tekrarlanan ve kullanışlı bir efsanedir, çünkü anlamlı bir farklılık yoktur. Bu, bugün İzhak Rabin'in öldürüldüğü zamandan daha doğrudur.
Tam da Mescid-i Aksa'da dua eden Yahudilerin sayısının arttığı bir dönemde (Hamursuz Bayramı'nın başladığı Cumartesi gününden bu yana 6.000'den fazla Yahudi dua etmek için avluya girdi, bu rakam geçen yıl bayramda ziyaret eden tüm Yahudilerden daha fazla) İsrail Yüksek Mahkemesi'nin, Gazze'ye insani yardımların yeniden ulaştırılmasını talep eden çeşitli insan hakları örgütlerinin başvurusunu oybirliğiyle reddetmesi tesadüf değildir.
Dini ve seküler tüm biçimleriyle İsrail devleti, bu kabileler başka pek çok konuda birbirleriyle savaş halindeyken bile aynı hedefin peşindedir.
Hamas'ın ve onunla birlikte Gazze'nin teslim olması bugün Filistin davasının kendisinin teslim olmasıyla eşdeğerdir. Tüm Filistinliler dindar olduğu ya da El Fetih bu kadar sevilmediği için değil, direniş işgali sona erdirmek için geriye kalan tek yolu temsil ettiği için.
İsrail'in Gazze'de, Batı Şeria'da, Kudüs'te ve İsrail'de ulaşabildiği tüm Filistinlilere yaşattığı acıların boyutu, Hamas'ın kaderinin Filistin'in de kaderi olduğu anlamına geliyor.
Ancak Hamas'ın El Fetih'ten farkı dini bir örgüt olmasıdır. Bu savaşı Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa'ya girmesi üzerine başlattı. Gazze'deki Filistinliler de maruz kaldıkları katliamı anlamlandırmak için dinlerine başvurdular.
Stratejik hedef
Hamas'ın yozlaşmasını engelleyen şey kolektif disiplini ve inancıdır. Bu herkesi etkiliyor.
Son sözleri telefonuna kaydedilen 23 yaşındaki sağlık görevlisi Rıfat Rıdvan, günde beş vakit düzenli olarak namaz kılmadığı için kendisini affetmesi için Allah'a yalvarıyordu. Belli ki Hamas üyesi değildi ama son anlarında af dileyecek kadar dindardı.
Gazze'deki Filistinlilerin inanılmaz ve ezici güçlükler karşısında gösterdikleri cesaret ve fedakârlığın bir sembolü varsa o da Rıdvan'dır. Ölüm döşeğindeyken bir yaratıcıya olan inancı yıkılmayacaktı. Gazze'ninki de öyle.
Hamas'ın pes etmemesi için daha az varoluşsal başka nedenler de var.
Bir örgüt olarak onu bekleyen kader ne olursa olsun -ki kabul edelim, Tamil Kaplanları ya da Çeçen savaşçılar gibi isyancılar ezici bir güçle ezilirken, ETA gibi diğerleri ana hedeflerine ulaşamadan yok olup gittiler- Hamas zaten stratejik hedefine ulaştığına inanıyor.
Bu da Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme ve kendilerine ait bir devlet kurma arayışlarını yeniden dünyanın insan hakları gündeminin üst sıralarına taşımaktı.
Pew Research'e göre son üç yılda ABD halkının İsrail'e bakışı olumsuza döndü. ABD'deki yetişkinlerin yarısından fazlası - yüzde 53 - İsrail hakkında olumsuz görüş bildiriyor ve bu oran 7 Ekim öncesine göre dokuz puanlık bir artış gösteriyor.
Hamas kamuoyu savaşını kazanıyor, İsrail ise kaybediyor, özellikle de Hamas'ın yasaklı bir örgüt olduğu ülkelerde. Yasalar insanlara Hamas'ı terörist olarak görmelerini söylüyor, ancak 7 Ekim'in kötü bir eylem olduğunu düşünseler de bunu yapmaya giderek daha isteksiz hale geliyorlar.
Eğer İsrail bu çatışmayı güç kullanarak tamamen bitirmek istiyorsa, aynı amacın her Filistinlinin bilincine de kazındığından emin olabilir. Netanyahu Gazze'deki lanetli saldırılarını ne kadar uzun süre devam ettirirse, Fransa gibi büyük Avrupa ülkeleri de bir Filistin devletini tanımaya o kadar yaklaşacaktır.
Karmaşık müzakereler
Trump'ın elçileri şu anda üç karmaşık müzakereyi aynı anda yürütüyor ve her birinin ne kadar çetin olduğunu zor yoldan öğreniyorlar.
Gazze üçünden sadece biri ve Trump hızlı geri dönüşler istiyor. Herhangi birini uzun süre takip edecek sabra sahip değil. Dahası, çatışmalardan ikisi birbiriyle derinden bağlantılı.
İran'a yönelik bir saldırı durumunda ABD'ye hava sahasını yasaklayan ülkeler aynı zamanda Gazze'den kitlesel bir nüfus transferine de direniyor ve İsrail ile Mısır, Sina konusunda açık bir düşmanlık halinde ve her biri diğerini Camp David Anlaşması'nın şartlarını ihlal etmekle suçluyor.
Trump'ın İran'la müzakereleri sekteye uğrarsa, Netanyahu Gazze için bir çözüm bulunmadan İran'ın nükleer tesislerini bombalama baskısını yenileyecektir. Pragmatist Netanyahu için karar zamanı yaklaşıyor ve elinde şu anda oynaması gerektiğini düşündüğü kadar çok kart olmayacaktır.
Amerika ve NATO gibi büyük askeri güçler için Taliban çok fazla olduğunu kanıtladı. Irak'taki direniş de öyle.
İsrail gibi küçük ve ABD'ye bağımlı bir ülke için Gazze'de sonsuza kadar sürecek bir savaş daha da az sürdürülebilir. İsrail'in dünya sahnesinde daha fazla kaybetmeden önce kayıplarını azaltması ve Gazze'den çekilmesi akıllıca olacaktır.
Yenilmezlik aurası 7 Ekim'de olduğu gibi bir kez parçalandı mı, bir daha geri gelmemek üzere yok olur.
*David Hearst, Middle East Eye'ın kurucu ortağı ve genel yayın yönetmenidir. Bölge üzerine yorumcu ve konuşmacıdır. Suudi Arabistan üzerine analisttir. The Guardian'ın yabancı lider yazarıydı ve Rusya, Avrupa ve Belfast'ta muhabirlik yaptı.
HABERE YORUM KAT