Halkın düşmanlarıyla birlikte olamayız
Toplumsal karışıklıklarda derin mesajlar manşetlerden çok küçük başlıklı, az hikayeli haber ve yorumlarla verilir. Çoklarınca basit bir gazeteclik numarası sayılacak olan bu durum aynı zamanda o gazetenin misyonunu en iyi şekilde hem ifşa hem de temsil eder. Örneğin, bir gazetenin internet sayfasında yer alan 'GEZİ'DE 60'LAR YENİDEN YAŞANDI / Gezi Parkı'nda bugün birbirinden ilginç insan manzaraları yaşandı. Eyleme destek veren gençlerin oluşturduğu guruplar altmışların efsanevi 'Çicek Çocukları'nı akıllara getirdi. Gezide paylaşım, eğlence ve birliktelik ruhu vardı' şeklindeki haber bunun en son ve en tipik örneği olarak verilebilir
Gezi kalkışmasıyla başlayan olaylarda ağaç sevgisinin duygusal bir dolgudan ibaret kaldığı, asıl maksadınsa Başbakan'ın yıpratılmasına hatta güç yetirilebilirse AK Parti'nin geriletilmesine mahsus son iki yıldır inceden inceye hazırlanan çok boyutlu ve (ulusalcılar, solcular, kemalistler, kapitalistler, malum medya, montajcılar, faizciler vb.) çok katılımlı bir planın ürünü olduğu tartışma götürmeyecek kadar aşikar artık.
60'ların ruhu dendikte, bu bağlamda Başbakan'a 'Biz geçmişte Başbakan asmıştık' hatırlatması üzerinden göz dağı verilmekle bir tür ricat etmesi, özür dilemesi 'aba altından sopa gösterme' yöntemiyle salık verilmiş olunuyor.
Bu vb. tehditler, bizim iktidara karşı bu sütunlarda yaptığımız eleştirilerilerde yeni bir tutum oluşturmamızı zorunlu kılıyor. Çünkü zikrettiğim mesajların yazılabildiği bir ortamda mesele Başbakan üzerinden yine halka (ki halk demek bizde dindar demektir) bir ders vermeye uzanıyor.
Açıkçası şu deniyor halka 'Sen misin sandıkta AK Parti'yi iktidara taşıyan; sen mizin bu sayede Kemalist ideolojiyle hesaplaşmaya yeltenen; sen misin İslam kimliğinden bir türlü vaz geçmeyen; işte biz sana haddini bildirmek için senin seçtiklerini sıkboğaz ediyoruz; zor duruma düşürüyoruz; ona geri adım attırıyoruz.'
Artık bu noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sandıkta halkın teveccühüne mazhar olmuş normal bir siyaset adamı değil son 250 yıldır ezilmek, sindirilmek, değiştirilmek ve güdülmek istenen dindar halkın sembolüne dönüşür. Dolayısıyla onu merkeze alan her türlü haksızlık, saygısızlık, sevgisizlik, nefret ve kin doğrudan halka yöneltilmiş olur.
Hele dün, bizler eleştiri tarafında dururken tabasbusun dibini bulacak şekilde Başbakan'a yalakalık yapanların bugün onun yorulduğunu, dinlenmek için görevi bırakması gerektiğini söyledikleri şu ortamda, yeni bir şer ittifakına karşı Başbakan'ı savunmak ve desteklemek doğrudan halkın savunulması ve desteklenmesi olacaktır.
İş bu nedenlerle bugün eleştiri yapma günü değildir. Binanın tutuşan bacasını sönd ürmek yerine onun mühendisini suçlamayla uğraşmak ne denli aptallıksa, bugün Başbakan'ı şu ya da bu uygulamasından, sözünden, tavrından dolayı eleştirmek de en az o kadar aptallıktır. Çünkü bu halka karşı oynanan bir oyunda devekuşu tutumu takınmak, höt denildiğinde tırsmak ya en azından bir kere olsun kendi beslemeliğine itiraz edecek güçten yoksun olmak, özetle bir kere olsun insanca, delikanlıca davrananamaktır.
60'ların ruhu ve 80'lerin hıncıyla birlikte düşünüldüğünde her seçimden yenilgiyle çıkanların bugün gemi neden azıya aldıkları daha da anlaşılır hale geleceği gibi Başbakan'a yönelik yıpratma kampanyası da daha anlaşılır hale gelecektir.
Daha önce de söylemiştim, tekrarlamalıyım: Bizi biz yapan kimlerle birlikte olduğumuzdan çok kimlerle birlikte olmadığımızdır.
Biz Menderes'in ve Özal'ın katilleriyle birlikte olmadık.
Bugün de Başbakan'ın (halkın) düşmanlarıyla birlikte olamayız.
Çünkü biz halkız!
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT