Halkı siyaset ağalarından "kurtarmak"
"Kurtarıcılık" misyonu insanın içine sinmeye görsün bir kere.
Mutlaka kurtarılacak bir tehlike bulunuyor.
"Dincilerden" ya da "Cumhuriyet düşmanlarından" kurtarma lafı eskisi gibi prim yapmıyor. En "hızlı" kurtarıcıların ipliğinin Ergenekon iddianamelerinde pazara çıktığı da düşünülünce, sakıncalı bir alan haline geldiği bile söylenebilir.
"Terörden kurtarma" konusunda pek başarılı olunamadığına göre o konuda yüksek perdeden konuşmak da pek mümkün değil.
O zaman halkın pençesinden kurtarılacağı bir başka tehlike lazım tabii.
Güncel tehlikeyi bayram mesajında Başbuğ'un ağzından öğreniyoruz: Halkımızı terör ağalarından ve siyaset ağalarından kurtarmak lazımmış!
X x x
Önce şu "siyaset ağaları"ndan başlayalım...
Bürokrasinin, siyaseti halka pek "bulaşmaması" gereken hastalıklı bir alan olarak görmesi ve göstermesi çok yaygındır.
Ama siyaseti doğrudan hedef almak da kolay değildir. Hedef alabilmek için ona bir kulp takmak gerekir. Bu konuda pek sıkıntı çekilmez çünkü birbirinden kullanışlı çeşitli kulplar hazır beklemektedir siyasi kültürümüzde. Bazen popülizm suçlaması eşliğinde saldırılır siyasete; bazen parti içi demokrasinin olmaması bahane edilerek saldırılır. Siyaset yiyicilikle, yolsuzlukla, çıkarcılıkla özdeşleştirilerek saldırılır. Bazen de şimdi olduğu gibi, siyasetteki feodal izler ve etkiler ön plana çıkarılarak saldırılır.
Siyasetçi, sırtını sermayenin bir kesimine dayadığı zaman "para babalarının partisi" olmakla suçlanır. Bölgedeki feodal güçlere dayandığı zaman siyaset ağalığıyla suçlanır. Yoksul kitlelere dayandığı zaman popülistlikle suçlanır. Belli bir etnik temele dayandığı zaman bölücülükle, dini hassasiyetleri dile getirdiği zaman dincilikle suçlanır.
Oysa, elbette bir yerlere dayanacaktır siyasetçi; elbette atanmışlar gibi tuzu kuru değildir ve birilerinin oyu için "oy avcılığı" yapacaktır.
Aslında bütün bu kulp takmaların asıl amacı siyaseti gözden düşürmektir.
Darbeciler var güçleriyle siyaseti gözden düşürmeye çalışır.
Kendilerini asıl iktidar olarak gören sivil bürokratlar aynı şeyi yaparlar.
Devlete ve özellikle de silahlı bürokrasiye "diş geçiremeyen" medya da, gücü ancak siyasetçiye yettiğinden ona saldırır; siyaseti günah keçisi yaparak kolay tarafından muhalefet yapar.
Ehh, halk da sever bu yüklenmeyi.
Dolayısıyla gelen vurur, giden vurur.
Bütün bu vuruşların nihai olarak, atanmışları güçlendirdiği; dolayısıyla demokrasiyi zayıflattığı pek umursanmaz. Güven anketlerinde, siyasetçi listenin altlarına doğru düştükçe demokratik rejim için tehlike çanlarının çalmaya başlayacağı anlaşılamaz.
X x x
Bunlar yıllardır yaşadığımız yanlışlıklar...
Ama Başbuğ'un bayram mesajının güncel anlamda çok tehlikeli bir yanı var ki o da terörle siyaseti aynı kefeye koyması.
"Terör ağaları ve siyaset ağaları" lafı boşuna seçilmemiş...
Genelkurmay Başkanı, tam da iktidarın terörle siyaseti birbirinden ayırmaya çalıştığı; Kürt sorununun siyaset yoluyla çözümü için gayret sarf ettiği; terörden vazgeçmek ve silah bırakmak koşuluyla Kürtler'e siyaset yapma kapılarını açmaya çalıştığı bir sırada, bu kapıları kapatmaya çalışıyor.
Çünkü fikirle eylem arasında hiçbir fark gözetmiyor. Karşı olduğu fikri, terör kadar tehlikeli, terör kadar yok edilesi görüyor. Aynı fikri temele dayansa da, siyasetin meşru, terörün ise suç olduğunu kabul etmiyor.
Siyasetin terörün panzehiri olduğunu hâlâ inkâr ediyor.
Böylece devletin cumhuriyet tarihinin başından beri yaptığı temel hatayı bir kez daha tekrarlamış oluyor.
Terörle siyaseti aynı kefeye koyan ve her ikisini de halkın kurtarılması gereken kötülükler olarak gören bu anlayış, önümüzdeki dönemde Kürt açılımı bağlamında sık sık karşımıza dikilecek ve çok didişeceğiz.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT