Halkı mı Yoksa Rejimi mi Kurtarma?
Uluslararası güçler Cenevre'de bir araya geldi. Çıkan sonuç aynı. BM ve Arap Birliği'nin Suriye özel temsilcisi tayin edilen Kofi Annan'ın altı maddelik çözüm formülü esas alınacakmış. Sonra da bir geçiş hükûmetinin devreye girmesi sağlanacakmış.
Eğer onların sunduğu formül uygulanırsa bir yıl sonra her şey yoluna girecek bütün Suriye süt liman olacakmış!
Böylesine sihirli bir formülünüz vardı da niye şimdiye kadar hayata geçirmediniz. Suriye'de çözümün önündeki engelin Baas diktasının vahşi saldırıları ve katliamları olduğunu olaylara bu rejimle olan çıkar hesaplarının penceresinden bakanlar dışında herkes gördü.
On aya yakın süredir Baas rejimi elindeki bütün askerî güçleri kullanarak adeta değirmenin buğday öğütmesi gibi insan öğütürken Cenevre'de bir araya gelen uluslararası güçler sadece havanda su dövmekle meşguller. Oysa 15 Mart 2011'de insanların adalet ve özgürlük talebiyle meydanlara çıktığı tarihten bu yana Baas'ın yaptığı şiddet uygulamaktan ve insanları katletmekten, onların evlerini başlarına yıkmaktan başka bir şey değil.
Şimdiye kadar hep mühlet verdiler de şimdi mi merhamet damarları harekete geçti? Yoksa bugüne kadar acz içinde oldukları, Baas karşısında elleri kolları bağlı olduğu ve onun katliamlarını önlemek için yapabilecek bir şeyleri olmadığı için susmak yahut tavsiyelerle yetinmek zorunda mıydılar?
Ya da uluslararası alanda iki farklı cepheyi oluşturdukları düşünülen taraflar aralarında bir ittifak sağlayamadıkları, biri bir yana diğeri öbür yana çektiği için Suriye'deki katil rejimle değil de birbirleriyle uğraşmak zorunda mı kaldılar?
Aslında görünüşte her ne kadar farklı politikaları olsa da Suriye konusunda her iki tarafın da yolları aynı yere çıkıyor: Bu ülkedeki rejimin geleceğini kurtarma. Oraya çıkışta farklı yolları yani farklı politikaları ve stratejileri kullanma ihtiyacı duysalar da hesapları ve planları bu noktada kesişiyor.
Bugün eğer Cenevre'deki toplantıda aralarında bazı konularda uzlaşma sağladılarsa bu, vahşi katliamların durdurulması için değil kendi çıkar hesaplarının kurtarılması içindir. O da Suriye'de uluslararası mekanizma tarafından yönlendirilebilir bir sistemin geleceğini kurtarmayı gerektiriyor.
Rusya ile ABD arasında vuku bulan Beşşar gitsin mi gitmesin tartışması tamamen yersizdir. Beşşar orada kıyamete kadar kalmak üzere çakılmış kazık değil, bir gün mutlaka gidecek. Onlar için önemli olan Suriye'yle ilgili çıkarların ve planların kurtarılması. Eğer bu, Beşşar'ın gitmesiyle mümkün olacaksa hemen ittifak sağlamaları hiç de zor olmaz. Zaten Batı'daki bazı medya organlarında çıkan yorumlarda Rusya'nın Beşşar'ın iktidarı bırakmasını öneren formüllere olumlu yaklaştığı yönünde tespitler var.
Baas rejimi gittikçe köşeye sıkışıyor. Kontrolü altındaki bölgeler sürekli azalıyor. Hür Suriye Ordusu milislerinin çatışmaları artık Şam'ın içlerine taşıdığı ve bu şehrin bazı kenar semtlerinde özel timler oluşturduğu haber veriliyor. Hür Suriye Ordusu, Halep ve Hama'da Baas güçlerinin hava saldırılarında kullandığı iki askerî havaalanını tamamen kontrol altına aldığını duyurdu. Her ne kadar Baas diktası bütün bu bilgileri doğrulamasa da olayları realist bakışla izleyenler onun bir yandan insanları sinek imha eder gibi katlederken bir yandan da aynen Libya'daki Kaddafi rejimi gibi köşeye sıkıştığı gerçeğini de görüyorlar.
Uluslararası güçler Tunus ve Mısır'dan sonra Suriye'de İslâmî hareketin zaferinden korkuyorlar. Özellikle siyonist işgalin geleceği açısından son derece endişeli durumdalar ki siyonist işgalci bu yöndeki endişesini değişik vesilelerle ortaya koydu. O yüzden yapmak istedikleri gidişata el koymak, halkın iradesinin iktidara taşınmasını değil kontrollü değişimi sağlamaktır. Bu itibarla Cenevre toplantısı ve orada alınan kararlar aslında bir oyundur.
Baas diktasının meydanı terk etmek zorunda kalmasından sonra elbette bir geçiş hükumetine ihtiyaç olacak. Ancak geçiş hükûmeti uluslararası güçlerin dayattığı değil Suriye halkının onayladığı hükûmet olmalıdır.
Suriye'de birilerinin dışarıdan müdahalesi değil içerideki direniş kazanmalı. Türkiye'nin yapması gereken de daha önce dile getirdiğimiz üzere içerideki direnişin bileğini güçlendirmektir.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT