1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Hâlimiz ve hareket tarzımız
Hâlimiz ve hareket tarzımız

Hâlimiz ve hareket tarzımız

​​​​​​​Batı’nın zulmü, Siyonizmin kuklası ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri, bunların emrine girenlerin (olmayan İslâm ülkeleri olarak bilinenlerin) başındakiler, bizim gavurlar, insanlıktan uzaklaştılar.

31 Temmuz 2024 Çarşamba 18:21A+A-

Yaşar Değirmenci / Yeni Akit

Bu yazımı, okuduğum Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerin manasını düşünürken yazıyorum. 

Rablerinin emrinden uzaklaşıp, haddi aşmışlar, keyiflerine/heva ve heveslerine göre yaşıyorlardı. Allah’ın elçilerine ilk karşı çıkanlar oranın ileri gelenleri, malından, mevkiinden, şan ve şöhretinden, dolayı şımaranlar olmuştur. Rahatlarına, lüks ve zevklerine düşkün olduklarından, ilahi hakikatler kendi menfaatlerine ters geldiğinden, kendi battıkları bâtıl düzeni koruma/kollama mücadelesi veriyorlar. ‘Allah’ın değil, (hâşâ) bizim dediğimiz olur) diyorlar. Ama onların sarıldıkları düzenbazlık düzeni (Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle) örümcek ağı gibidir. Hepsi tarih içinde yok olup gitmişlerdir. 

Peygamberler Tarihi bilinmeden düşünerek, dersler çıkararak, ibret alarak okunmadan, özümüze dönmeden, kendi sâbitelerimiz bilinmeden; bir nefs muhasebesi yapamayız, ‘mâzi-hâl-istikbal köprüsü’nden geçemeyiz. 

Tarih yapan biz, tarihin dışındayız. Tarihi biz yapmıyoruz. Bizim çağrımızın kurduğu bir çağda yaşamadığımız gibi başkalarının çağrılarının kurduğu bir ağ’da yuvarlanıyoruz. 

İlimde-fikirde-sanatta-sosyal medyada biz hâkim olmadığımız müddetçe “zihin-ruh ve iç dünyamız” işgal altına girer. Bu işgalden kurtulmadan özgür olamayız. Özgürlük; Allah’a kulluk ile başlar. Kelimeyi şehadette bunu hep söylüyoruz. (Abdühü ve Resulühü diyerek) Peygamberler de önce kul, sonra Resul’dürler. 

Müslüman sadece Allah’ın Rızasını kazanmak için yaşar. Müslüman için hiçbir zaman iktidar, siyaset hedef olmaz. Araçlar amaç olmaz. Dünyamızı zehreden şey; hayatımızın merkezine dünyayı koymaktır. Bu durumda farkında olan veya olmayan putlar; Dünyevî, beşerî, nefsâni putlar. Bu putlar; insanımızı sardı, sarmaladı, kuşattı. 

Çağımız; kültürümüzün (millî manevi değerlerimizin) katledildiği, ‘Batı uşaklığı ağı’nın üzerimize örtüldüğü bir devirdeyiz. Kemalizmin, sekülerizmin, laisizmin, paganizmin uşaklığından kurtulmadan kurtuluş olmaz! Özümüze dönmeliyiz, özümüze kavuşmalıyız. Özümüz ‘gür’ olmadan özgür olamayız. Kendi kavramlarımızdan, kendi tarihimizden, hâkimiyeti altındakileri kendi kültürleriyle yaşama/yaşatma imkânı veren Osmanlı’dan habersiz, uydurulan ‘resmi tarih’ ile uyutulan, başına gelenleri dahi bilmeyen toplum hâline getirilmişiz. İnşallah kurtulacağız bu esaretten. 

Batı’nın zulmü, Siyonizmin kuklası ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri, bunların emrine girenlerin (olmayan İslâm ülkeleri olarak bilinenlerin) başındakiler, bizim gavurlar, insanlıktan uzaklaştılar. İçi yanan dertli kardeşlerimizin mesajı;

“Biz mekanlara ruh vermişiz, gidin Balkanlar’daki toprağın sesini dinleyin. Anadolu’nun kenarı, köşesi içi bir bütündür. Anadolu biziz, biz Anadolu’yuz. Elimizi, kolumuzu, bağrımızı parçaladılar yetmedi; şimdi ellerini sokup kalbimizi, ciğerimizi söküp almak istiyorlar. Türkiye’nin güçlenmesi, bütün İslâm Alemi’nin, bütün insanlığın hayrınadır. Türkiye çökerse bütün Müslümanlar altında kalır. Türkiye İslam Alemi’nin kalbidir. Kim ne tür tezgâh peşinde koşarsa koşsun, bu toplumun İslâm’dan ve tarihten koparılmasına asla izin vermeyecektir.” Bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, geleceğimizi kurmaya hazırlanan öncü bir nesil geliyor. Vefakâr-cefakâr-fedakâr bir nesil!

Milletimize de ümmete de insanlığa da söylenecek sözümüz var. Gazze’de içimizdeki duygularımızın, düşüncelerimizin, ruhî ve fikrî yapımızın ispatı/tecellisi, inanmış ve adanmış hakiki Müslümanlar. Yüz binlerce insanın hidayetine vesile oldular. İnsanlığa adalet, hakkaniyet, şefkat ve merhamet taşıyarak Peygamberimizin hayatını yaşadılar/yaşattılar. Cihad ruhunu taşıdılar/taşıttılar. Halleriyle, kaalleriyle irşad ettiler. “Hakiki mürşid”in Resulullah Efendimiz olduğunu, ilim-bilim-iktisat-jeoloji-psikoloji-sosyoloji-vs. hepsini gösterdiler. Mücadele ve mücahedeyi, usul ve vusulün dersinin uygulamasını da öğrettiler. 

Hayat tarzı/hayat nizamı olan dinimiz İslâm’ın her hâl ve şartta yaşanan bir din olduğunu, her ayet ve hadisin hep canlı, hep taze şimdi nazil olan vahiy, şimdi söylenen Peygamber buyruğu gibi hiç eskimediğini, hiç solmadığını, katliama/caniliğe/vahşete/soykırımına rağmen gösterdiler. Sloganlarda, bağırıp çığırmada, kalben buğzda bırakmadılar.

Vahye ve Sünneti Seniyyeye dayanan, Mekke’de Darül Erkam, Medine’de Ashabı Suffe’den beslenen örnek ümmetin çocukları. İstikâmet ve dert sahibi bu ümmetin örnek evlatları; Siyerde okuduğum şu hadiseyi hatırlattı.

Sahabiden Ebu Katade radıyallahu anh bir hatırasını anlatıyor:

-Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem, bir sefer öncesi bize konuşma yapıp buyurdu ki:

“Sizler bugün öğleden sonra ve gece boyu yürüyecek, yarın da suya kavuşacaksınız.”

Bunun üzerine insanlar birbirlerine bakmadan yola koyuldular. Resûlullah Efendimiz de yola koyuldu. Ben yanı başında idim. Gece yarısı oldu. Yavaş yavaş uyuklamaya başladı. Hayvanının üzerinde eğildi, kaldı. Hemen yetişip onu uyandırmadan hayvanının üzerinde dik duruncaya kadar doğrulttum. Yoluna devam etti. Biraz daha vakit geçince tekrar eğildi. Ben yine onu uyandırmadan doğrulttum. Yola devam etti. Vakit iyice ilerlediği bir anda tekrar eğildi. Bu sefer sanki düşecek gibiydi. Neredeyse de düşüyordu. Ben yanına varıp onu doğrulttum. Bunun üzerine başını kaldırıp:

“Kimdir o?” dedi.

“Ebu Katade...” dedim. 

“Ne zamandan beri benim yanımda yürüyorsun böyle?” dedi.

“Gece boyu böyle yürüdüm” dedim. Bunu üzerine buyurdu ki:

“Peygamber’ini koruduğun gibi Allah da seni korusun.” 

Herkesin uyuyakaldığı zamanlarda, uyanık kalma direncini gösterebilen, özel zevklerinden feragat etmeyi başarabilen insan profilidir bu. Kendisine bir görev verilmediği halde verilmiş gibi davranmak, her zamanın görevlisi olabilmek adına bir örnektir bu. Üzerine yüklenen görevi bile yapamayan nesille, gece yarısı kendisine görevler çıkarabilen nesil arasındaki fark da budur. 

Gazze bunu yaşıyor/yaşatıyor. Allah o mübarek nesilden razı olsun. Onlar, Allah’ın adının ve sözünün en üstün olması için gereken her şeyi fiilen can ve mal vererek yapmayı başarmışlardır. Peki biz neredeyiz, ne yapıyoruz?!. 

HABERE YORUM KAT