1. YAZARLAR

  2. MURAT AYDOĞDU

  3. Halifeliği Yüklenmek ve Sınırları Zorlamak
MURAT AYDOĞDU

MURAT AYDOĞDU

Yazarın Tüm Yazıları >

Halifeliği Yüklenmek ve Sınırları Zorlamak

08 Ekim 2009 Perşembe 16:38A+A-

İnsanın yetki ve iradesinin sınırları nedir?

Yeryüzünün halifesi olmak neyi gerektir?

Bu soruların cevabı, bizi diğer yaratılmışlardan ayıran ve aynı zamanda yetkilendiren, sorumluluk sınırlarını çizen anahtardır.

Yönetim ve siyasette yetki ve sorumluluktan söz edilir. İslam tarihinde ağırlıkla sorumluluklar işlenmiş, yetki daha az kullanılmıştır. Yetkiyi kullananlar ise zor olana soyunmuş, çoğunlukla da suçlanmışlardır.1

Halifelik2 tahakküm ve ardından gelen anlamında kullanılırsa, yeryüzünün ve bizden önce yaşayanların halifesiyiz. Yetki ve sorumluluk anlamında kullanılırsa Allah’ın yeryüzündeki halifesi/vekili, olumsuzluk/isyan anlamında ise, Allah’a muhalif davranan, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran oluruz.

İnsan; önce çevresinin farkına varır3, sonra onu ölçüp biçer, sınırlarını belirler, sonra ona müdahale eder, şekillendirir yani hükmeder ve inisiyatif 4 kullanır.

Bu “Allah’tan başka hüküm koyan yoktur” anlayışına muhalif midir? Biz yeryüzünde sadece uyum sağlayan bir varlık mıyız?

Yoksa ona hükmeden onu gerektiğinde değiştirip, düzenleyen yönümüz mü var?

Birincisi pasif, ikincisi aktif bir rol’dür.

Allah insanı yaratır ve ona isimlerin ilmini öğretir5. İsimlerin ilmi üretkenliktir, eşyaya isim takmaktır, genel anlamı ile akıl’dır ve akıl vahiyden önce gelir. Aklı olmayana vahiy fayda vermez.

Yasağı ilk çiğnedikten sonra insan pişman olur, yol arar ve Allah’a yalvarır6. Bu takvadır, göz yorgun Rabbine dönmüştür, sağlam desteğin Rabbinden olacağını bilir ve takva da vahiyden önce gelir. Vahiy ancak muttakilere fayda sağlar7. Âdem, Rabbinden bir takım kelimeler alır ve tövbe eder.

Vahiy sonra gelir ama hepsinin önüne geçer, reçetelerin, haberlerin en önündedir ve bütün değerlendirmelerin kıstasıdır. Vahiy afakî ayetleri anlamlandırma da, enfüsi ayetleri bulup ortaya çıkarmada terbiye rolü oynar.

Vahiy bizi sınırlandırır mı? Yoksa takviye mi eder?

İlk yaratılışta insan, tek bir ağaca yaklaşmamanın haricinde tamamen serbest’tir8. “Şunları yap onun harici her şey yasak” değil, “Bir şey hariç her şey serbest”. Kuran’ın anlatımında da bu var, “Haramlar sayılıdır, onun haricindekiler helal”9.

Allah insani özgür bırakır, fakihler, akademisyenler ve ulema’nın çoğunluğu ise sınırlandırır10. Sınırlandırma da korku vardır, tahakküm kurma vardır, İnsan olmaktan çıkıp beşer olmak vardır.

Vahyin hükmü, aramızdaki ihtilafı çözmek ve aramızdaki ortak hüküm içindir11. Vahiy gayb’dan haberdir, Rabbin kelimeleri ibadet şeklinin belirleyicisidir.

Akıl sadece vahiyden, afakî ve enfüsi işaretlerden hüküm çıkarmak mıdır? Yoksa hüküm koyar mı? Konulan hüküm Allah’ın hükümlerinin hilafına mıdır? Birincisini seçerseniz gelenek zamanla içtihat kapısını kapatır. İnsanın yetkisi sanılanın daha üstündedir. Halbuki, bütün Âlem ve melekler İnsan’ın emrindedir. İnsan hüküm koyar, bu verilmiş yetkidir.

Yetki ve sorumluluğu sınırını daraltmak, bir çeşit kaçmak mıdır12?

Bu sorunun cevabında ciddi bir okuma farklılığını ortaya çıkar. Kuran’ın bildirdiği gayb haberlerinin zamana bağlı anlatımları, insanlığın geleceğindeki olayları mı anlatır? Yoksa yapılan fiillerin yol açacağı sonuçları belirleyen öngörüler ve uyarılarmıdır?

Halifeliğin inkarı, bir çeşit determinizm/kaçınılmazlık olan, geleceğin bildirilmişliğidir. İradenin de reddi olan, hazıra konma eğilimi13.

Bu okuma şekilleri, daha sonraları, münafıkların Kuran dışı gayb bilgisi ile listelendiği, Mehdi, Kıyamet alametleri ve hatta Kerbela şahadetinin Resule bildirildiği rivayetlerine ve okumalarına dönüşür. Allah Resulü’nün sadece aktarıcı olmadığı, örneklik teşkil ettiği bir gerçektir. Ama bunun inisiyatiften kaynaklandığını görmeyip, korunmuş Kuran’dan ayrı bir vahyi kaynağa(!) bağlarken, farkına varmadan elçi sadece aktarıcı kimliğe geri döndürülür. Bu da yetmez, keşif ve ilham ile gayb’den haber alır, bunu delil olarak sunarlar. Algılama noktasında ise, Kuran’ın zahirine zıt batini okumalarına dönüşür.

Yahudi anlayışı; Geleceğin belirlenmişliği ve bunun insana bir çeşit bildirildiği üzerinedir. Bir Mesih beklentisi, ebcet hesapları ile olacak olayların ortaya çıkarılması bu çalışmaların ürünüdür.

Hıristiyan anlayışı; Belirlenmiş bu geleceğin haber verildiği ve insanın sadece buna teslim olacağı üzerinedir. Bu nedenle konsüller hata yapmazlar, Ruh-ül Kudüs onların üzerine iner. Papa’nın yanılmazlığı da aynı düşünce ile desteklenir. Hıristiyanlığın güçlü yıllarında, oluşan genel eğilim Aristo’nun sistematik düşüncesini kullanırken, Analitikler eserinin son kısmını aforoz eder14.

Yunan, Roma ve Batı anlayış zinciri; Vahyi desteği ve kısmen moral değerleri görmezden gelir. Bu düşünce tarzının acımasızlık ve ihtilaf’ı emperyalizm’i, sınıf çatışmalarını Dünya ölçeğine büyütür15.

Her üç anlayışın da İslam dünyasında karşılıkları vardır16.

Anlayış ve onun sonucu olan Kitabı okuma farklılıkları nereden kaynaklanır, ne sonuçlara varır?

Bir zamanlar; rahimlerde olanın ve yağmurun ne zaman yağacağının bilinmeyeceği ile ilgili ayetleri okuma metodumuz, günümüz kesine yakın tahminleri karşısında değişmiştir.

9. yy Harran müderrisi Cabir bin Hayyam; şifrelerin çözüldüğü takdirde cansız bir maddeden insan dahi oluşturulabileceğini söylerken, hangi mantaliteyi kullanıyordu? Bu gün kolonlama ile yapılanlar, DNA kopyalaması ile cansızdan bitki ve hatta hayvan’a dönüştürülürse, hangi tevil metodunu kullanacağız?

İnsan hüküm koyma yetki ve sınırı nedir?

Gerçekte toprağı ektiğimiz anda ya da bir baraj yaptığımız anda doğal olana müdahale etmiş oluruz. Bir genetik hastalık anında, genlerle oynuyoruz. Günümüzde, yağmur yağdırmak için kimyasal maddeler kullanılıyor. Bir gün, cinsiyet belirlemek için gen oynaması yapıldığında fıtrata müdahale olarak mı algılayacağız? Yoksa insiyatif olarak mı algılayacağız.

İnsan sadece var olan hükümleri çıkartan mıdır17, statik bir değer sistemine mi tabidir. Yoksa hüküm oluşturan, hüküm koyan yönü, değer üreten yönü var mıdır?

Birinci usül bizi deterministik ve natüralist yorumlara götürür ki, bunun iradeyi ve dolayısı ile halifeliği inkâra dönük yüzü vardır. İkinci usul ise Allah’ın haddini aşmak, sınırları zorlamak tehlikesini doğurur.

İnsan doğaya karşı çıkar, onu yönlendirir ve değiştirir. Doğa insan içindir, insan doğa için değil18. Doğa ile kavga, değerler sistemi oluşturmadığında ise İnsanı yeryüzünün ilahlık iddiasına götürür19. Bu bozgunculuk/fıtrata aykırılık ile imar etmek arasındaki sınırdır.

İnsan aklı Kuran’ın yasakladığı bütün fenomen/olguların, kötü olduğunu, kendi başına da çıkarabilir. Fazlur Rahman ve Derveze de tarihselciliğe dönüşen akli değerlendirmeler, kıssaların gerçekte olmadığını, önemli olanın anlatılan mesaj olduğunu söylerler. Bir sonraki aşamada, asıl olanın değer olduğu, hükmün insan tarafından değiştirilebileceği ya da kaldırılabileceği düşüncesine varır. Tarihte, Şeyh Bedreddin’in Varidat adlı eserinde sınır dışına taşan yorumlamalar yapılır. Bedreddin’e göre peygamberler çocuklarına yalan söyleyen babalar gibidirler, O’na göre ahiret yoktur, toplumsal düzeni sağlamak için uydurulmuştur.

Sağlam bir inanca, tevhidi değerlendirmeye sahip kişiler için sapmalar kolaylıkla önlenir20. Doğru bir Allah tasavvuru ve hikmet21 ile problemleri aşacak bir yaklaşım takip edilebilir.

Bir çok sapkın değerlendirmeler, haddi aşmak olarak değerlendirilse de, tartışma ilmi seviyede yürütülmelidir ve tereddüt içindeki düşünen beyinlerin, iradeye dayalı seçimleri sağlanmalıdır. Aksi halde Ali Şeraiti’nin “Akli ve mantıki değerlendirilmesi yapılmayan inanç zoraki çağrıdır ve sıkan bir gömlek gibi giyen kişi tarafından çıkarılıp atılır.” tespitindeki sıkıntıya düşülür.

Asıl kavga ve düşmanlık, iç tefekkürünü, arayış ve değerlendirmesini yapan kişilerle mi olmalıdır? Bu münazara ve tartışmalar düşmanlık üzerinden yürütülmemelidir. Gerçek kavga, değerin bizzat kendisini inkâr eden, kapitalist kültürün zinayı ve faizi meşrulaştırması, hırsızlığı sistemleştirerek sömürüye dönüştürmesi, baskıcı/totaliter sistemlerin doğrudan insan onuruna yönelik müdahalelerine karşıdır.

Birçok durumda ise, bize akidevi/inanç esasları gibi gelen meseleler, doğru ya da yanlışlığı ikinci planda olan Allah’a ulaşma çabasının ürünüdür22. Halifeliği yüklenmek için gösterilen çabalar; yanılma payı içerse de kaçmak peşin yenilgidir. En kutsal olan değerleri dahi eleştirel/çözümleyici gözle değerlendirebilirsek önümüz gerçekten aydınlık olacaktır.

Elde kılıç serhat boylarında mücadele edenleri herkes sever. Hüseyin gibi kendi zalimlerinize karşı çıktığınızda ise çok kimse sizden uzaklaşır. Birde inisiyatif kullanıp üretken olduğunuzda, çok sevdiğiniz kardeşleriniz dahi sizi suçlar. “Hüküm yalnız Allah’a aittir” ya da “Allah’tan başka hakem olmaz” şiarları ile kılıçlar çekilir.

Umran23 çağı oluşturmak için sınırları zorlayın, bu aklın ibadeti, insan olmanın gereğidir ve Yeryüzünün halifeliğini yüklenmektir.

 

 

Dipnotlar:

1- Ömer b. Hattab‘ın “Bir aileden bir kurban yeter” sözü, bu zorlu görevi yüklenmenin sıkıntısını yansıtır. Ali b. Talibe yönelik “Allah’tan başka Hakem yok” başkaldırısı de bu görevi yüklenmenin diyeti’dir.

2- Halifelik karşı gelmek/hilafına davranmak, ardınca gelip yerine geçmek,yetkilendirmek ve hükümranlık anlamlarında kullanılır

3- Farkına varmak: Ünsiyet etmek. Ünsiyet ve inisiyatif kelimeleri bizzat insan kelimesinin türevleri/ürünleridir.

4- İnisiyatif : Üstünlük, öncelik, bağımsızlık.

5- “Allah, Adem’e bütün isimlerin ilmini verdi..” 2/31

6- “Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı, Allah onun tevbesini kabul etti…” 2/37

7- “İşte o Kitap; kendisinde hiç şüphe yoktur; müttakiler için yol göstericidir.” 2/2

8- “-Ey Adem! Sen ve eşin cennette oturun dilediğiniz yerden bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz...” 2/35

9- “…Size okunanlar dışındaki hayvanlar sizin için helâl kılınmıştır…” 22/30

“Tevrât indirilmeden önce, İsrâil'in kendisine harâm kıldığı şeyler dışında, İsrâil oğullarına bütün yiyecekler helâldi. De ki: "Doğru iseniz, Tevrât'ı getirip okuyun." 3/39

“Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı…" 5/4

10- Sınır sadece Allah’ın haddidir, bu zaten istense de aşılamaz. Emrin hilafına davranmak ise akıllı insanın tercihi değil.

Sınırlandırma, bilim dünyasında da karşılığı olan tutuculuktur. Aynştayn şöyle der: “Bütün icatlarımı akademiye girmeden önce yaptım, ne zaman akademinin kurallarını benimsedim, bu kurallar beni sınırladı, şartlandırdı ve yeni bir şey bulamadım.”

11- “Biz, kitabı ancak hakkında ihtilaf ettikleri şeyleri onlara açıklaman için, yol gösterici ve iman eden bir halka rahmet olarak sana indirdik.” 16/64

“Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a âittir. İşte Rabbim Allâh budur. O'na dayandım, O'na yöneldim.” 42/10

12- emanetin dağlara teklifi

13- Konuyu örneklemek gerekirse, Kuran anlatımında, Allah Resulünün mücadelesi, hicret arayışları, münafıklarla olan ilişkileri kendi inisiyatifi, Allah’ın ölçüleri dâhilinde cehd/çabaları ile oluşur. Kuran’da yer almayan klasik rivayetler, Medine’ye hicretin önceden bildirildiğini söyler.

14- İslam fikriyatının olgunluk çağında İbn Haldun ile batıyla tanıştırılan bu kısım, Reform’un da tetikleyicileri arasında yer alır. Analitiklerin son bölümü genel hatları ile insan’ın aktif rolünü, üretici kısmını oluşturur. Temel özelliği, hükümlerin çıkarılmasından öte hükümlerin oluşturulmasıdır.

15- Dünyanın barbar bilinen Hun, Vandal ve Moğol çapulculukları bunların kaba kuvvete dayalı, farklı coğrafyalardaki primitif/gelişmemiş örnekleridir.

16- Cabiri’nin tanımlaması ile Beyan ekolü ve İrfan ekolü bunların yansımalarıdır. Beyan ekolünün aktarıma dayanan yaklaşımı sonraki yıllarda Usuli, Ahbari çekişmesi ile kendini gösterir. İrfan ekolü ise bilgi kaynağını sezgiye dayandırarak bunu yapar. Hikmetini bizim bilemeyeceğimiz kararların alındığı Tasavvuf fikriyatı ve Masum imamların hata yapmayacağı üzerine Şia fikriyatı bu düşüncenin sonuçlarıdır. Burhan ekolü ise aktif ve inisiyatifin en yüksek olduğu akımdır.

Burhan ekolünde yetkinin/haddin aşımı tehlikesinden söz edilir. Buna karşı Beyan ekolünde; gelenekselleşme ve halifeliğin gereğince kullanılmaması, İrfan ekolünde ise; iradenin aksaması ve Vahiy dışı gayb bilgisinin peşine düşülmesi tehlikeleri daha az değildir.

İrfan; somut olmayan, hükmü boyut içermeyen samimiyet sınavıdır, bir ekol oluşturamaz, kendi başına bilgiye ulaşamaz. İrfan bizzat iyiliğin kendisidir, bir ekol, bilgi olamaz en çok anlamı saptırılan kavram da budur. Beyan vahiy merkezli bilgi ve haberdir bütün ekollerin dayanağıdır, sözün kendisidir ama bilgiye ulaşma metodu değildir. Burhan ise değerlendirme olarak alınırsa bilgiye ulaşmada bir metottur ama diğerlerine muhtaçtır. Şevk ve coşkunun olmadığı halde kitap da, akılda sonuç vermez, bu açıdan irfan söz konusudur. Kitabi bilginin kullanılmadığı hallerde şevk ve coşku yanlış mecralara giden beyhude çabadır, akli değerlendirmeler münferit doğruları bulsa da insanlığın ortak paydasında kaos oluşturur, bu açıdan beyan bilginin kaynağıdır. Aklın kullanılmadığı hallerde, ne kitap ne de coşku kalıcı olamaz ve Burhan, kesin bir kanıt, doğru sözün söylenmesi, açık bir sonuçtur, beyan’ın algılanmasıdır ve süreklilik kazandırır.

“Ona beyanı öğretti.” 55/4

“Sonra onu beyan etmek (açıklamak) yine bize aittir.” 75/19

“Bu (Kur'an) insanlar için bir beyan sakınanlar için de bir hidayet ve öğüttür.” 3/138

“…De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin kanıtınızı (burhan) getirin."” 2/111

“Ey insanlar Rabbinizden size 'kesin bir kanıt (burhan)' geldi ve size apaçık bir nur (Kur'an) indirdik.” 4/174

“…De ki: "Kesin kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri."…” 21/24

“Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.” 22/41

“Onlara düşen, itâ'at etmek ve güzel söz (maruf)söylemektir. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a verdikleri söze sadık kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu.” 47/21

17- Aşırı selefi yorumlar, Kuran’ın doğrudan işaret etmediği hüküm çıkarma yöntemlerini bile kabul etmez.

18- Doğacılık (Natutralizm) doğu Tao felsefesinde dinsel pasifizme dönüşür. Hint felsefesinde Nirvana kısır döngüsü ile insanı. aynı dinsel pasifizm ile tarihin gerisine düşürür.

19- “"Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allâh'ın yaratışını değiştirecekler!" kim Allâh'ın yerine şeytânı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyana uğramıştır.” 4/119

20- Noksanlardan ve kötü sıfatlardan münezzeh olan Allah, yalana ve kandırmaya dayalı metodu Elçilerine önermez. Son Vahyin hükümleri belli dönem ve toplum için değil evrensel ve çağlar üstü olduğu açıktır.

21- Hikmet: Batıni bir tanım değil, hükümlerin kaynak ve sebeplerinin bilinmesi, haddin tanımlanıp müdahil anlamda hükmetme yetkisinin kullanılmasın anlamında kullanıldı.

22- Tesettür ayetini bizden çok farklı ve katılmadığımız tarzda algıladığı halde, zulüm ve baskıcı sisteme karşı bizi destekleyen Müslüman fikir şahsiyetlerini iyi değerlendirmek gerekir. Ayni değerli şahıslar, gayri Müslimlerin haklarını da adalet anlayışına uygun savunabiliyorlar.

23- Cemil Meriç’in yaklaşımı ile medeniyet şehirleşmedir yozlaşmayı beraberinde getirir, Umran ise İmar eden/üreten kavramdır, kendi paradigmasını/değerler bütününü üretir.

*- Yılar önce Hıristiyan bir arkadaşım bana “İsa’yı sevmiyorsun” dedi. Şaşkınlıkla itirazımda ise “O’nun ilahi yönünü inkâr ediyorsun, hakkı ile takdir etmiyorsun, hâlbuki sizin Kitabınızda bile, çamurdan kuş’a şekil verip üflediği ve kuşun canlandığını görmüyor musun?” cevabı ile karşılaştım.

Yıllar sonra benzer tepki bir Müslüman’dan geldi : “ Sen Allah elçisini sevmiyorsun. Allah’ın elçisinden söz aktarılınca, akan sular durur, üzerine içtihat yapılmaz, sen onunla tartışanları normal karşılıyorsun”. Sonra tepkiler son sınıra geldi. “Allah’ı sevmiyorsun. Ayetleri yorumluyorsun,  hükümleri değiştirenleri normal karşılıyorsun”. Duruşu ile sağlam, özverili ve kitabi kardeşlerin onca hiddetlerine rağmen, onları kardeş bilmenin zorluğu ile yaşarsınız.

**- Halife kelimesi Kur’ani kullanımları:

DENEMEK İÇİN

“Allah sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti…”  6/165

DAHA GÜÇLÜ HALİFE

“…Allah’ın, sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldığını ve yaratılışta sizi onlardan daha güçlü yaptığını hatırlayın. Kurtuluşa ulaşmanız için Allah’ın size bahşettiklerini düşünün.” 7/69

BOZGUNCULUK VE TAŞKINLIK YAPMAYIN

“-Âd kavminden sonra sizi halifeler yaptığını, ovalarında köşkler kurup, dağlarında evler inşa ettiğiniz bu topraklara yerleştirdiğini bir hatırlayın. Allah’ın nimetlerini düşünün de yeryüzünde bozgunculuk yaparak taşkınlık etmeyin!” 7/74

DAVRANIŞIMIZI GÖZLEMEK

“Musa: "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi.” 7/129

HAK İLE HÜKMETMET, HEVAYA UYMAMAK İÇİN

“Ey Davut, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve hevalarına uyma…” 38/26

YETKİLENDİRMEK

“Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. "Sizi kendilerinde halifeler kılıp harcama yetkisi verdiği' şeylerden infak edin…” 57/7

DAVETE YÜZ ÇEVİRENLERİN ARDINDAN:

“İsa, yalnızca kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek yaptığımız bir kuldur.

Eğer dileseydik, yeryüzünde sizin yerinize geçecek (yahlifun) melekler var ederdik.

Şüphesiz o, kıyamet için bir ilimdir. O halde, bir şüpheniz olmasın. Bana uyun. Dosdoğru yol budur.” 43/59-61

YERİNE GEÇME

“…Musa kardeşi Harun’a: -Kavmimde benim yerime geç (harunahlufni), ıslah et, bozguncuların yoluna uyma! Dedi.” 7/142

YERYÜZÜNDE YERLEŞİM

“-Âd kavminden sonra sizi halifeler yaptığını, ovalarında köşkler kurup, dağlarında evler inşa ettiğiniz bu topraklara yerleştirdiğini bir hatırlayın. Allah’ın nimetlerini düşünün de yeryüzünde bozgunculuk yaparak taşkınlık etmeyin!” 7/74

İKTİDAR, HAKİM

“Yoksa, onlara dua ettiğinizde, darda kalana yardım eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünde başkalarının yerine iktidara (hulefael) getiren mi var? Allah ile birlikte bir başka ilah mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz?!” 27/62

GERİDE KALMAK

“…de ki: -Benimle asla çıkamayacaksınız. Benim yanımda hiç bir düşmanla savaşamayacaksınız. Çünkü siz baştan oturup kalmaya razı oldunuz. Artık geri kalanlarla (halifin) beraber oturun!” 9/83

“Geri kalan aciz kadınlarla (havalifi) beraber olmaya razı oldular. Kalpleri kapanmıştır. Bu yüzden anlamazlar.” 9/87

MUHALEFET VE KARŞI GELMEK

“Şuayb: -Ey Halkım, benim, Rabbimden bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık verdiği halde, O’na karşı gelebileceğimi düşünüyor musunuz? Size yasak ettiğim şeylerde, size aykırı hareket etmek (uhalfekum) istemem. Sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Başarım yalnız Allah'a bağlıdır. O’na dayandım, O’na yöneldim, dedi.”

“Şuayb kavmine dedi ki: -Ey Halkım, benim, Rabbimden bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızk verdiği halde, O’na karşı gelebileceğimi/ınhalifekum düşünüyor musunuz?…” 11/88

“Peygamberin çağrısını aranızda birbirinize yaptığınız çağrı gibi saymayın. Allah, içinizden birbirinin arkasına gizlenip, gizlice sıvışanları bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya acı bir azaba uğratılmalarından korksunlar.” 24/63

YAZIYA YORUM KAT

8 Yorum