Halep’i Beşiktaş’tan Bombalayan Konsorsiyum
“Terörle böyle mücadele edilmez” başlıklı makalesinde Hürriyet’ten Murat Yetkin Beşiktaş’taki bombalı saldırıya değin Hükümetin sergilediği güvenlik politikalarını ağır bir eleştiriye tabi tutuyor. Yetkin’in tezine göre AK Parti Hükümeti başkanlık sistemi tutkusuyla MHP’yle el ele vererek hamasete dayalı ve sonuç almak bir tarafa halkı duyarsızlığa, devleti AB sürecinden kopup polis devleti olmaya doğru sürüklüyor. Örtülü filan değil açıkça hükümetin 90’lı yılların sonuçsuz ama usandırıcı yöntemlerinde çare arama acziyeti imleniyor ısrarla. Gerçekten de durum böyle mi?
Beşiktaş’ta bir futbol müsabakasını takiben tertiplenen bombalı saldırı acaba (kimi gazeteci ve akademisyenlerin de ifade ettiği üzere) Hükümet “siyasi, toplumsal ve ekonomik nedenleri yok sayarak” politika yürüttüğü için mi gerçekleştirildi? Acaba 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yürürlükte tutulan Olağanüstü Hal uygulamaları mı bu türden terör saldırılarını kışkırtıyor?
Fatura Kesme Hakkı
Özetle sorular ve şüpheler gayet özenli bir biçimde “şiddet ve terörü, gerginlik ve kutuplaşmayı Hükümet politikaları üretiyor” cevabını üretmek üzere devreye sokuluyor. Oysa barbar Esed rejiminin Türkiye temsilcilerinden Ceyda Karan, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinden İstanbul’u kan gölüne döndürmek üzere patlatılan bombaların Suriye ile nasıl ve ne kadar yakın olduğunu tane tane izah ediyor. Kendince Suriye’deki “rejim değişikliği ajandası”nın sonucunu şöyle anımsatıyor: “memleketi emperyalist heveslerle komşuda (Suriye) maceraya sürükleyenlerin çıkardıkları faturalar ağır.”
Temel sakatlık ve çarpıklık aynı noktada deveran etsin isteniyor. Türkiye’nin Suriye’deki yıkım ve katliamlarda Esed rejimiyle aynı safta durmamasının olağan bir bedeli gibi hatırlatılan ve analiz adı altında piyasaya sürülen bir şantaj mekanizması dikilmiş karşımıza. Amerika ve Avrupa’nın PKK üzerinden giriştiği kantonal kuşatmanın döşenen yapıtaşları sanki sırmış gibi hareket etmek pek bir moda oldu bu sıralar. PKK’nın Suriye, Irak ve Türkiye üçgeninde Batı tarafından nasıl da çok boyutlu bir yıkım şebekesi olarak kullanıldığını idrak etmek hiç de zor değil oysa.
Beşiktaş’ta 44 insanı katleden, yüzden fazla insanı yaralayan bombalı saldırının ne siyasi ne toplumsal ne de ekonomik bir dayanağı var. Her şeyden önce PKK bu türden katliamlara girişirken böyle bir zemin veya meşruiyet arayışında filan da değil. Ne mayınlı hendeklerle şehir merkezlerini harabeye çevirirken buna ihtiyaç duydu ne de Diyarbakır’dan İstanbul’a, Ankara’dan Elazığ’a, Bursa’dan Adana’ya seri halinde tertiplediği bombalı saldırıları hayata geçirirken. PKK o safhayı geride bırakalı, böyle bir gerekçeye yaslanma ihtiyacı duymayalı çok zaman oldu.
PKK uluslararası terör endüstrisinin son derece önemli bir bileşenidir. Bu bileşen gerektiğinde Barzani’nin terbiye edilmesinde, Talabani’nin öne çıkarılmasında, Esed rejimin desteklenmesinde kullanılmaktadır. Benzer bir biçimde IŞİD’le mücadele adı altında silahlandırılıp Suriye’deki muhalif İslami unsurların üzerine salınıyor veya hiçbir ayrım gözetmeksizin katliamlar tertiplediği Türkiye’nin iç-dış politikasını da müdahaleye açık halde tutmaya yardımcı oluyor. Beşiktaş’ta hedef alınan Çevik Kuvvet Polis otobüsünün yanından yakınından geçen sivillerin ‘teferruat zayiat’ kabilinden görülmesi, hiçbir sıkıntı sebebi sayılmaması işte bu yüzdendir.
Batı’nın Seküler Değerleri Adına
Saldırının daha ilk andan itibaren uluslararası medyada ve ülkemizdeki seküler uzantılarında nasıl bir literatür, hangi resim ve kıyaslar eşliğinde verildiğini gayet net biliyoruz. Kemalist ve Kürtçü ulusolcu çevrelerin katliamdan zevk duyduklarını izhar eden sosyal medya paylaşımları Suriye’ye dair sergiledikleriyle neredeyse tıpatıp aynı. Çünkü Türkçü-Kürtçü ulusolcu cephe açısından Esed rejimin ayakta tutmaya yarayacak her türden saldırı, yıkım, kundaklama meşru hatta zaruridir.
Halep’teki bombardıman ile Beşiktaş’taki bombalamanın failleri ideolojik ve örgütsel açıdan yakın akrabadır. Halep’in yıkımı ile hedeflenen neyse Beşiktaş’ın kan gölüne çevrilmesine yönelik saldırının da hedefi odur. Beşiktaş’ta katledilen masum insanlar Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki işgal ve katliamlara karşı durmasının bir bedeli olarak bombalandılar. PKK’nın bombalı saldırı ve katliamları Kürt sorunuyla, sona erdirilen inkâr ve asimilasyon siyasetiyle, anadilde eğitim talepleriyle, yerel yönetimler reformuyla filan hiç ama hiç ilgili alakalı değildir.
15 Temmuz askeri cuntasının hedefi ile PKK’nın hedefi birbirini tamamlayan planın parçaları olarak tahakkuk etmektedir. Fethullahçı cunta ile PKK’nın kendi hesap ve hedeflerinden öteye Batı adına daha kapsamlı hesap ve hedeflere kilitlendiğini örtme çabaları artık daha zayıf ve başarısız kalıyor. Çünkü icra ettikleri tüm faaliyetleriyle yıkım ve katliamlarından sadece bize pay bırakıyorlar, kudret ve iktidarı hep Batı’ya mahsus kılmaya angaje oluyorlar.
YAZIYA YORUM KAT