Halep Orada Değil, Arşın Yok
Halep'te insanların yaşadığını, yaşamaya çalıştıklarını falan anlatamazsınız onlara. Varil bombalarının, Rus jetlerinin, Hizbullat sapkınlarının, İran'ın paralı katillerinin IŞİD'ten çok daha fazla sayıda insanı katlettiklerine bir türlü inandıramazsınız.
Halep Orada Değil, Arşın Yok / İsmail Kılıçarslan
Yeni Şafak
Şehrin en gösterişli ve merkezi camisinin, yani kimilerinin Cami El Kebir, kimilerinin Ümeyye Camii dediği mabedin avlusunda bu sıcak günü serinletmenin bir yolunu arıyordum. Solumda, birbirlerine bağlı sandalyelerde oturan onlarca görme engelliden biri, Mısır kıraatı ile Kur'an okumaya başlayınca bir serin rüzgâr esti.
Dünyada masalları anlatılan çok şehir vardır elbette. Ancak bizatihi kendisi masal olarak anlatılabilecek şehir sayısı bir elin parmaklarını geçmez ve Halep, o şehirlerden, o masallardan biridir kuşkusuz.
Bin türlü zorluğu atlatmış, bin türlü belayı defetmiş bu şehir güzelinde neler görmüş, neler yaşamıştım.
Kalenin tam karşısındaki küçücük mescitte 'Ya İmam El Rusli' diye başlayan kasideyi kubbeyi çınlata çınlata söyleyen Hasan Haffar geliyor mesela zihnime. Aslında Fransızca öğretmenliği yapması gerekirken işsizlikten hamallık yapmak zorunda kalan Muhammed geliyor mesela zihnime. El arabasıyla akşama kadar tüm teknik malzememizi taşımış, anlaştığımız 100 Suri'den fazlasını vermeye kalkışınca almamıştı. 'Hakkım budur' demişti. Halep Türkmeni Aldülkadir abi geliyor mesela. Oğulcuğu Muhsin'i iyileştirmek için Suriye'de de Türkiye'de de hastane hastane dolaşmıştı. 'Muhsin nasıl oldu abi?' diye sormuştum bir gidişimde de 'Rabbim bizden çok seviyormuş İsmail abi, yanına aldı' diye cevap vermişti. Küçük Ahmet geliyor mesela. 'Güzel bir lokanta var mı?' diye sorduğumuzda kırık Türkçesiyle bizi güzel bir mekâna götürmüştü. Ne kadar ısrar ettiysek de ne para almıştı ne yemek davetimizi kabul etmişti. 'Türk'sünüz, baş göz üstüne' demiş de başka bir şey dememişti. Ve o Ermeni tespih ustası geliyor aklıma. Muntazam Türkçesiyle 'giderken beni de götürsenize İstanbul'a abi, ninem o kadar anlattı ki, görmeden özledim İstanbul'u' derken gözleri dolmuştu.
Sonra mekânlar geliyor aklıma. Halep Kalesi elbette… Ama beni kaleden daha çok alakadar edeni hemen dibindeki Nesimi Türbesi ki anahtarını sokağın başındaki eczaneden alıp ziyaret ediyorduk. Sonra Hüsrev Paşa Camii… Koca Sinan'ın bir öpücük kondurur gibi şehrin ortasına kondurduğu güzelim mabet. Ve gecenin bir yarısı 'zikir var' dedikleri için gittiğimiz, seslerin taa arşa çıktığı, biz Türkiye'den geliyoruz diye ikram şekerleri avuç avuç ceplerimize doldurdukları o kutlu dergâh…
Şimdi bütün dünya birleşmiş, Halep'te minyatür bir dünya savaşı veriyor. Hangi bombanın hangi ülkenin menfaati için atıldığı belirsiz. Hangi çocuğun, hangi annenin, hangi kardeşin kimin mermisiyle öldüğü belirsiz…
Halep'in neresi olduğunu, Halep'in ne olduğunu, Halep'in hangi masala karşılık geldiğini bir an olsun aklından geçirmemiş olan bazıları ne bilsinler Muhammed'den, Abdülkadir abiden, Ahmet'ten 'terörist' çıkmayacağını? Ne bilsinler Halep'te büyük bir insanlık şenliği, rengarenk bir sosyoloji olduğunu? Onlar, Esed'in maaşlı şebbihaları kendilerine neyi kodlarsa kabul ediyorlar. Değil mi ki Muhammed Sünni bir Arap'tır, o halde mutlaka teröristtir ve ona silahı mutlaka Recep Tayyip Erdoğan kendi elleriyle teslim etmiştir.
Halep'te insanların yaşadığını, yaşamaya çalıştıklarını falan anlatamazsınız onlara. Varil bombalarının, Rus jetlerinin, Hizbullat sapkınlarının, İran'ın paralı katillerinin IŞİD'ten çok daha fazla sayıda insanı katlettiklerine bir türlü inandıramazsınız. Değil mi ki çok gelişmiş, aşırı modern dünya için 'terörist' dediğin sadece IŞİD'dir ve ölüm dediğin sadece kafa kesilerek yapılandır; bombayla, kurşunla, yakarak, kimyasal silahla bir şehrin neredeyse tüm insanlarının katledilmesi 'kabul edilebilir' bir meseledir.
Bilmem kaçıncısını yazıyorum bu yazının. Bilmem kaçıncı kez okuyorsunuz. Ve bilmem kaçıncı kez bitmiyor savaş. Her gün ama her gün çocuklar, kadınlar, siviller ölüyor Halep'te. Ve 'sokma akıllı' olduklarını kabule yanaşmayan bir dünya gerzek her gün kendilerine kodlanan 'ama onlar terörist' dolmasını afiyetle yutuyorlar.
Hiçbir şeyin değişmediğini görerek çürüyüp gidiyoruz.
Ne diyordu İbn Farid: 'Kendini boşuna yorma yeğenim. Moğol'a dahi dayanmış Halep, buna da dayanır elbet. Sadece günün birinde bugün olan bitenin hesabını kendine ve Allah'a nasıl verebileceğini düşün. Gerisi boş.'
YENİ ŞAFAK
HABERE YORUM KAT