Hakkari niye 'yaranın ağzı'?
Van'dan hareket edip, sizi bir anda ortaçağa götüren tarihi Hoşap Kalesi'ni, sonra Başkale'yi ve Yüksekova kavşağını geride bırakıp Zap Suyu'na ulaştığınızda yeryüzünün belki en etkileyici manzaralarından biriyle baş başa kalacaksınız.
Kayalık dağları dar ve derin yarlar açarak aşan Zap Suyu'nu ve yemyeşil vadisini de geçip, yükseklere doğru tırmandığınızda sarp bir yamaca yaslanmış duran Hakkari şehrini göreceksiniz. Sakın şaşırmayın...
Silahlar ebediyen sustuğu, huzur ve sükun ile hakim olduğu zaman Hakkari, doğal güzellikleri ve özgün karakteriyle Türkiye'nin en çok turist çeken yörelerinden biri olacak. Buna hiç kuşkum yok. Ama toplam 260 bin dolayında nüfusuyla Hakkari bugün için Türkiye'nin en az gelişmiş illerinden biri durumunda. Bugünlerde bütün Türkiye gibi Hakkari de silahların ebediyen susmasını sağlayacak adımların atılmasını bekliyor; özgürleşme ve zenginleşme umudunu paylaşıyor. Ama düne kadar (Şemdinli, Çukurca ve Yüksekova ilçeleriyle birlikte) Hakkari, Hakkarili bir aydın olan Halit Yalçın'ın tasviriyle "yaranın ağzı" konumunu koruyordu. Güvenlik güçleri ile PKK militanları arasındaki çatışmalar, patlayan uzaktan kumandalı mayınlar, PKK'nın çağrısıyla yapılan gösteri ve boykotlar burada yoğunlaşıyordu. Anayasa değişiklikleri için yapılan referandumda gerek BDP'nin boykot çağrısına, gerekse Kürt Eğitim ve Dil Hareketi'nin bir hafta süreyle "okulları boykot" çağrısına en yüksek katılım Hakkari'de gerçekleşti.
Hakkari'yi "yaranın ağzı" yapan nedenlerin başında kuşku yok ki, coğrafyası geliyor. Türkiye'nin İran ve Irak'la buluştuğu güneydoğu ucundaki konumu, Hakkari'yi bir çeşit "çıkmaz sokak" kılıyor. Sınırlar üç ülkede yaşayan Kürt aşiretlerini birbirinden ayırıyor. Irak sınırı, bununla da kalmıyor; Hakkari'nin yüzyıllar boyunca Musul ile ticarete dayalı ekonomisine ağır darbe indiriyor. 1990'lara gelene kadar ilin ekonomisi önemli ölçüde kaçakçılığa dayanıyor. PKK isyanının yükseldiği 1990'lardan itibaren ilin dağlık yapısı, militanların barınması ve eylemleri için özellikle elverişli ortam sağlıyor. Köylerin boşaltılması ve yayla yasağı, ilin can damarı olan küçükbaş hayvancılığın çökmesine yol açıyor.
Hakkarililerin, illerinin kaderinin değişmesi için başlıca iki kategori talebi var. Biri siyasi: Hükümetin "elini taşın altına koyarak" Kürtlerin temsilcileriyle (İmralı, Kandil ya da BDP) görüşerek silahların susmasının sağlaması; Kürtlere karşı yapılan haksızlıklar sonucu dağlara çıkan gençlerin affedilmesi. Hakkarili bir avukat "Yaralı yürekleri onarmanın, gönülleri yeniden kazanmanın kapısı ancak böyle açılabilir..." diyor. Konuştuğumuz sivil toplum temsilcilerinin ortak görüşü, devletin Kürt kimliğinin yasak ve baskı altına alarak doğurduğu Kürt sorununu, Kürt kimliğini bütün gerekleriyle tanıyarak çözmek için hâlâ bir fırsata sahip olduğu. Vali Muammer Türker'den duyulan memnuniyet dile getiriliyor, fakat güvenlik kuvvetlerine tam olarak hakim olamayışından yakınılıyor; asker ve polis olarak halka daha anlayışla davranacak personel atanması isteniyor. Yeni anayasada milletin yurttaşlık temelinde tanımlanması ve anadilde eğitim hakkının tanınması en çok üzerinde durulan talepler.
Öteki talepler ekonomiyle ilgili: Öncelikle, Irak'a açılan, altyapısı ve yolu hazır durumda olan Şemdinli ve Çukurca kapılarının aktif hale gelmesi. Bu takdirde Hakkari bir transit ticaret merkezi haline gelecek ve ekonomisi canlanacak. Hakkari Ticaret ve Sanayi Odası'ndan Cemal Erip, "Irak'la 6 milyar dolara ulaşan ticaretten pay almak istiyoruz..." diyor. Başka bir oda üyesi, eğer kapılar aktif hale gelir, ticaret gelişecek olursa, güvenliğin sağlanmasına bizzat halkın kendisinin katkı yapacağının altını çiziyor. Kaçakçılığın vergileri indirerek önlenmesi, sınır bölgesindeki mayınların temizlenmesi üzerinde durulan öteki ivedi sorunlar.
Evet, Hakkari halen "yaranın ağzı." Hakkari huzura erdiğinde, Türkiye de ermiş olacak.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT