Hakim, Karikatürünü Çizme Cezası Verdi
İbrahim Özdabak, 30 yıldır Yeni Asya Gazetesi’nin karikatüristi. Bugüne kadar 10 bin kadar çizim yapan Özdabak, içlerinden sadece dördünün ceza aldığını söylüyor.
Röportaj: SAMET ALTINTAŞ / ZAMAN
İbrahim Özdabak, 30 yıldır Yeni Asya Gazetesi’nin karikatüristi. Bugüne kadar 10 bin kadar çizim yapan Özdabak, içlerinden sadece dördünün ceza aldığını söylüyor. Ona göre Risale-i Nur, ilham kaynağı. Karikatürle olan sergüzeşti için ise “Ben çizebildiğim için bu işi yapıyorum. 50 yıldır kendimi bu noktada yetiştiriyorum, bir de bana bu vazife verildi.” diyor.
Beş yaşında bir çocuk, annesinin yeni badana yaptığı evin duvarlarına, ocaktan aldığı kömürle insan suretleri çiziyor. Kim olduğunu da tam olarak kestiremediği bu çehrelere tebessüm ediyor. Nereden aklına geldiğini de bilmiyor. Annesi ise değil kızmak, yavrusuna şefkatle bakıyor. Giresun’un Şebinkarahisar ilçesindeki küçük bir evde böyle başlıyor İbrahim Özdabak’ın hikayesi. 30 yılı aşkın bir süredir Yeni Asya Gazetesi’nde gündemle ilgili karikatürler çiziyor. Defterlerinin boş bulduğu yerlerine hemen bir şey karalayan Özdabak’ın resim aşkı, lise yıllarında iyice ayyuka çıkar. O günleri şöyle anlatıyor: “Önceleri matematiğe merakım vardı. Lise yıllarında resme yöneldim. 16 yaşında resim öğretmeni olacağım dedim. Ortaokulda çok okurdum. Okudukça da yazmaya merakım oldu. Şiir yarışmalarında derece aldım. Okul gazetesini çıkarırdık. Hemen hemen yarısı bana ait olurdu, resimlerini de ben çizerdim.” İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim öğretmenliğini kazanır. Ve 1974’te İstanbul’a geldiğinde, 17 yaşındadır. Özdabak’ın ilk karikatürleri Köprü Dergisi’nde yer alır.
Okuldaki teknik eğitim yeterli gelmez Özdabak’a ve İstanbul’da nerede bir sergi varsa üşenmeden, kar kış demeden gider. “Hikmet Onat’ın ilk ve son sergisine de gittim mesela.” diye göz kırpıyor o günleri anlatırken. Hattat Hamit Aytaç ve Süheyl Ünver gibi büyük isimlerin de meclisinde bulunur. Ünver’in bugünkü çizimlerinde de etkisinin olduğunu söylüyor. Ünver’le ilgili bir hatırasını anlatıyor: “Gümüşsuyu’nda Güzel Sanatlar’a bağlı Konservatuvar Bölümü’nün binası vardı. Bir yıl ders görmüştük orada. Bir gün ders bitimi Süheyl Hoca, ben ve bir arkadaşımla Taksim’e beraber yürüdük. O gün de İstanbul’un en soğuk günlerinden biriydi. Rüzgâr kırbaç gibi yüzümüze iniyordu. Hocamız, belki de doktor olarak dedi ki: “Şu hava İstanbul’un en sağlıklı havasıdır.’”
Annem mesleğimi soranlara ‘çoban’ diyor
İbrahim Özdabak, 1977’de mezun olur ve resim öğretmenliğine başlar. Ancak çizme isteği baskın bir şekilde devam ediyordur. Köprü’nün dışında, Nur, Elif dergilerinde, Büyük ve Yeni Asya gazetelerinde, vinyet, portre, karikatür çalışmaları yayımlanır. Kendi döneminin en önemli karikatüristlerinden Vehip Sinan o sırada Yeni Asya’da da çizer. Sinan’dan sonra gazetenin bugüne dek karikatüristi İbrahim Özdabak olur. Çizdiği ilk karikatür ise TV’lerde sıklıkla reklamı yer alan ekmek israfıyla ilgili bir çalışmadır. Bu arada annesi, oğlunun ne iş yaptığını soranlara ‘çoban’ diye cevap verir: “Mektep talebelerine çobanlık ediyordu. Sonra onu bırakıp hizmetkarlığa gitti.”
Özdabak, sanat hayatının 30 yılını geride bırakmış bir çizer. Bugüne kadar 10 bin karikatür çizmesi de onun velut bir karikatürist olduğunun göstergesi. Başarılı çizer, çok sayıdaki karikatürleri arasından sadece dört tanesinin mahkemeye verildiğini söylüyor: “Çavuşesku devrildiği zaman çizdiğim karikatürde aynaya bakan bir adam vardı. Savcılar, o şahsın Turgut Özal olduğu kanaatine varıp, cumhurbaşkanına hakaretten dava açmışlardı. Öyle bir niyetim olmadığı için ceza almadım.” İkinci dava ise çokça konuşulan ‘guguk’ karikatürü olur. Hakim cübbesi giydirdiği bir baykuş, hukuka göndermede bulunduğu ‘guguk’ diye öter. Ve 2007’de hakkında dava açılır: “Avukatlarım burada Başsavcı’ya bir hakaret olduğunu ve hiçbir hakimin bu çizimi cezasız bırakmayacağını söyledi. Ancak Bakırköy’de huzuruna çıktığım hakim beni anladı. Hatta bir dahaki duruşmaya kadar kendisinin de bir karikatürünü çizme cezası verdi. Ben de ‘o zaman fotoğrafınızı verin’ dedim. Hakim ‘veremem yasak’ deyince çizmedim tabii. Sonuçta beraat oldum.”
Risale-i Nur ilham kaynağım
İbrahim Özdabak, Risale-i Nur’da 500’den fazla sanat kelimesi geçtiğine dikkat çekiyor. Bediüzzaman’ın kâinatı Allah’ın sanatı olarak anlattığını hatırlatıyor. “Risale-i Nur, benim ilham kaynağım.” diye konuşan Özdabak, Üstad’ın kurduğu cümlelerin arasında çizdiği resimlere yakın tasvirlerin olduğunu belirtiyor. Bir risale sohbetindeyse zihninde en çok Zübeyir Gündüzalp’in canlandığını dile getiriyor. Son söz niyetine ünlü karikatürist mesleğiyle ilgili, “Ben çizebildiğim için bu işi yapıyorum. 50 yıldır kendimi bu noktada yetiştiriyorum bir de bana bu vazife verildi. Her yüzde bir tebessüm olsun istiyorum.” diyor.
İbrahim Özdabak’ın Zaman Gazetesi için özel olarak çizdiği karikatür.
Erdal Eren bence masum
12 Eylül cuntası tarafından yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren, Özdabak’la aynı mahallenin çocuklarıymış. “Erdal, benden yaşça küçüktü. Mahallede çember çevirirdi.” diyen Özdabak, Eren’in masum olduğuna inanıyor: “Kendisiyle aynı fikirleri paylaşmasam da onun idam edildiğini duyduğumda ilmek sanki benim de boynuma geçti. Bence Erdal masumdu. Suçu başkası işledi. Yaşı küçük çabuk yırtar, diye onun üzerine attılar. Çok yazık oldu.” Özdabak ayrıca Berfo Ana, Ceylan Önkol, Uludere ile ilgili çizimlerin de sahibi.
Artık kağıdı kalemi attık
Özdabak, 1986’da bilgisayarla tanışır. Ama elle çizmeye belli bir müddet daha devam eder. Ünlü çizer, “2005’ten bu yana çizimlerimi bilgisayarda yapıyorum. Kâğıdı kalemi attık. Ama kendim için çizerken kâğıt var hayatımda. Bilgisayarda da kendimi elle çiziyor gibi görüyorum.” diye konuşuyor. Özdabak’a göre mizahın piri Nasreddin Hoca. Çünkü asırlardır hâlâ herkesi güldürebiliyor. Zaten Özdabak’ın da arzuladığı, mizah ile uğraşanların Nasreddin Hoca’nın ince zekasını örnek almaları.
Postacı çuvalla mektup getirirdi
İbrahim Özdabak, 1980’den bu yana hayatta olan ve ‘ilk gözağrım’ dediği Can Kardeş çocuk dergisinin bir okul olduğunu söylüyor: “O yıllarda öyle bir trend yakalamıştık ki yüzlerce mektup geliyordu. Postacı çuvalla getirirdi. Genç yazar ve çizerlere tavsiyeler adı altında bize gelen şiir, deneme, karikatürleri değerlendirirdim. Can Kardeş bu noktada bir okul oldu. Dağıstan Çetinkaya, Demirhan Kadı, Turgut Yılmaz gibi isimler yetişti.”
HABERE YORUM KAT