Hakikati söyleme hastalığı ya da Perihan Mağden
Antik Yunanlılar Parrhesia diyor. Hakikati söyleme cesaretine.
Ama bu kavramı anlamak için hakikat, cesaret mevzuu üzerine edilmiş bütün o sahte lafları unutun lütfen.
Parrhesia derken çünkü sahici bir cesaretten, hakiki bir hakikatten bahsetmekteyiz.
Aslında ölümcül, süründüren bir hastalıktır Parrhesia. Bir kere mikrobu kapmaya görün. Sizi JİTEM komutanı ile bir dağ başında, İsrail lideriyle aynı toplantıda, gazetenizin sahibiyle köşe yazınızda ansızın yakalar. İnsanda önce kaşıntı yapar. Söylenmedikçe baş ağrıtır, mide bulandırır, yüz kızartır. Ve söylemeden de atamazsınız mikrobu. Mikrobu atmak ise aslında belayı çağırmaktır.
Öyle kraliçenin muhalefetinden, pek konforlu bir anarşiklikten, çok planlı bir aykırılıktan, garantili bir meydan okumadan, medya kartelinde kadrolu solcu olmaktan, büyük gazetede şoför arkasına yerleşip hep muhalif olmaktan bahsetmiyoruz yani.
Hakikati öyle bir zamanda, öyle büyük iktidarlara, öyle çaktırmadan bizi kuşatmış güçlere, dilimizi esir almış öyle kelimelere, lokmalarımızı sayan öyle mahalle baskılarına karşı söylemelisiniz ki...
Ve bu hayat stratejiniz, kariyer planlamanız için o kadar aptalca bir şey olmalı, annenizin yüreğini o kadar hoplatmalı, sevgilinizi öyle telaşla telefonlara koşturmalı ki...
Yoksa kralın çıplak olduğunun söylenemediği o ülkede, kralın burnunun uzun, kafasının kel, koyduğu vergilerin yüksek olduğunu söylemek serbestti belki de. Kralın çıplak olduğu o ülkede bunları söyleyenlere muhalif, aykırı, cesur, anarşist falan da deniyordu kim bilir.
Ama o ülkenin hakiki hakikati kralın çıplak olmasıydı. Ve bir gün işte cesaret edip onu söyleyebilen çocuk kahraman oldu.
İşte bu ülkenin hakiki hakikati de Kemalizmdir, ordudur.
Bu hakikate değmeden yapılan tüm muhaliflikler, tüm aykırılıklar, tüm anarşiklikler, tüm solculuklar, tüm liberallikler sahtedir, göz yanılgısıdır, ne akar ne kokar.
Ve bu Türkiyepolis’in en ileri Parrhesia vakası, en öncü “Parrhesiastes”lerinden biri Perihan Mağden’dir.
Atatürk’ün bilmem ne sözünde aslında ne demek istediği üzerine yazılmak zorunda kalınmış kompozisyonlarla körelmiş bir Türkçe dünyasından sonra bir Perihan Mağden yazısıyla karşılaşmak bizim neslin dil bariyerlerini yıkmıştır.
Ve evet o dil bekçileri çok haklıdır; Perihan Mağden o pek hesaplı kitaplı, o pek düzgün, o pek sahte Türkçemizi bozmuştur.
Bu ülkenin en derin ideolojisinin adını koyamayanların imdadına “Orduculuk” diyerek yetişmiş, hissettiğimiz ama korkudan ifade edemediğimiz Kemalizm’in aslında bir din olduğu gerçeğiyle beyinlerimizi yıkamıştır.
Benim de dahil olduğum bir neslin hakikat anlatıcılarından biridir Perihan Mağden.
Bugün herkesin dilinde olan Abdülkadir Aygan’ın itirafları bundan yıllar önce Özgür Gündem’de yayınlandığında o haberi köşe yazısıyla biz merkezdekilere ulaştırırken de bu böyleydi.
Vicdani ret hakkına hepimizi ikna edip bunun için yargılanırken de.
Popüler kültürün Nişantaşı’ndaki Paşabahçe dükkânına fili üstünde girerken de.
Biz Türklerin kafasını Kürtlerin çektiği acılara açan en kayıtsız kalınmayacak yazıları yazarken de Kürtleri yükselen Kürt milliyetçiliğiyle yüzleştirip oklarını üzerine çekerken de.
2007 büyük çuvallama yılında Cumhuriyet mitinglerine katılanları anlamak için sıraya girenlere inat “Muhtelif meczup dışavurumlarla Meydandolduran” derken de, 27 Nisan muhtırasından sonra en fazla “Ne darbe ne AKP” diyenlere karşı ruh sağlığımızı korumamıza yardımcı olurken de.
Uzlaşma pazarlıklarıyla Çankaya’ya çıkarılmayan Abdullah Gül’e, İmralı’da zorla saçları kazıtılan Abdullah Öcalan’a, ABD’den dönmesi engellenen Fethullah Gülen’e, kapatılması konusunda toplumsal konsensüs olan Lambda’ya birkaç hafta arayla destek yazıları yazarken de.
O hep bizim çok nadiren yanılan büyük hakikat anlatıcımız, Parrhesiastesimizdi.
Dün Radikal’in arka sayfasını çevirip bir başka Perihan Mağden manifestosu (buradakiler gibi yeni yetme değil, güngörmüşünden ve sahiden bir hayalet gibi Türkiye’nin üzerinde dolaşanından) okumak isteyenlerin karşısına arka sayfa güzeli kontenjanından bir Paris Hilton çıkıverdi. Başlık da şöyleydi: Âlemin gaf kraliçesi.
Perihan Mağden’in yerine Paris Hilton’u getirenin yeni bir Parrhesia nöbeti olduğunu tahmin etmek zor değil.
O gazeteler takımyıldızında amiral gemisinde kaptan arkası, lebiderya uzay manzaralı mevkie yükselmenin artık herkesin bildiği açık bir formülü var.
“Bir duruşun olacak ama o duruşa takılıp kalmayacaksın...” Demokrat olacaksın seçim sonucuna saygı gibi bilinen demokrat ezberleri tekrar etmeyeceksin. Bir tutam türbanla sistemi germeyin, bir dal Gül’de ısrar edip sistemi germeyin, bir kaşık Kürt sorununa çözüm deyip sistemi germeyeni çaktırmadan iki Ergenekon-septik yazının üstüne serpiştirdikten sonra geriye kalıyor AKP karşısında Bastille karşısında devrime yürüyen Marianne pozları vermek.
O gazeteler takımyıldızında uzay boşluğuna fırlatılmanın formülü de çok açıktır hâlbuki. Bulaşıcı Parrhesia hastalığın depreşip öksürük nöbetlerin artarsa, çok kızdığını unutup amiral gemisinin kaptan şoförüyle konuşursan, galaksi konseyi başkanının adını diline dolarsan, başka gezegenlerdeki hayatı merak edersen ilk kara delikte indirilirsin. Ve uzay gemisinin yuvarlak camından kimse de sana el sallamaz.
İşte bu yazı Parrhesia mikrobundan kırılanların toplaştığı karşı galaksiden Perihan Mağden’e el sallamak için yazıldı. Aklınızda bulunsun bu gezegende hayat var. Su var. Hava var. Işınlama makinemizi de yeni tamir ettik. Siz bizi özlemeyeceğinizi söylediniz ama biz sizi şimdiden özledik.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT