1. YAZARLAR

  2. Cihan Aktaş

  3. Haki renkli bir çocukluk ufku
Cihan Aktaş

Cihan Aktaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Haki renkli bir çocukluk ufku

22 Şubat 2010 Pazartesi 14:34A+A-

I- Zulüm insanları olgunlaştırmıyor her zaman. Mazlumun aynadaki siması da hiç bir zaman sabit kalmıyor. Şiddete verilecek cevap söz konusu olduğunda ise an geliyor çıldırıyor toplum; ne insaf biliyor, ne de geçmişten ibret almaya yanaşıyor. Şiddetin içselleştirilmiş bir türü de var ki bizim insanımız buna lâyık ya da müstahak sayılıyor. Mütevekkil insanımız sanki, “asker millet” ifadesinin yaydığı kutsal anlamlar yüzünden, darbe ikliminde yaşamayı sineye çekmeye de her daim hazır olacaktır.

İlber Ortaylı’ya göre toplumun genlerinde mevcut sayılan niteliği, askerliğe yatkınlığı. Bu mantığın vardığı nokta üniversiteyi kışlaya benzetiyor, başörtüsü yasağıyla, nizamiye kapısı mantığıyla.

Haki renkli bir çocukluk ufku; Ortaylı’nın Türk milletine lâyık bulduğu evren bu.

Türlü formattaki askerî darbelerin, mesela 28 Şubat’ın toplumun (özellikle de muhatabı olan Müslüman kesimin) hayrına olduğuna dair çıkarımlar da olağanlaşıyor, askerî darbelerin içselleştirildiği “aydın” zihniyetinde.

***

II- İranlı reformist aydınların bir kısmında da böyle bir eğilimi gözlemleyebiliyorum. Varlıklarını kısıtlayan baskılar, teknik açıdan daha modern sayılan otoriter yöntemlere karşı bir hoşgörünün uç vermesine sebep oluyor içlerinde. Açık toplum hangi yöntemle kurulursa kurulsun, demokrasi nasıl gelirse gelsin! Bu düşünce bir yerde, rüştünü ispatlamasına izin verilmeyen toplumlarımızın her türlü belaya müstahak olduğu şeklindeki ahkâma ulaşıyor.

Doğu Konferansı’nın bir Tahran ziyaretinde reformist aydınlarla Türkiyeli gazeteci ve yazarlar bir salonda biraraya gelmişlerdi. Söz sözü açarken zincirleme reformist gazetelerin çıkarılmasında büyük katkısı olan reformist bir aydın, Türkiye’de ordunun modernleşme hedefi açısından üstlendiği rolü övdü ve Renan’ı aratmayacak kelimelerle Doğu toplumlarının modernleşme yolunda ancak askeriye tedbirlerinden anladığını söylemeye getirdi. Konferans üyeleri şaşkınlıkla karşıladılar bu tesbiti. En büyük tepkiyi verenlerden biri Nuray Mert oldu. Mert, Doğu toplumlarının despotizmle yola gelen toplumlar olduğu kabulünün oryantalist bir hüküm olduğu, demokratikleşme hedefi açısından benzeri hükümlerin çıkarımlarının onaylanamayacağı mealinde ifadelerle tepkisini dile getirdi. Bugünlerde Mert’in söylemlerini Ergenekon soruşturmalarının karşısında bir yere yerleştirmeye dönük yorumları okurken, bu sahneyi hatırladım. Benim tanıdığım Mert, bir topluluk içinde, Doğu toplumlarını despotizme mahkûm eden söylemler karşısında herkesten çok sesini yükselten biridir.

***

III- Özgürlükçü hareketleri bile en hassas dönemeçlerde karşı çıktığı söylemleri dillendirmeye götüren, böylelikle de muhalefet ettiği yapıyla benzeştiren saptırıcı bir etkisi oluyor, ergenleşmeyi ancak kaskatı bir yaşlanma halinde mümkün kılan şiddet iklimlerinin.

“O Çocuklar Filistin’de Yaşamıyor” başlıklı yazım nedeniyle herhalde üyeleri genç yaşta olması gereken Kürt/anarşist bir internet grubundan aldığım mesaj bu açıdan bana düşündürücü geldi. Yazım nedense onlara “dinci faşist” olduğumu anlatmıştı. Ait olabileceğim başka bir kategorinin icadı da gerekli değildi; klişeler sağolsun. “Dinci faşist” diye damgalanmamın sebebi ise yazımda Filistin’den söz etmem ve Türkiye’de taş atma “suçu” yüzünden hapishanelere atılan Kürt çocuklara reva görülen cezaları, Filistin’de taş atan çocuklara göndermede bulunarak tartışmaya açmak istememdi. Ben bu suçlamadan hiç bir şey anlamadım. Anarşist olma iddiası, önüne gelene her türlü yaftayı yapıştırma hakkını bağışlıyor olmalı. En değerli yılları mahkeme salonlarında geçen çocuklar için zerre kadar katkısı varsa yazımın, bu tür sözlere aldırmam hoş.

Bütün bu sahneleri izlerken çıkarttığım derse gelince... Yıllarca “mürteci” suçlamasıyla her türlü dışlamayı, ayrımcılığı, baskıyı yaşarken bugün görece de olsa yetke sahibi olan insanlar, attıkları her adımda eylem ve üsluplarını titizlikle sorgulamalıdır kanımca. Dün kınadığımız söyleme özgü klişeleri bugün kullanmaya başlamışsak, “şimdi sıra bizde” diye bir açıklama yükseliyorsa dilimizden, adını ne koyarsak koyalım, başlattığımız süreç ileriye değil geriye doğru işlemeye başlayacaktır.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT