Hafıza tazeleme
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın bir toplantısında geçen olayı yazmam söz konusu çevrede tepki ile karşılandı. 23 Kasım tarihli ‘Nifak karşısında sukut edenlere’ başlıklı yazımda 8 Ocak’taki söz konusu toplantıda bir gazeteci arkadaşın ‘ne oluyor?’ sorusunun bir Hizmet mensubu tarafından şöyle cevaplandığını yazmıştım: “Bizde değişen bir şey yok… Bir ay içinde netice alırız”. Vakfın açıklamasına göre bu “söylenmedik bir cümlenin söylenmiş gibi yazılmasıydı.” Gerçeğin ne olduğundan gayet emin olan Vakıf yönetimi durumu şöyle özetlemiş: “Sayın Mahçupyan’ın ifade ettiği gibi bir konuşma asla olmamıştır ve olamaz da. Buna o toplantıda olan herkes şahittir.” Yani insanlar sadece bu konuşmanın olmadığına değil, olamayacağına da şahit tutuluyor. Hizmet hareketinin hükümete darbe vurmak babında hiçbir eyleminin olmadığı söylenmiş oluyor. Açıklama, bir yandan beni söz konusu ifadeyi kimden duyduğumu açıkça belirtmeye, diğer yandan da iddiamı ispata veya özür dilemeye davet etmekte.
Doğal olarak Hizmet medyasının toplantıya katılmış ve adı zikredilmiş kişilerden demeç alarak benim ‘yalanımı’ tescil ettirmek istemesi şaşırtıcı değil. Ergun Özbudun “böyle bir konuşma benim hatırladığım kadarıyla geçmedi” demekle yetinmiş. Ali Bulaç “Sabahtan beri hafızamı yokluyorum, ama kesinlikle böyle bir cümlenin kullanıldığını veya böyle bir konuşmanın geçtiğini hatırlamıyorum” demiş. Mümtazer Türköne kendinden çok daha emin: “Mahçupyan’ın söylediği tarzda bir konuşma veya benzeri hiçbir yerde olmadı...” Siyasi analiz de Şahin Alpay’a kalmış: “Giderek keyfileşen, otoriterleşen ve kibirlenen, hakkında ağır yolsuzluk iddiaları bulunan, bunları örtbas etmek için hukuk devletini tahrip eden bir hükümeti savunmak için bin bir dereden su getiren kimseler olduğunu biliyoruz. Şimdi bunlardan…birinin Hizmet Hareketi’ni suçlamak için yalan uydurmaktan da hicap duymadığı anlaşılıyor.”
Bu kadar itham karşısında herhalde benim iki çift laf daha etme hakkım vardır. Birincisini aslında kullandım. 25 Kasım’da yayımlanan yazımda aynı toplantıda bir hanımefendinin Hizmet dershanelerinin sağladığı avantajlar üzerine beklenti ve hayal kırıklığını yazdım. Toplantıdaki aydınlar ilk yazıdaki o tek cümleyi duymamış, duymazlıktan gelmiş veya unutmuş olabilirler ve bu durum belki de anlayışla karşılanabilir. Ama söz konusu hanımefendinin, hem de iki kez tekrarladığı, farklı bir konu konuşulurken araya girerek yaptığı, her biri çok sayıda cümleden oluşan ‘şikayetnamesinin’ unutulması herhalde pek mümkün olmamalı. Nitekim bu konuşmanın hatırlandığını anlıyoruz… Ortada bir tekzip yok. Sadece şaşırtıcı olmayan bir biçimde Türköne’den gelen bir söz manipülasyonu gayreti var. Meğerse söz konusu hanımefendi oğlunun bazı avantajlardan mahrum olacağı endişesi içinde değilmiş. Aksine Hizmet dershanesine gittiği için oğlu adına “hak kaybına uğrama tedirginliği” içindeymiş. Herhalde Türköne sınavda öğrencilere hangi dershaneye gittiklerinin sorulduğuna inanmamızı bekliyor. Ama bunu bir yana bırakıp yine hatırlamaya çalışalım: Hanımefendinin sözlerine hangi Hizmet mensubu nasıl yanıt vermişti acaba?
Gelelim ikinci lafıma. Madem o kadar hafıza darlığı çekiyorlar bir tazeleme yapalım. Lokantanın üst katında U şeklindeki bir masanın sol kanadında ben ortada oturuyorum. Sağımda tanımadığım genç biri ve onun da sağında Şahin Alpay var. Solumda ise Mümtazer Türköne ve Ali Bulaç. U’nun sağ kolunda Hizmet mensupları oturuyor. Henüz toplantıya geçmiş değiliz. Solumdaki kişilerden biri ayakta… Birden salona bir Hizmet mensubu daha giriyor. Geç kaldığı için hızlı adımlarla masanın sağ kanadına doğru ilerliyor. Bu ani hareket herkesin dikkatine çektiği için topluca ona bakıyoruz. Masanın ucuna geliyor ve henüz oturmamışken yanımda ayakta duran kişi malum soruyu soruyor ve o yeni gelen de ayakta malum cevabı veriyor: ”Bizde değişen bir şey yok… Bir ay içinde netice alırız.” Olay böyle oldu… İsteyenler unutmayı sürdürebilir.
Vakıf Başkanı Mustafa Yeşil benim için “mahkemede şahide ihtiyacı olacak. Bulursa tabii…” demiş. Toplantıya katılanlar arasında bulamazsam hiç şaşırmam doğrusu. Ama ilginç bir tesadüf olarak toplantının hemen bir gün sonrasında bu olayı bir arkadaşıma anlatmıştım. Mahkemede şahitliği geçerli olur mu bilmem, ama gerçeği arayanlar için makbul bir şahit olacağından kimse kuşku duymasın derim…
Not: Mehmet Metiner beni doğru olduğuna inandığım şeyleri söylediğim için kınamış. İşgal ettiğim makama göre konuşmalıymışım. Belki de yeni Türkiye’de insanlar makama göre doğruları eğip bükmek istemeyebilirler. Metiner tedbirini alsın derim…
AKŞAM GAZETESİ
YAZIYA YORUM KAT