Hadisler Resulullah ve Sahabeler Tarafından Niçin Yazılmadı? -1-
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’a hamd, resulüne selam olsun. Bu yazımızda hadis konusunu işlemeye devam edeceğiz. Rabbimizden bize yardım etmesini niyaz ediyoruz.
Hadis konusu ile ilgili ilk yazımızda, hadisin Resulullah (a.s.) ve sahabe dönemlerinde istisnalar dışında yazılmadığını ve genel yazıma ancak Emevi halifelerinden Ömer b. Abdülaziz döneminde (H.99-101) başlandığını belirtmiştik. Şimdi başka bazı sorularla konuyu açmaya devam edelim.
Hadislerin yazılmaması değersiz oldukları anlamına mı geliyor?
Yüce Allah, resule itaatin kendisine itaat olacağını açık bir şekilde ifade buyurmuş ve resulün sözünün/ beyanının önemsenmesini emretmiştir: “Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.”1 “Peygamberin size yaptığı çağrıyı, birbirinize yaptığınız çağrı gibi değerlendirmeyin!”2 “Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.”3 Ayrıca Hz. Peygamber de uyarı ve nasihatlerinin başkalarına ulaştırılmasını teşvik etmiştir: “Burada bulunan, burada bulunmayana tebliğ etsin: olabilir ki; kendisine tebliğ olunan, onu işitenden daha anlayışlıdır”4
Bu nedenle, yüce Allah Resulünü önemsemeyi emreder ve peygamber de buna teşvik ederken, resulullah’ın sözlerinin değersiz olması ve Müslümanların nebi (a.s.)’ın sözlerini önemsememeleri mümkün değildir.
Nitekim kendilerine gelen ve doğruluğu konusunda makul bir kanaate sahip oldukları hadislerle amel etmekte, başta Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Osman olmak üzere hiç kimse tereddüt etmemiştir.5 Hatta Hz. Ömer’in hadisle bilgilenmeden “gurre” konusunda “Eğer bunu işitmemiş olsaydım, neredeyse kendi re’yimle hüküm verecektim” diyerek hayıflandığı nakledilir.6 Sahabelerinde herhangi bir sorunla karşılaştıklarında, Hz. Peygamberin konuyla ilgili beyan ve pratiklerinden haberdar olabilecekleri şahsiyetlere başvurduğu ve hatta hadis toplayıcılığını kendine iş edinenlerin bunun için başka şehirlere bile gittikleri birçok rivayette açıkça ortaya konulmaktadır.7 Zaten yüce Allah ; “Allah ve Elçisi bir konuda hüküm verdikten sonra artık inanmış bir erkek ve kadının kendileriyle ilgili konularda tercih serbestîsi yoktur; (bu, hakkı kendinde görerek) Allah'a ve Elçisi'ne isyan eden kimse, apaçık bir sapkınlığa düşmüş olur.”8 Diye buyururken özelde sahabelerin ve genelde tüm müminlerin başka bir şekilde davranmış olmaları da pek mümkün değildir.
Ayrıca hadislerin yazımı yasaklanırken9, hadislerin sözlü nakline belli ölçüler dahilinde izin verilmesi10, yanı sıra hadislerin yazımına bazı özel durumlarda izin verilmesi11, Hz. Ebu Bekir’in önce bir bölüm hadisi yazıp sonradan onları yakması12, Hz. Ömer’in hadisleri yazıp yazmamayı sahabeler ile istişare etmesi ve en sonunda hadislerin yazılmamasının daha doğru olacağına karar vermesi de13, hadislerin bir değerinin olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. O zaman şu soru akla gelecektir. Hadisler niçin yazılmadı? Zira yüce Allah, ilk indirdiği vahiyde bilginin önemine, bilginin tespiti ve aktarımında kalemin değerine işaret etmiş14 ve daha sonra da “Hokka ile kaleme ve (erbâb-ı kalemin) yazmakta oldukları şeylere yemin olsun ki,”15 diye buyurarak bilginin, kalemin, ilmin kaydının ve dolayısıyla aktarımın değerini tekrar teyit buyurmuştur. Bu mesajla kendisini terbiye ederek hikmetlenen resul(a.s.), inen vahyi en güzel şekliyle yazmak için çok dikkatli davranmıştır. İlk iş olarak vahyi sağlam bir şekilde kaydetmek üzere, kendisine özel vahiy kâtipleri edinmiş ve hayatının sonralarındaki dönemlerinde de bu bilinçle hareket etmiştir. Nitekim resulullah (a.s)’ın kalemin ve yazının değerini ne kadar anladığı ve özümsediği Bedir esirleriyle yaptığı anlaşmadan da rahatlıkla görülebilir. Bilindiği gibi O, Bedir esirlerinden okuma yazma bilenlerle, on çocuğa okuma yazmayı öğretmeleri şartıyla serbest kalma anlaşması yapmış ve bunu gerçekleştireni de serbest bırakmıştır.
Diğer yandan, Allah resulüne itaatin, Allah’a itaat olduğu bildirilir16 sözünün önemsenmesi17, Emirlerine uyulması18 örnekliğinin ciddiye alınmasının Allah’a ve ahrete imanın bir gereği olarak ifade edilirken19 peygamberin sözleri ve tutumlarının yazılışı niçin bizzat Allah resulü tarafından yasaklanmıştır.20 Şüphesiz bunun sebebi resulullaha uyulmasının istenmemesi değildir. Diğer yandan yukarıda değindiğimiz gibi Nebi (a.s.)’ın yazının söz ve örnekliğinin doğru bir şekilde aktarılmasındaki öneminin farkında olmadığı da iddia edilemez. Öyleyse hadislerin yazımına Allah resulü ve Raşit halifeler niçin izin vermediler?
Hadisler niçin yazılmadı?
Bunun birkaç nedeninin olduğunu söyleyebiliriz;
a-) Allah resulü Kur’an’ın yanında, eksiklik ve zaaflarla dolu olacağı açık olan ikinci bir kutsal kaynak oluşturmanın ne kadar büyük bir sorun ve zaaf oluşturacağını çok iyi görmüştü.
Ayrıca Allah resulü kendisinin söz, tutum ve örnekliğinin bütün boyutlarıyla kayıt altına alınmasının imkânsız olduğunu biliyordu. Diğer yandan belli bir oranda kayıt altına alınma imkânı olsa bile, resulullah bu yazılanların içine kesinlikle birçok yanlış bilginin karışacağını da rahatlıkla öngörebiliyordu. Zira nebi (a.s.) farklı düzeylerdeki insanlarla sürekli bir temas içindeydi. Bu ilişkileri sırasında söyledikleri şeyleri ve takındığı tutumu tespit edip aktarmaya çalıştıklarında, anlama, hatırlama ve aktarma düzeylerinin farklılığı doğal olarak yazıya da yansıyacaktı. Bu konuda bırakın resulullahı anlamakta çok zorlanan düşük kültür düzeyindeki bedevi gibi kimseleri, en iyilerinin bile kendisini anlama ve aktarmada birçok sorunla karşılaşacakları açıktır. (Bu zorluk çeşitleri için bkz21)
Burada akla şu soru gelecektir, aynı şey sözlü aktarım için de geçerli değil midir? Resulullah buna niye izin verdi? Müminlerin iyiliği emir ve kötülükten nehiy sırasında nebi (a.s)’ın örnekliğine atıf yapmaları, onun sözünü ve tutumunu delil göstermeye çalışmalarını engellemek mümkün olmadığı gibi, doğru da değildi. Zira resulullahı örnek almayı zaten Allah emrediyordu. Ama Kur’an’ın yanında, içerisinde yanlışların bulunacağı kesin olan ikinci bir kutsal kitap algısına sebep olacak yazılı bir izni ise nebi (a.s.) hiçbir şekilde doğru görmemiş ve böyle bir şeye izin vermeyi Allah’ın rızasına uygun bulmamıştır.22
Zira insanlar, haklı olarak Allah’ın elçisi bize böyle buyurmuşsa, söylenilen şey Kur’an’dan anladıklarımıza ters düşüyorsa bile, biz resulullaha uymak mecburiyetindeyiz diyeceklerdi. Zira peygamber (a.s.) elbette Kur’an’ı en iyi anlayanımız ve Kur’an’a en iyi uyanımızdır diye düşüneceklerdi. Hâlbuki o ikinci kutsal kitap, sayısız insanın anlayış düzeyi farklılığı, yanlış anlama, hatırlama ve aktarma ihtimalleri nedeniyle birçok yanlış rivayeti barındıracaktı. Nitekim bugün en sahih eserlerimizin başındaki Buhari ve Müslim’de bile, Kur’an’ın Tevbe suresi gibi büyük bir suresinin unutturulduğu,23 Hz. Musa’nın Azrail(a.s)’ın gözünü çıkardığı,24 kadınların aşağılık varlıklar olarak gösterildiği,25 nebi(a.s) ağzından kaba dökülen suyun kutsanıp, içilip vücuda sürülen kutsal bir nesne olduğu26, Hz. Peygamberin detaya kadar gaybı bildiğini27 iddia eden kabul edilemez rivayetlerin bulunması da bu durumu net bir şekilde ortaya koyar.
Ayrıca Müslüman görünümdeki bazı münafıkların kasıtlı saptırmalarından kaynaklanan rivayetlerin oluşturacağı büyük yanlışlıkların tehlikesini de buna eklemek gerekir28.
Böyle bir durumda Kur’an’ın önemi ve biricikliği insanların gözünde daha da düşecek ve Kur’an’ı bugün yeterince önemsemeyenlerin düştüğü hatanın çapı çok daha büyüyecekti. Bu günkü hadisler sözlü ve manen nakledilmelerine, resulullah’ın vefatından yüzyıl sonra yazılmasına ve biz ehli sünnet müslümanlarının önemsediği kütüb-i sitte’nin resulullahın vefatından ortalama iki yüz elli yıl sonra29 yazılmasına rağmen ümmetin bu hadisleri ne derece önemsediği ve çoğunlukla Kur’an’ın beyanlarına hâkim kılacak şekilde yorumladığı açıktır.
Bugün durumumuz böyleyken, Hz. Muhammed’in bizzat izin verip, yazdırdığı bir hadis kaynağının, çok daha ciddi bir şekilde kutsanma ve Kur’an’ın fiilen terk edilmesine sebep olma riskini taşıyacağı açıktır. Nitekim bugün ehli hadis çizgisindeki âlimlerin, mevcut hadisleri gereğinden fazla kutsayıp, hadisleri müzakereden uzak tutmaya çalışmaları, hadislerin sahihlik şartlarının içine Kur’an’ı Kerim’e uygun olma kriterini bile, kabul etmeye yanaşmayışları30da bu tehlikenin ciddiyetini apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.
b-) Hadislerin yazılmama sebeplerinden birisi de yazılan hadislerin Kur’an’a karışma tehlikesidir.
Bu konuyla ilgili Prof. Dr. Talat Koçyiğit: “Hadis kitabetinin yasaklanmasında en mühim sebep, hadis sahifeleriyle Kur’an sahifelerinin karışması tehlikesidir. El-Datibu’l Bağdadi, konuyla ilgili olarak sahabe ve tabi’undan gelen kitabetin leh ve aleyhindeki haberleri sıraladıktan sonra, hadis yazmanın yasaklanmasına, Arapların çoğunun fakih olmamalarını, Kur’an ayetleriyle diğer elfazı birbirinden ayırt edememelerini, Kur’ana idhal edilecek her hangi bir lafzı Allah kelamı zannetmek tehlikesine maruz bulunmalarını belli başlı sebepler olarak ileri sürer” der.31 Bizce de bu sebep hadislerin yazılmamasının önemli sebeplerinden biridir.
Sözlerimizin sonu Allah’a hamdtır. İnşallah gelecek yazımızda hadislerin yazılmamasının diğer sebepleri üzerinde durmaya devam edeceğiz.
Dipnotlar:
1- 4/80
2- 24/63
3- 59/7
4- Buhari, Müslim, Ebu Davud, İbn-i Mace. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi,s.23.
5- D.İ.A. C.15, S.31. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, s.25. Prof. Dr. Mustafa Sıbai, İslam Hukukunda Sünnet, s.60.
6- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, s.25.
7- Prof. Dr. Mustafa Sıbai, İslam Hukukunda Sünnet, s.68.
8- 33/36
9- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 267.
10- Buhari, Müslim, Ebu Davud, İbn-i Mace. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, s.23.
11- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s.269-277.
12- İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yay. c. 1, s.44.
13- Prof. Dr. Subhi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, s. 29.
14- 96/1-5
15- 68/1
16- 4/80
17- 24/63
18- 59/7’
19- 33/21
20- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 267- 268.
21- Prof. Dr. Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılıp Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, Otto Yay.
22- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 267-26.
23- Sahih-i Müslim, Cilt.1. S. 580 (Ebu Harb b. Esvet, Ebu Musa el-Eş’ari (r.a)’den). Eser Neşriyat.
24- Müslim. Cilt.2. S. 637.
25- Sahih-i Buhari, Cilt.1. S. 224(Ebu Said el Hudri’den.) D.İ.B. Yay. Müslim, Cilt.1. S.328 (Ebu Zer (r.a.).)
26- Sahih-i Buhari, Cilt.1 S.163 D.İ.B. Yay.
27- Sahih-i Buhari, Cilt. 2, S. 483 (Enes b. Malik (r.a.)’ten.) D.İ.B. Yay.
28- Bilindiği gibi en son inen surelerden biri olan Tevbe suresinin gündeminin büyük bir bölümü bu Münafıklara ayrılmıştır. Bkz.9/43-110.
29- Buhari (ö.256), Müslim (261), İbni Mace (ö. 273), Ebu Davud (ö.275), Tirmizi (279), Nesei (303)
30- Hadis Usulü, Prof. Dr. Ahmet Yücel, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s.171.
31- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s.29-30.
YAZIYA YORUM KAT