Hadi netleştirelim...
Bu kadar da karmakarışık değil durum.
Sakin ve sade bir anlatımla konuşursak meselenin “özü” de iyice anlaşılır.
Ne oluyor Türkiye’de?
Türkiye, rejimini değiştirmeye çalışıyor.
Türkiye’nin rejimi ne?
“Asker, yargıç, bürokrat” üçlüsünün “iktidarı” elinde tuttuğu, bir halk dayanağı olmayan bu iktidarın meşruiyetini Atatürk “tabusuna” dayandırdığı, bu “tabuyu” tartıştırmadığı, halkın dışlandığı bir rejim.
Anayasası da, yasaları da “bu rejimi” korumak ve sürdürmek için oluşturulmuş.
Seçimlerin yapıldığı ama “gizli iktidarın” hiç değişmediği bir sistem bu.
Sivil hükümetlerin, “gizli iktidarın” emir eri haline getirildiği bir düzen.
Halk ancak “emir erinin” kim olduğunu seçebiliyor ama “gerçek” iktidara dokunamıyor.
“Cumhuriyet rejimi” denen rejim bu işte.
İktidar “babadan oğla” geçmiyor ama iktidar hep aynı “kastın” elinde kalıyor.
Düşünün ki bu ülkede “askerlik süresine” bile parlamento karar veremiyor.
Kıbrıs’ta bir sınır kapısının açılıp açılmayacağını ordu belirliyor.
Ülkenin ve zamanın gerçekleri artık bu “rejimin” varlığına izin vermiyor.
On beş milyonluk bir köylü toplumu için oluşturulmuş bir “padişahlık” sistemi, “yetmiş milyonluk bir sanayi” toplumuna yetmediği gibi, “asker, yargıç, bürokrat” üçgeninin yetenekleri de dünyanın “on yedinci ekonomisi” olan “yüzlerce milyar dolarlık” parasal yapıyı yönetmekte çok eksik kalıyor.
Bu rejim değişecek.
Çağın şartları bunu emrediyor.
Rejimini değiştiren her ülkede olduğu gibi toplum ikiye ayrılmış vaziyette.
Rejimi değiştirmek isteyenler ve rejimi muhafaza etmek isteyenler.
CHP, MHP ve medyanın bir bölümü “rejimin sadık muhafızları” olarak kavganın içinde.
Ama çok ciddi bir sorunları var, rejim öylesine çağdışı ve öylesine kirli ki bu rejimi açıkça savunmak onlar için bile mümkün değil.
Kimse bu rejimi övemiyor, zaten bu rejimi övemedikleri, savunamadıkları için sürekli Atatürk’ten söz edip, onun “görüşlerini” savunuyorlar.
Atatürk, kendi yaşadığı dönemin şartları elverdiği için rejimi “kendi diktatörlüğüne” göre şekillendirmiş, demokrasiyi dışlamış.
Şimdi Atatürk’ü savunarak aslında o “eski diktatörlük rejimini” savunmaya çalışıyorlar.
Atatürk’ü “mutlak bir koruma zırhının” içine almak istemelerinin nedeni de bu.
Rejimin değişmesini isteyenlere onun için “Atatürk düşmanı” diyorlar.
Ve, “Atatürk’ün aslında neyi sembolize” ettiğini asla söylemiyorlar.
Genel sözlerle ağızlarında geveledikleri “Atatürk’ün Batı’nın çağdaş değerlerini” sembolize ettiği ama bunu söylediklerinde de duvara tosluyorlar... Çünkü “çağdaş Batı’da” onların Atatürkçülük adı altında savunduğu bizimki gibi bir “rejim” yok.
Onun için “en Atatürkçüler” en “Batı düşmanı” bugün.
Ama bu noktada da bir çıkmazları var.
Hem “çağdaş Batı değerlerinden” dolayı Atatürkçü olduklarını söyleyip, hem de “çağdaş Batı değerlerine karşı olmanın” çelişkisi içinde sıkışıyorlar.
Aptal değiller, sıkıştıklarını fark ediyorlar.
Onun için bütün stratejilerini, “kendi isteklerini” dile getirmek üzerine değil, rejimi değiştirmek isteyenlerin “niteliklerini kötülemek” üzerine kuruyorlar.
Ne istediklerini söylemiyorlar, sadece “rejimi değiştirmek” isteyenlerin “kötü” olduğunu söylüyorlar.
“Bu rejimi değiştirmek isteyenler kötü niyetli, onun için rejimi değiştirmeyelim...” Söylediklerinin temeli bu.
Bugün rejimi değiştirmek isteyen güçlerin siyasetteki en kuvvetli temsilcisi AKP, bu yüzden “rejim yandaşlığı” ile “AKP’nin her yaptığına karşı çıkan” neredeyse hastalıklı bir düşmanlık üst üste düşüyor.
Dikkat ederseniz AKP’nin “hatalarını” eleştirmiyorlar, hiçbir rejim yandaşından “AKP’nin Şemdinli’de yaptıklarının”, “taş atan çocukları hapsetmesinin”, “DPT’nin kapatılmasına karşı çıkmamasının”, AB üyeliğinde ayak sürümesinin, ihale yasasını bir türlü çağdaşlaştırmamasının eleştirisini duymazsınız.
Onlar AKP’nin “hatalarını” değil, “varlığını” eleştirirler.
Bütün değişim düşmanlıklarını da “AKP’nin özündeki kötülüğe” bağlarlar, sanki AKP’den başka bir parti rejimi değiştirmek istese o partiyi destekleyeceklermiş gibi bir sahtekârlığa saparlar.
Mesele AKP meselesi değil, mesele “rejim” meselesi, AKP gider başka parti gelir ama bu rejim kavgası, rejim değişmeden bitmez.
Bugün Türkiye, rejim değiştirmenin mücadelesini yaşıyor.
“Rejim yandaşları” açıkça bu rejimi savunamadıkları için çeşitli “bahaneler” uyduruyorlar.
İşi laf kalabalığına vuran insanlarla karşılaştığınızda iki basit soru sorun.
“Bu rejim devam etsin istiyor musun”, eğer istiyorsan “yerine nasıl bir rejim gelmesini savunuyorsun?”
Bu iki soruyla durum netliğe kavuşur.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT