Ha Myanmar Despot Rejimi, Ha Ashab-ı Uhdud
Yazısında Myanmar hükümeti ve bağlı Budist çetelerin Arakan’daki zulümlerine dikkat çeken Faruk Beşer, yaşananların Ashab-ı Uhdud’u aratmadığın söylüyor.
Faruk Beşer’in konuyla ilgili bugünkü Yeni Şafak gazetesinde (3 Eylül 2017) yayınlanan “Arakan Ve Ashab-I Uhdûd: Müslümanları Hendeklerde Yakanlar” başlıklı yazısı şöyle:
Arakan’la ilgili haberleri her okuyup yanmış cesetlerin resimlerini gördüğümde Ashab-ı Uhdûd aklıma gelir. Burûc/Burçlar Suresi bize böyle bir olay nakleder, belli ki bizim bundan dersler çıkarmamızı öğütler.
Burûc Suresi Mekke’de Müslümanların işkence görmeye başladıkları günlerde, onlara ve benzerlerine bir teselli olarak inmiştir. Adını, ilk ayetinde geçen ve “burçlar” an¬lamına gelen “burûc” kelimesinden alır. Sure hem müminlere, hem de imanından ötürü onlara zulmedenlere dersler içerir. Tarihte olanları anlatarak şimdiki müminlere de sabır ve tahammül öğütlenir.
Bir teselli ve bir bayram hediyesi olarak bu surenin mealini ve kısa açıklamasını yapmayı denedim. (Parantez içindekiler açıklamalardır). Buyurun:
Yemin olsun burçlar¬ içeren semaya,
Ve o vadedilen güne (Kıyamet gününe),
Şahit olana ve şahit olunana…
(‘Şahit olan ve şahit olunanın’ kim olduğu konusunda pek çok tahmini görüşler serdedilmiştir. Bu tahminlerden her biri nakledilen bir delilden ziyade, ‘şahit’ kelimesinin Kur’ân-ı Kerim’deki kullanılışına bakılarak yapılmıştır. Mesela Allah şahittir, kullar ise şahit olunandır denmiş, ya da peygamberler şahit, ümmetler şahit olunandır denmiş veya müminler şahit, inkâr edenler şahit olunandır denmiştir. Muhtemelen bu olayın kahramanları olan o yakılan müminler ve onların yanmasını acımasızca izleyenler de olabilir. Her ne olursa olsun, ayeti kerimenin ayrıca şahitliğin önemine de işaret ettiği açıktır.
Burada ‘yemin olsun ki’ dendikten sonra yeminin cevabı/sonucu zikredilmemiştir. Yani bu sayılanlara yemin olsun ki, o hendek sahiplerinin başına gelenler bütün zalimlerin başına da gelecektir. Allah hiçbir şeyi ihmal etmez).
Kahrolası o hendek kazıcılar,
O çıralı ateşleri yakanlar,
Hani, ateşin başında oturuyor,
Ve müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
Onlara bu ateşle azap etmelerinin tek sebebi vardı; onların Azîz/mutlak galip ve Hamîd/övgüye asıl layık olan Allah’a iman etmiş olmaları.
(Bu eziyete maruz kalan müminlerin kim oldukları ve ne zaman yaşadıkları bilinmiyor. Ama Resulüllah’tan önce yaşadıkları kesindir. Bazı tarihçilere göre bunlar, MS 524 yıllarında Himyer’de/-Yemen’de yaşayan baskıcı Yahudiler tarafından dinlerinden dönmeye zorlanan Hıristiyanlardır. Dinlerinden dönmezlerse onları yakacaklarını söylemişler, buna rağmen onlar dinlerinden dönmemişlerdi. Hatta Müslim’deki bir hadisi şerife göre sırtında bebeği olan bir kadın bir an tereddüt etmiş ve tam dönmek üzere iken yavrusu dile gelip, anneciğim sabret, sen hak yoldasın demişti, bunun üzerine kadın da ateşe girmeyi dinden çıkmaya tercih etmişti. Bu durum ayrıca işaret eder ki, dini baskılarda ruhsatla değil, azimetle amel etmek ve direnmek daha evladır. Bu söylenenlerden birileri bugün kendilerine pay çıkarmasınlar. Çünkü mümin olduğu için cezalandırılmakla, dini kötü emelleri için kullandıkları için cezalandırmak ayrı şeylerdir).
O ki, bütün göklerin ve yerin hükümranıdır. Allah her şeyi görüp gözetmektedir.
(Ayeti kerimede geçen Şehîd ile Şâhid arasındaki fark şudur; şâhid bir şeyi bir defa olsun görendir. Böyle birisi, ben filan olaya şahidim diyebilir. Şehîd ise onu sürekli gören, gözeten ve müşahede edendir. Şehit de, Allah’ın vadettiklerini artık sürekli müşahede edeceği için ona şehîd denmiştir)
Erkek kadın, müminlere eziyet edip de sonra tövbe de etmeyenler için Cehennem azabı vardır, onlar için o yakıcı azap vardır.
İman edenler ve salih amelleri yapanlar için ise, zeminlerinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük zafer budur.
(Ameli salih, ya da salih amel kulun bulunduğu hal ve şartlarda Allah’ın rızası açısından yapması gereken en öncelikli ve O’nun rızasına en uygun olan iştir).
Senin Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.
İlk yaratan da, yaratmayı tekrar edecek olan da odur
O, Ğafûr’dur/günahları çokça bağışlayıp siler, Vedûd’dur/karşılıksız sevendir, sevilendir.
Yüce ve şerefli Arş’ın sahibidir,
O istediğini hemen yapabilendir.
Sana o asker milletlerin haberi geldi, değil mi?
Firavun’un ve Semûd’un.
Ama bu inkâr edenler yalanlamakta hala ısrar ediyorlar,
Oysa Allah onları ötelerden kuşatmış durumdadır.
Evet, bu çok şerefli bir Kur’ân’dır,
Korunmuş bir levhadadır.
(yani Levh-i Mahfuzdadır, değiştirilemez, zamanı geçti denemez).
*
Şimdi soralım, Arakan’a zulmeden Budistlerin Ashab-ı Uhdûd ile ne farkı var?
HABERE YORUM KAT