Güzel örneklikler ve bağlanmanın fıtriliği
Tıpkı yağmur yüklü bulutlar gibi yüklendikleri ilahi mesajları, denizaşırı ülkelerdeki toplumların üzerine rahmet olarak yağdıran Müslüman tüccarların en önemli özelliği, güzel örneklikler sergilemiş olmalarıydı. Savaşsız ve barışçı yöntemlerle İslam’ın Endonezya’ya girmesinde[1] önemli rol oynayan Müslüman tüccar ve denizciler, bir yandan ticaret yapıyor öte yandan tebliğ faaliyetleri yürütüyorlardı. Kendilerine, Allah tarafından en güzel örnek[2] olarak tanıtılan peygamberlerini taklit ederek, ulaşmış oldukları toplumlara kişilik olarak güzel örneklikler göstermek suretiyle halkı etkilemiş ve temsil ettikleri dinin cazibesine ulaştıran yolların banisi olmuşlardı. Halka deklare etmiş oldukları İslami kimliklerini, sergiledikleri kişilikleri ile destekleyen bu tebliğcilerin ahlakının merkezini “ Allah’ın kanunlarına saygı ve yarattıklarına merhamet ”teşkil etmekteydi.
Bu insanlar, İslam’ın öğrenilmesinde ve yayılmasında, üstlendikleri görevleri büyük bir başarı ile yerine getirirlerken; hitabet sanatı, bilgi ve becerilerinin yanı sıra hususen şahsiyetleri ile etkili olmuşlardır. Çünkü sergiledikleri rol model sayesinde bir dinamizm üretmekte idiler ve bu da o toplumun dinamiklerini değiştirmekte, onlara yeni bir bakış açısıyla birlikte yeni bir yaşam biçimi sunmaktaydı. Sonuçta din bir yaşam biçimiydi.
Toplumda itibar sahibi kişilerin sergiledikleri örnekliğin ne derece bir etki alanı yarattığına dikkat çektiğimizde aslında varmak istediğimiz konuya da zemin hazırlamış oluyoruz. Bu tür kişilere verilmiş olan söz konusu itibar, aynı zamanda o kişilere dönük bir özentiyi de beraberinde getirmektedir. Böylece onların yaşantıları, inançları ve kabulleri, hedeflenen kitlede bir karşılık bulabilmektedir. İnsanların kendileri için önemli gördükleri kişilere karşı geliştirdikleri güçlü duygusal bağlar, doğal bir sonuç olarak oluşmaktadır. Sonuçta toplumdaki kimi bireylerde, bu kişilere karşı duyulan saygıyla beraber bir de ‘bağlanma’ duygusu gelişmektedir. Hemen hemen her insan taklide meyilli bir boyuta sahiptir. Bu konuyla ilgili olarak Endülüslü Maliki fakihi ve din bilgini eş-Şatıbi: “İnsanlar arasında saygınlığı bulunan kimselerin davranışlarının örnek alınması insan fıtratına yerleştirilmiş bir sırdır.” der.[3] Şunu unutmamak lazım ki; insanlar, bağlanmış oldukları aidiyetten koparıldığı zaman, mutlaka başka aidiyetler arama girişiminde bulunur. Çünkü insan denen varlık, bağlanma olgusuna dair bir potansiyeli her daim özünde barındırmaktadır. Yeter ki ona, iyi örneklikler sunalım.
Hz. Muhammed (as), adeta bir kelebeğin kanadını severken onu incitme kaygısı taşıyan ince bir ruhun taşıyıcısı olarak, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş ve hem statüsünün yüksekliği hem de saygınlığı dolayısıyla, yüksek oranda bir taklit ortamı doğurmuştur. Sözün yeterli görülmediği bir sosyolojinin gerçekliği içerisinde peygamber, fiillerini konuşturmuştur. Böylece insanlar kendileri için önemli gördükleri Muhammed (as)’a karşı güçlü duygusal bağlar geliştirerek, bağlanmanın fıtriliğinin gerçekleşmesine bir nevi yol açmışlardır.
Toplumdaki karizmatik kişiliklerin yansımaları da aynen böyledir. Toplum, böyle kişilere hayranlık duyarak onlara benzemeye çalışır. Davranış kalıplarını benimser ve içselleştirir. Tarihteki örnek kişiliklerle özdeşleşmeye çalışanlar, bu saiklerle motive olurlar. Örneğin Mus’ab b. Umeyr, itibarlı bir aileden gelmiş olmakla birlikte etkileyici kişiliği, hitabeti ve bilgisi sayesinde yaşantı ve kabullerini topluma kabul ettirmede güçlük yaşamamış bir figür ve öğretmen olagelmiştir. Yakışıklı olmak amili tebliğci kişiliğin ön şartı olmasa da bağlanma ve taklidin gerçekleşmesi, beklenen ilgi ve saygının oluşabilmesi adına tebliğcinin uyandırdığı itibar ve saygı mefhumu, toplumda önemli bir yer tutmaya devam etmektedir.
Güzel davranışları ruhlarımıza misafir etmek suretiyle, kendileriyle ilişki kurduğumuz insanların yüreklerinde bir sıcaklık oluşturmak, insanlık tarihi boyunca deneyimlenmiş bir sonuç olarak karşımızda duracaktır. Sonuç olarak, herkes her dili konuşup anlamayabilir fakat herkesin bildiği bir dil vardır ki; o da ‘hal dili ’dir.
YAZIYA YORUM KAT