Güzel Günler Göreceğiz
Güzel Günler Göremeden Göçüp Giden Şair
Nazım Hikmet RAN'a ait bir şiirin ismi böyle. Düşünce yapısı ve hayatı ile şiirinden anladığımız kadarıyla Şair, bu güzel günleri komünizmin tüm dünyaya hakim olmasıyla dünyada göreceğimizi umuyormuş ama, komünizmin hakim olduğu Rusya'da göremediğini biliyoruz.
Şair, Türkiye sınırları içinde yaşayan insanlara güzel günler vaat eden ve zorla güzel günler yaşatmaya kalkışan, ulusçu Kemalist rejimin hakim olduğu Türkiye'de güzel günler göremediği gibi; güzel günler göreceğini umduğu için hicret ettiği komünist Sovyet Sosyalist rejiminin idaresi altında yaşarken de, bir güzel gün göremeden göçtü gitti bu fani dünyadan.
İdeolojisinin gereği ahirete inanmadığından dolayı, ahirette güzel günler görme beklentisi ve çabası olmadığından, ahirette de güzel günler göremeyeceği çok açık.
Hülasa, yoldaşlarına güzel günler muştulayan şair, ne dünyada nede ahirette yanına bile yanaşamadı ve yanaşamayacak hep görmeyi umduğu bu güzel günlerin.
Dünyada Güzel Günler Görme Beklentisi Boş Bir Ütopyadır
Zaten bu dünyada hiç kimse, bu şiirde ifade edilmeye çalışılan güzel günleri göremedi ve göremez de. Çünkü hem dünya hayatının tabiatı buna uygun değil, hem de insan fıtratı bu dünyadaki geçici güzelliklerle tatmin olmaya uygun değil.
Her şeyden önce, dünya hayatının en fazla 70-80 yıl süren geçici bir hayat olduğu gerçeği, insanın aradığı daimi güzel günler beklentisine cevap veremiyor. Farzı muhal, bir insanın doğumundan ölümüne değin hep arzuladığı şartlarda mükemmel yaşadığını varsaysak bile, bir gün öleceğinin bilincinde olan insanın, gerçek manada mutlu ve huzurlu olabilmesi mümkün mü bu dünyada?
Bilinçsiz hayvanlar, bir gün kesileceklerinin idrakinde olmadıklarından, bahar ve yaz aylarında bol ot ve meralarda güzel günler yaşayabilirler elbet. Peki, aynı şey insanlar için düşünebilir miyiz?
Hani çocukluğumuzda okuduğumuz bir masal vardı ya, bir cadının kesip yemek için hapsedip en güzel yemeklerle beslediği iki kardeşe dair. Bu iki kardeş en güzel şartlarda yaşasalar bile, bir gün kesilip yeneceklerinin bilincinde oldukları sürece, o güzel günler onlar için ne anlam ifade edebilir ki?
İkinci hususta, dünyada ki mevcut şartların, ne kadar olumlu olurlarsa olsunlar, insanın beklediği tatmine ulaştırmaya uygun olmamasıdır. İnsan çok arzuladığı bir yemeği yerken kısmi bir tatmine ulaşır; lakin karnı doyunca bu tatmin kaybolmaya, biraz fazla kaçırırsa olumsuz duygular oluşmaya başlar. Ardından gelen şişkinlik, gaz ve nihayetinde tuvalet ihtiyacı, yemekle elde edilen kısmi tatmini tatminsizliğe dönüştürür. Bir de mide ve bağırsak problemleri varsa, yiyeceklerle tatmin arayan insan belasını bulmuş olur.
Kaldı ki dünyada mevcut şartlar, insanların çoğunluğu için genelde olumsuzdur çoğu zaman. Hastalıklar, fakirlik, savaşlar, siyasi ve sosyal şartlar, iklim ve coğrafya şartları vs. insanların arzulamaları bir yana, akıllarına bile getirmek istemedikleri olumsuz şartları dayatır insanlara.
Tüm bu nedenledir ki, insanlar her istediklerine sahip olsalar, arzuladıkları şartlarda ve istedikleri bile yaşasalar bile, yine de yeterli ve sürekli bir tatmine erişemezler dünya hayatından. Nitekim, insanların maddi anlamda neredeyse her arzuladıklarına ulaştıkları batı memleketlerinde tatminsizliğin daha fazla olduğunu, aşırı refahın insanları alkol, uyuşturucu, sapkın fuhuş ve eşcinselliğe sürüklediğini müşahede ediyoruz.
Hülasa, genelde insanların bu dünyada arzuladıkları şeylerin çoğuna ulaşamamaları bir yana, ulaşsalar bile bu şeylerinde insanları kesmediğini, içlerindeki arayışı bitirip tatmin etmediğini, yani güzel günler görmelerine yetmediğini görüyoruz.
İnsanın Bitmeyen Cennet Arayışı
Bunun temel nedeni kanaatimce şudur. Fıtratlarına yerleştirilmiş çok önemli bir unsur olarak, tüm insanlarda sonsuz güzel günler arzusu, en büyük arzudur. İnsan aklı ermeden evvel bilinçsizce, aklı ermeye başladıktan sonra ise bilinçli bir şekilde sonsuz güzel günler arayışıyla geçirir hayatını.
Çocukluk yıllarında az çok tadar güzel günlerin tadından, kıyısından köşesinden de olsa. Lakin kanmaz bu tatlara, hep daha güzelini, daha güzelini arzular ve arar. Çünkü fıtratındaki arayışa cevap veremez bu yaşadığı sınırlı güzellikler. Sanır ki büyüdükçe, yıllar geçtikçe daha güzel günler onu beklemektedir. Oysa, hayatında görebileceği en güzel günleri yaşamaktadır da, farkında bile değildir çocukluk çağlarında, hele bir de şartları uygunsa.
Yani, deniz içindeki balıklar denizin farkında değillerdir özlü deyişinde olduğu gibi, hayatında kayıtlı ve kısıtlıda olsa görebileceği güzel günlerin farkında olmaz çocuklar. Asıl güzel günlerin daha ileride olacağı zannıyla, bu güzel günlerinin kıymetini bilmeden, bir an önce büyüyüp o günlere erişmek arzu ve hırsıyla, dünyada yaşayabileceği en güzel günlerin tadına varamadan yaşayıp heba ederler.
Halbuki durum tam tersidir. Aslında çocukluğunda kısmen tattığı o güzel günler, yaşı ilerledikçe mazide kalmaya, hayatı bir cehenneme dönmeye başlayacaktır. Özetle, eğer dünyada görülebilecek güzel günlerden bahsedilebilirse, bu ancak çocukluk çağlarında kısmen görülebilecek günlerdir.
Büyüdükçe daha güzel günler göreceğini uman insan, çabalayıp durur bu günlere bir an önce ulaşmak için. Bu nedenle, çocukluğunu heba ettiği gibi, gençliğini de heba eder, ileride göreceği güzel günlerin arzu ve umuduyla.
Oysa, çocukluktan sonra görülebilecek sınırlı güzel günler de, gençlik çağlarında söz konusu olabilir ancak. Lakin, daha ileride göreceğini umduğu güzel günlerin arzu ve hırsı, kişiyi gençliğinin güzel günlerini yaşamaktan da mahrum eder.
Orta yaşlara vardığında, artık bu dünyada güzel günlerin mümkün olmadığını; görebileceği kısıtlı güzel günlerin çocukluk ve kısmen gençlik yıllarında görebildiği güzel günler olduğunu anlar insanların çoğu.
Bunun neticesi de, orta yaşlardan itibaren dünyada güzel günler göreceği umudunu tamamen kaybedip, bu kez de çocukluğunda ve gençliğinde görebildiği güzel günlerin arzu ve hüznüyle nostaljiye kapılmaya başlar.
Orta yaşlara gelen insanların çoğu, dünyada güzel günler görmekten umudunu kesip, emekli olduklarında hiç olmazsa sıkıntı ve stresten uzak yaşayarak ölümü bekleme umuduyla, hoşlanmadıkları şartlarda ve işlerde çalışıp çabalamakla heba ederler kalan günlerini. Emekli olduklarında da, eğer dert ve sıkıntıları daha da artmamışsa, ölmeden önce ölmüş olarak ölümü beklemekle heba ederler ahiret imtihanı için verilmiş hayat sermayelerinden kalan kısmını.
İnsanların bir kısmı ise, bir türlü anlayamaz bu dünya da güzel günler görmesinin mümkün olmadığını. Yetmişlik ihtiyar halinde bile, hırsla güzel günlerin peşinde koşturur durur, ancak ölüm meleği gelince farkına varırlar, bir ömür boyu boşa debelenip durduklarının.
İşin gerçeği şudur oysa. İnsan fıtratındaki sonsuz güzel günler arzu ve umudu, ahirette sonsuz cennet hayatının arzulanmasının tecellisidir. Yani insanların sonsuz güzel günler arzu ve beklentisi boş bir beklenti değil, gerçeğin ta kendisidir. Lakin insanlar bu günleri yanlış yer ve zamanlarda, üstelik bir emek ve çaba göstermeden karşılıksız görmek istemektedirler.
İslam Devleti de Dünya Cenneti Değildir
Dünyada cennet beklentisi yanılgısı, İslam adına hareket eden insanların bir kısmında da farklı bir alanda görebilmekteyiz maalesef. Bu insanlar, ahiret için vaat edilmiş güzel günler vaadini, bu dünyada kuracakları bir İslam devletinde görebilecekleri yanılgısına düşmekte, tıpkı şair Nazım Hikmet'in dünyayı cennete çevirecek komünist ülke ütopyası gibi, dünyayı cennete çevirecek İslam ülkesi ütopyasına kapılmaktadırlar.
Oysa İslam devleti kurulması için arzu ve gereli çabayı göstermek, bizlerin bu dünyadaki kulluk sorumluluklarımızın en önemlilerinden olmakla beraber; ahiret kurtuluşumuz için mutlaka ulaşmamız gereken bir hedef olmadığı gibi, kurulacak bir İslam devleti de, elbette bizlere çok güzel kulluk imkanları sağlayacaksa da, asla bir dünya cenneti olmayacak ve güzel günler beklentimizi tatmin edecek değildir. Bu konuda daha önce bu sitede yer alan bazı yazılarımda geniş açıklamalar yaptığım için bu konuyu tekrar açmıyorum.
Bu yanılgıyı, kendilerine vaat edilen ahiret cenneti vaadini, Kudüs merkezli bir Yahudi devleti vaadine çeviren ve hala bu yanılgının peşinde koşan Yahudiler de daha net olarak müşahede etmekteyiz.
Şunu idrak etmeliyiz net olarak. Bu dünyada güzel günler beklentisi yanlış ve boş bir beklentidir. Çünkü bu dünya gerçek güzel günlerin görüleceği ahiret cennetini kazanmak için bir imtihan ve çalışma, sıkıntı ve sabır yeridir. Ekip biçilerek, ebedi geçimlik ürünü hasat edilmeyen çalışılması gererken bir tarla olup, yaz aylarında gidilip hoşça vakit geçirilecek bir tatil cenneti değildir.
Bu gerçeği ıskalayıp, bu dünyada güzel günler peşinde koşanlarsa, bu imtihanı peşinen kaybetmişlerdir. Bu nedenle, dünyada cennet arayışı, hem sonuçsuz, hem de ahiretteki gerçek cennetini kaybettirici ölümcül bir yanılgıdır.
Güzel Günler Çok mu Uzak?
Bu dünyada güzel günler peşinde koşanlara, ahirette (inşallah) göreceğimiz güzel günler çok çok uzak görünüyor ama, bu çok büyük bir yanılgı - gaflet. İnsanların bir kısmının cenneti bekler gibi beklediği emeklilikten çok uzak değil aslında. Ne kaldı ki şunun şurasında o güzel günlere - ahiret cennetine.
16.Nahl Suresi 28'den 32'ye, 23.Mü'minun Suresi 99'dan 105'e ve ilgili diğer ayetlerden anlaşıldığına göre, cennetlik olarak ölen kişinin ölümü esnasında, ölüm meleği cennet müjdesini verdiğine ve ölümle yeniden diriliş arasında her hangi bir zaman dilimi olmadığına göre; her birimizin ölümüne ne kadar süre kaldıysa, o kadar vaktimiz kaldı o güzel günlere.
3 saat, 3 gün, 3 ay, 3 sene, bilemedin 30 sene, haydi olsun 90 sene. Aslında çok yakın değil mi? Velev ki olsa milyon sene, sayılı günler ne kadar uzun olursa, olsun tez geçmez mi?
Çocukluğumuzda, şu anda bulunduğumuz yaşlara ulaşmayı bir hayal olarak gören bizler, şu anda bulunduğumuz yaştan geriye baktığımızda; yaşımız kaç olursa olsun, sanki bir gün yada daha az bir süre yaşamış gibi hissetmiyor muyuz kendimizi?
YAZIYA YORUM KAT