Güvenlik Soruşturması Şartı Neden İptal Edildi?
“Devlet temkinli olmaya mecbur mu?” Bu, ne kadar abes bir soru değil mi? Bırakın bir devleti basit bir şirket, orta ölçekte bir imalathane dahi ticari veya sınai sırları için temkinli davranır, gücü imkânı elverdiğince güvenlik tedbirini devreye sokar. Mesele devletin beka sorununu hafife alması, yolgeçen hanına dönmesi, içeriden veya dışarıdan bir dizi operasyona açık tutulup tutulmaması değil bu süreci hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı olarak işletmesinde düğümlenmektedir. Yani devletin önceliği hukukun üstünlüğünü zedelemeden ve özgürlükleri ipotek altına almaya teşebbüs etmeden güvenlik politikalarını kurup icra etmektir.
Gerek 15 Temmuz’u hazırlayan süreç gerekse Suriye, Irak, Akdeniz bölgelerinde elan karşı karşıya olduğumuz tehditler doğal olarak savunma refleksini kuvvetlendirip öne çıkarmakta. Lakin bu süreçte devlet merkezli ölçüsüz ve hamasi vurgular temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü iddiasını epeyce gölgelemekte hatta neredeyse basit bir ayrıntı muamelesi yapmaya iteklemekte.
Oysa içeriden veya dışarıdan ülke ve topluma yönelecek tehditleri savuşturmanın, bu tür tehditler karşısında devleti güçlü kılmanın yolu yöntemi ahlaki ve hukuki üstünlüğü merkeze alan siyasette sebat etmektir. Birey ve toplum devletten sonra değil önce gelir, hukukun üstünlüğü de her ne olursa olsun devletin güvenlik politikalarına tercih edilir, edilmelidir.
Anayasa Mahkemesi Güvenlik Sorunu mu?
Anayasa Mahkemesi’nin tıpkı Milli Güvenlik Kurulu gibi 27 Mayıs askeri darbesinin ürünü olduğunu, Türkiye’yi siyasi partiler mezarlığına dönüştürmek başta olmak üzere pek çok kötü sicille maruf olduğunu biliyoruz. Detaylara girmeye şimdilik gerek yok. Fakat 12 Eylül 2010 referandumuyla Anayasa Mahkemesi’nin epeyce revize olduğunu, gerek üye seçimiyle gerekse karar alma süreciyle alakalı çizilen kanuni çerçevenin ciddi bir kazanım olduğunu ifade edebiliriz. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu süreçte, bürokratik oligarşinin kirli icraatlarını maskeleme üssü olmaktan çıkarıldı.
Anayasa Mahkemesi (AYM) bu hafta aldığı bir kararla 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, 1 Şubat 2018 tarihli düzenlemeyle getirilen “kamu hizmeti ve görevine atanacaklar hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması şartı”nı iptal etti. AYM, memuriyete girişte aranan “güvenlik soruşturması” şartını “kişisel verilerin ve özel hayatın gizliliğinin korunmasının anayasal teminat altında olduğu”na atıfla iptal etti. Kararın gerekçesi oldukça önemli, çünkü temel hak ve ilkelere güçlü vurguları ihtiva ediyor. Güvenlik soruşturması yapılmasın, böyle bir soruşturmaya gerek yoktur denilmiyor. Aksine güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının ancak temel hak ve özgürlükleri sakatlamayacak kanuni bir düzenleme yapıldıktan sonra hayata geçirilebileceğine hükmediyor.
İptal edilen düzenlemede güvenlik soruşturmasının kimler tarafından ve ne şekilde yapılacağı belirsiz mesela. Kişiler hakkında elde edilen bilgilerin nerede muhafaza edileceği ve elde edilen bilgilerden hangilerinin kullanılabileceğine dair hiçbir kanuni düzenleme olmadığı da bozma gerekçelerinden birisi. Kanunsuz düzenleme olamayacağı gibi keyfi değerlendirmelere ve istismara açık bir düzenlemelere de müsaade etmedi AYM.
Anayasa Mahkemesi özetle, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamaya matuf kanunsuz düzenlemeler yapmaya da kanunun vermediği yetkiyle toplanan bilgilerin kişinin aleyhine kullanılmasına da set çekti. Yeni Türkiye derken hukukun üstünlüğüne vurgu yapılmıyor muydu? Bürokratik oligarşiye karşı mücadele ederken keyfi ve kanunsuz düzenlemelere karşı mücadele verilmiyor muydu? Evet, ama bütün bu iddialar ve yaşanan onca sıkıntılar unutulmuş sanki.
Mahkemeleri Fonksiyonlarına Göre Kodlamak
657 Sayılı Kanunun 48. Maddesine eklenen düzenleme güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını nasıl yapıyor? Bilmeyenler için hatırlatalım: 1 Şubat 2018’den bu yana memur alımlarında “sadece mahkeme kararlarına dayalı bilgiler değil istihbarat birimlerinin tuttuğu ve çoğu aile üyeleriyle ilgili sicil fişleri kayıtları” güvenlik soruşturmalarının esasını teşkil ediyor. Mahkeme kararı yok, atılı suçlardan beraat da etmiş olabilir ancak kendisi ve ailesi hakkında bürokratik oligarşinin yıllardır yapageldiği gibi istihbarat sicil fişi tutulmuşsa istediği kadar üstün vasıflara sahip olsun o kişiye devlet kapısı ebediyen kapatılıyor. Garip ancak Anayasa Mahkemesi “kamu görevine atanacak kişilerin kimlik ve sağlık bilgilerinin, görüntü ve ses kayıtlarının, hobi ve tercihlerinin de kişisel veri” niteliğinde olduğuna bir kez daha dikkat çekiyor. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması denilen trajik hikâyenin ne denli kuralsız, hikmetsiz ve de hukuksuz işlediğini vurgulamak için daha fazla söz hacet yok aslında.
Güvenlik soruşturması kararını iptal eden Anayasa Mahkemesi bu kararı alırken sadece bir üye karşı oy kullandı. Peki, bu durum siyaset ve medya tarafından nasıl karşılandı? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu uzun uzun uzun 15 Temmuz’da ne gibi musibetlerle boğuştuğumuzu anlattıktan sonra şöyle bir değerlendirme yaptı: “Herkes devletin içine girmek zorunda mı?... Bir terör eylemiyle karşı karşıya kalmış, devlet temkinli olmayacak mı? Her şeye Anayasa Mahkemesinin gözüyle bakıyor değilim, kimse kusura bakmasın. Belki onlar 15 Temmuz'u unutmuş, Türkiye'yi başka bir noktaya götürmek istiyor olabilirler. Ama biz 15 Temmuz'u unutmadık.” Şerh etmeye veya analiz etmeye gerek yok ama mealen şunlar çıkıyor ortaya: Memur olmak dışındaki tercihleri değerlendirsinler, beraat etmiş olsa bile devlet kabul etmek zorunda değil, idare mahkeme gibi düşünmek zorunda değil, AYM üyeleri Türkiye’yi başka yerlere götürmek istiyor olabilir … Aslında bu tür cümleler çok tehlikeli imalar içeriyor, son derece riskli rotalar öneriyor. Böyleyse Anayasa Mahkemesi de Yargıtay da Danıştay da neden açık tutuluyor ki; kapatılsın gitsin.
Medyada ise neredeyse bütün ölçüler bozulmuş, adalet ve merhamet duyguları bozguna uğramış adeta. Güvenlik soruşturmasının iptali için verilen haberlerin ortak giriş cümlesi “PKK destekçisi akademisyenleri aklayan Anayasa Mahkemesi” diye başlıyor ve “AYM yine teröristleri sevindiren bir karara imza attı” diye devam ediyordu. Haber adı altında verilen aşırı ve hedef gösterici yorumlara bakılırsa “Anayasa Mahkemesi FETÖ’cü ve PKK’lı teröristlere memuriyet yolunu açıyor”du. Bu manşetlere bakacak olursak güvenlik soruşturmasını iptal ettirmek için FETÖ’nün kurduğu tuzak AYM eliyle işlevsel kılınmış oluyordu. Daha da ileri gidenler “AYM neden kamu güvenliğini önceleyen karar almadı?” diye atarlanıyordu. Bununla yetinmeyenlerse AYM’yi “FETÖ ilişkisi ve irtibatı olanlar kavramını açığa düşürme” skandalına imza atmakla suçluyordu. Oysa Meclis sakin bir biçimde temel hak ve özgürlüklere hiç gölge düşürmeden güvenlik soruşturmasının nasıl ve kimler tarafından yapılacağına dair kapsamlı ve kalıcı bir karar alabilir. Nihayet memuriyet atamalarında keyfiliğin önünü tümden açan “mülakat” isimli garabetin de kaldırılacağı günler yakındır diye temenni edelim.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT