"Güvenli Demokratikleşme"
Kemal Öztürk, Yeni Şafak'ta kaleme aldığı bugünkü yazısında güvenlikle özgürlük arasındaki bağlantıyı ele alıyor. Türkiye'deki demokrasinin kendisine has yapısı içerisinde düzenlenmesi gerektiğini vurguluyor.
Kemal Öztürk - Güvenli Demokratikleşme / Yeni Şafak
Güvenlik-özgürlük paradoksunu tartışmamız gerekiyor yeniden. Eski ve sıkıntılı bir tartışma, lâkin ne dünya için, ne bizim ülke için bitmiş bir tartışma.
Hatırlayınız, 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika, terör saldırılarından sonra İngiltere, ırkçı saldırılarından sonra Almanya, metroya sinir gazı saldırılarından sonra Japonya, Paris'in arka sokaklarının ateşe verilmesinden sonra Fransa kamuoyu bu tartışmaya yeniden dönmüştü. Bizim memleketin güvenlik sorunu hiç bitmediği için, aslında hep tartışma hâlimiz devam ediyor, yeni değil yani. Komşularımız Hollanda, Norveç olmadığına göre, öyle kısa sürede tartışmanın bitmesini de beklemesin kimse.
Ülkeye özel demokrasi konseptleri olur mu?
Uzun yıllar İngiltere'de yaşamış bir arkadaşım, Türkiye'ye geldiğinde, kaldırımların darlığından tutun seçim kampanyalarına, parlamenter sistemden tutun cafe lattenin tadına kadar, her şeyi geldiği yerle kıyaslıyor ve eleştiriyordu. Ben de hep şunu söylüyorum, biz Asyalıyız, Doğuluyuz, Müslümanız, komşumuz Suriye, Irak ve İran. Biz komşu ülkeye Manş Tünel'i yapsak, ucu Fransa sahillerine değil, IŞİD karargâhına çıkar. Yani biz farklı bir ülkeyiz, bizim şartlarımız ve coğrafyamız başka.
Dünyadan izole hâlde yaşaayan, enerji ve su yollarından uzak ülkelerde, meselâ ABD, Avustralya, Kanada, İngiltere, Norveç sosyal yaşamıyla bizimkini kıyaslayamayız. O ülkelerin demokrasi uygulamaları, demokrasi standardı ve konseptiyle bizim gibi ateşin ortasında yaşayan ülkelerin demokrasileri karşılaştırılamaz. Buradan demokrasi istemiyoruz anlamı çıkarmak isteyenler olabilir, kimsenin horozdan yumurta çıkarma çabalarına karışmayız.
Türkiye kendine özgü bir demokratikleşme modeli geliştirmek zorunda. Zaten Başbakan Davutoğlu, IŞİD ve PKK saldırılarından sonra güvenlik ve demokrasiyi aynı anda yürüteceklerini söyledi.
Medya ve kamusal alanda çok dikkatli, aynı zamanda kararlı bir şekilde düzenlenmelerin yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Medya: Haber özgür, yorum dikkatli olmak zorunda
Bir arkadaşım eskiden Gırgır okuyucusu olduğumu bildiği için, neden şimdi mizah yayınlarını takip etmediğimi sordu. Seviye sorunu demiştim. Geçenlerde ne kadar mizah dergisi varsa hepsini aldım, bir duruma bakayım dedim. İstisnasız hepsinin kapağında Erdoğan ya da Davutoğlu var, hepsi de deniz seviyesinin altında, hakaret içeriyor.
Mizah dergilerinin yanında, bugün “Medya özgür değil.” diye sürekli manşet atan medyanın son bir yılki yayınlarına bir bakın. İddia ediyorum, bu yayınlar ABD ve İngiltere'de olsaydı, bu gazetelerin sorumluları iftira, hakaret, terörü övme, ırkçılığı yüceltme ve asılsız haber yapma konularında defalarca mahkûm olurlardı. Orası öyle her aklına gelen hakareti ettiğin, yalan haberi yayınladığın yerler değil. Şaşırtıcı ama son basın yasasını AK Parti hükûmeti çıkarmıştı ve bugün kendilerine hakaret, iftira, yalan haberle saldıran medya, o basın kanunu sayesinde bu denli hukuk tanımaz hâle geldi.
20 yıldır geçimini kalemiyle ve düşünceleriyle sağlayan biri olarak, “basına sansür” istedi diyenlere aldırmadan şunu söylüyorum: Bu ülkede yalan, iftira, hakaret, terörü meşrulaştırma haberlerine sıkı denetim getirilmeden medya asla seviye kazanamaz. Bizim mahalle ya da öteki mahalle ayrımı yapmadan söylüyorum, demokrasiye katkı sağlayacak olan özgür basın, ancak özgürlüğü istismar edenlerin, tehdit ve hakaret aracı olarak kullananların ayıklanmasıyla mümkün olabilir. Özetle, basın ve fikir özgürlüğünü geliştirelim, hakaret, iftira, yalan haber ve terörle ilişkiyi daraltalım. Bunu illa kanun çıkartarak yapmak zorunda değiliz. Meselâ medya sektörünün kendi içinde oluşturacağı bir iç denetim platformunun bunu yapması bile mümkündür. Medyanın şu hâliyle, kimsenin buna yanaşacağını zannetmiyorum tabî.
Kamusal alan güvenliği olsun, protesto özgürlüğü arttırılsın
'ABD ve İngiltere'de her istediğin yerde, her istediğin şekilde gösteri yapabilirsin.' diyenlerin bunu denemelerini çok isterdim. Ancak güvenlik kuvvetlerinin belirlediği alanlarda, çizgiyi aşmadan istediğiniz kadar protesto yapabilirsiniz orada. Şimdi Türkiye'de elinde otomatik tüfekler, hatta roket atarlarla sokaklarda gösteri yapanlara bakın. Yeni güvenlik yasasına rağmen bunları yaşadık mı son günlerde? Evet yaşadık.
Bu ülkede her insanın fikirlerini, düşüncelerini özgürce söylemesinden, yazmasından ve dillendirmesinden yanayım. Kamusal alanda bir başkasının hakkını ihlâl etmedikçe, zarar vermedikçe, bu özgürlüğün genişletilmesini de savunuyorum. Şiddeti övmek, terörü meşrulaştırmak, nefreti yaymak olmadıkça kamusal alan herkes için özgür olmalıdır.
Güvenli Demokratikleşme ihtiyacı
Demokrasimizi zedeleyen terör eylemlerine, ihanete, yalan ve iftiraya cüret eden herkesten hesap sorulması bir ihtiyaçtır. Bu, demokrasimize olan inancı ve güveni güçlendirir. Yapanın yanında kâr kaldığı bir hukuk ortamı kaosu artırır, fikirlerin gelişmesini engeller. Demokratikleşme ve reform çalışmalarını sonuna kadar savunmalıyız. Özgürlük ortamları, şeffaflık ve demokrasi terörün en büyük düşmanıdır. Denetim ve adalet sistemi hakkaniyetle işlediği sürece hiçbir şeyden korkmayız.
Güvenli demokratikleşme bu yüzden lazım.
HABERE YORUM KAT