1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Günümüzün modern kitle imha silahı olarak "Teknoloji"
Günümüzün modern kitle imha silahı olarak "Teknoloji"

Günümüzün modern kitle imha silahı olarak "Teknoloji"

Ersin Çelik, Lübnan'da meydana gelen çağrı cihazlarının patlatılması sonrası, günümüzde teknolojinin bir silah olarak nasıl kullanıldığını ve bu patlamalar aracılığıyla verilmek istenen mesajın önemine vurgu yapıyor.

19 Eylül 2024 Perşembe 15:00A+A-

Ersin Çelik/Yeni Şafak

Bombalar cebimizde: Dize gelecek miyiz?

Lübnan’daki çağrı cihazı patlamaları için “siber saldırı” diyemeyiz. İsrail’in akıl almaz yöntemi üzerine türlü türlü dehşet senaryoları yazılacaktır elbette. Dünden beri Amerikan medyasında çıkan haberler ile sosyal medyaya yansıyan uzman görüşleri, iddialar ve tahminlere bakılırsa; Hizbullah mensuplarının üzerlerindeki çağrı cihazlarının patlatılmasının şoke edici dalgası tam da İsrail’in istediği şekilde tüm dünyaya yayılıyor.

Hedef, Gazzelilerin 12 aydır maruz kaldığı soykırımda olduğu gibi sadece Hizbullah değildi. İsrail, her saldırısında bir eşik daha aşıyor. 7 Ekim sonrasında dokunulmazlığını kabul ettirmişti, öyle görünüyor ki şimdi de sorgulanamazlık zırhına kuşanıyor. Sık sık vurguluyorum, İsrail, sosyal medya platformlarını ve yapay zeka araçlarını çok güçlü bir silahtan maksimum verim alır gibi kullanıyor.

***

Devletlerin, terör saldırıları sonrasında yaptıkları her türlü karartmanın tek amacı oluşacak kaosun önüne geçmek ve örgütlerin propaganda etkisini kırmaktır. Çünkü terör örgütleri eylemleriyle toplumları psikolojik olarak çökertmek ve devlet otoritelerini sarsarak güven eksikliği oluşturmak isterler. Buna da “baş eğdirme” deniliyor. Saldırı sonralarında yayınlanan kanlı görüntüler de tam olarak bu amaca hizmet eder. Türkiye’de, özellikle de 2015 yılında PKK ile DEAŞ’ın neredeyse nöbetleşerek yaptıkları kanlı eylemler, halkta ve kamuoyunda etkisini göstermişti. Hatırlayalım, 15 Temmuz akşamı darbeciler köprüleri ele geçirirken, sosyal medyada da askerlerin DEAŞ saldırılarına karşı önlem aldıkları bilgisi dolaşıma sokulmuştu. Bu yanıltıcı ve “ikna edici” terör destekli manipülasyonun önüne ise Yeni Şafak’ın saat 22.37’de FETÖ’nün darbe girişiminde bulunduğunu duyurması geçmişti.

***

İsrail’in, 3 binden fazla Hizbullah mensubunun kullandığı çağrı cihazlarına yerleştirdiği bombaları eş zamanlı patlatmasına dönersek, bu da üst düzey bir terör saldırısıydı. Asimetrik olması ve benzersizliği bir yana İsrail, Hamas lideri İsmail Heniyye’yi Tahran’daki en korunaklı binada katletmesinin üzerine Lübnan’daki çağrı cihazı saldırısıyla dünyaya her türlü öldürme yöntemiyle nizam verme aşamasına geçti. Cihazların içlerine 30 ila 60 gramlık patlayıcılar yerleştirilmesi ve bunların "fabrika teslimi" güvencesiyle kullanılması hem Hizbullah hem de hamisi İran’ın güvenlik zafiyeti elbette. Ancak cihazlara ağ anahtarlarının da takılması ve bombaların, liderlikten geliyormuş gibi gönderilen mesajlar okunurken yüzlere patlamasını bilim-kurgu soslu Amerikan filmlerinde izleyebilirdik. Anında haberdar olduğumuz Lübnan'daki eş zamanlı ve çoklu saldırılar film değil, senaryo değil ve kurgu hiç değil. Ben yazıyı gönderirkeni Hizbullah mensuplarının kullandığı telsizlerin de infilak ettirilmesi İsrail’in gövde gösterisine başladığını gösteriyor. Sırada neler var? Tabletler, diz üstü ve masa üstü bilgisayarlar mı?

***

Tıpkı Amerika’nın 1945’te Japonya’ya üç gün arayla atom bombası atması gibi... Amerika önce, İkinci Dünya Savaşı devam ederken, New Mexico çölünde ‘Trinity’ adlı cihazı patlatarak ilk başarılı atom bombası denemesini gerçekleştirmiş, 20 gün sonra da (6 Ağustos 1945 Pazartesi) altmış dört kilogram uranyum-235 içeren Little Boy (Küçük Oğlan) kod adlı atom bombasını Hiroşima şehrinin üzerine bırakarak 140 bin kişinin ölümüne neden olmuştu. ABD, Hiroşima’dan üç gün sonra (9 Ağustos 1945) Japonya’nın bir diğer şehri Nagazaki’ye Fat Man (Şişko Adam) isimli atom bombasını atmıştı. Nagazaki’de de saniyeler içinde 74 bin insan ölmüş ve şehirdeki binaların üçte biri tamamen yerle bir olmuştu.

Bu iki saldırı, savaşlarda başvurulan ilk ve tek nükleer saldırılar olarak kayıtlara geçti. Dünya bir anda değişti. Savaş halinde olan veya olmayan, taraflı-tarafsız tüm devletler ve de halkları atom bombası ile “dize” getirilmişti. Amerika’nın elindeki ölümcül silahın insanlığın sonunu getirebilecek etkileri de ortaya çıkmıştı. Rusya’nın 1961’de ‘Çar Bombası’ denilen hidrojen bombasını denemesi ise bu sefer Amerika’yı ürkütmüştü. Soğuk Savaş halindeki iki süper devletin, nükleer silahları geliştirme çalışmalarını durdurma kararı vermesi, insanlık için “nükleer silah teknolojisini dizginleme” güvencesiydi.

***
Peki ya günümüzün kitle imha silahı olarak kullanılan teknolojisi nasıl dizginlenecek? Yeni nesil savaş taktikleri eşi benzeri olmayan yöntemlerle ve insanlar üzerinde denenerek geliştiriliyor. İsrail’in, Gazze’de insanları katlederken yapay zekâ teknolojisinden faydalandığını duymayan bilmeyen kalmadı. Siyonizm, Filistin'i silah geliştirme laboratuvarı olarak kullanıyor. Milyarlarca kullanıcısı olan WhatsApp’tan elde edilen bilgiler doğrultusunda birçok Hamaslının yerlerinin tespit edilerek adrese teslim saldırılar yapıldığı geçtiğimiz mayıs ayında yayınlanan raporlarla ortaya çıkmıştı.

Amerika, Hiroşima’ya atom bombası atmadan önce Japonların hayat ve hareket tarzlarını araştırarak onların en çok dışarıda oldukları saati saptamış ve saldırıyı sabah 08:15 olarak kararlaştırmıştı. Yani maksimum etki için günlerce veri toplamışlardı. İsrail ise ‘Lavender’ isimli yazılım üzerinden soykırımı sistematikleştirmek için, sıfır saha çalışmasıyla toplu suikastlar düzenliyor.

***

Dün gün boyu insanlar, -İsrail’in de arzuladığı- büyük tedirginlikle bir sorunun yanıtını aradılar. Ya cep telefonları da çağrı cihazları gibi patlatılırsa? Doğal olarak, yani kaosun gereği her kafadan ses çıkıyor. Bazı uzmanlar, “Mümkün değil, cihazları içlerine yerleştirilen gerçek bombalar patlattı” diyorlar. Bazı uzmanlar ise telefonlardaki bataryaların çeşitli yazılımlarla ısıtılarak patlatılabileceğini iddia ediyorlar. Lityum bataryası alanında uzman olan Dr. Mehmet Nurullah Ateş, internet sitemize verdiği demeçte “Bu imkânsız bir şey değil” diyor.

Öyle ya da böyle, çeşitli müdahalelerle patlatılabilme ihtimali olan ve artık algoritmaların güdümündeki “bombaları” cebimizde taşıyoruz demektir. Dize gelip gelmemek, İsrail’e boyun eğip eğmemek ve gelişen teknolojik araçlara bile isteye teslim olup olmamak ise insanlığın elinde. Cep telefonları, TikTok’ta video izlerken yüzlere patlamayabilir. Ancak aynı cep telefonlarına, binlerce kullanıcıyı tek bir bildirimle bombaların dibine götürme vazifesi yüklenebilir. Bunun farkında mıyız?

HABERE YORUM KAT