“Günümüz Türkiye’sinin Gizli Amentüsü”
Ali Osman Aydın “Günümüz Türkiye’sinin Gizli Amentüsü” olarak nitelediği sapkın medya örgütlenmesinin programcısından izleyicisine değin tüm paydaşlarına ait günahları etraflıca tartışıyor.
HAKSÖZ-HABER
Güya televizyon sahip ve yöneticileri Kültür Bakanı’yla beraber kamuoyu önünde “Etik İlkeler Sözleşmesi”ne imza attılar. Oysa televizyon program ve dizileri gençliği birer zombiye dönüştüren açık öğretim misyonu üstlenmişler. Ne RTÜK ne de Diyanet İşleri Başkanlığı ve Aile Bakanlığı toplumun akıl ve sinir sistemini bozan ekran terörüne karşı adam akıllı bir karşı duruş sergiliyor.
Tecavüz ve cinayet, gasp ve büyücülük başta olmak üzere bütünüyle gayrı meşru yollar üzerinde hayat süren tiplerin ifşaat ve itirafları üzerine yapılan programlarla toplum esaret altına alınıyor. Son skandal tahmin edileceği üzere yine Müge Anlı’nın ATV’de yayınlanan Tatlı Sert programında zuhur etti. Patlamış lağım borusundan beter pislikler Palu Ailesi diye tanıtılan bir grubun saatler ve günler süren itişip kakışmaları, küfür ve hakaretleri üzerinden toplumun üzerine püskürtülüyor. Üstelik programa psikiyatrist Prof. Dr. Arif Verimli’den İlahiyatçı Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu’na değin bir dizi uzman da danışmanlık hizmeti veriyor.
Hükümet ve yargı da olan biteni tribünlerden sadece seyrediyor. Eğer skandal çok çok büyürse göstermelik bir dava açılıyor, ortada kalan çocuk için Çocuk Esirgeme Kurumu devreye giriyor veya Emniyet programı ihbar kabul ederek sağda solda iş makineleriyle ceset aramaya kalkışıyor. Nedense kimse sabah kuşağı olarak anılan saatlerde Müge Anlı ve benzeri programcılar bu topluma karşı suç işlemek, toplumun ahlaki ve akli melekelerini tahrip etmek, aile düzenini hepten çürütüp kokuşturmak üzere mi gerçek veya kurgu sapkın tipleri saatlerce, günlerce, haftalarca inatla kamuoyuna takdim etmek üzere düzenlediği programların nasıl ortadan kaldırılacağını tartışmıyor.
Sorun sanılandan çok daha fazlasıyla endişe verici ve topluma karşı terör kadar etkili bir saldırıyı içeriyor. Yeni Akit Gazetesi yazarı Ali Osman Aydın da “Günümüz Türkiye’sinin Gizli Amentüsü” olarak nitelediği bu sapkın medya örgütlenmesinin programcısından izleyicisine değin tüm paydaşlarına ait günahları etraflıca tartışıyor. İstifade edileceği kanaatiyle ilginize sunuyoruz:
PALU AİLESİ VE KIYAMET KUŞAĞININ GİZLİ AMENTÜSÜ
ALİ OSMAN AYDIN / 08 OCAK 2019 – YENİ AKİT
Şaka değil…
Skandalları dillerde dolaşan Palu ailesi, şu aralar Türkiye’nin en popüler ailesi…
Popülaritelerinin tam da Türkiye’ye özgü, halkın beklentilerini karşılayan nedenleri var.
Ailede 4 tecavüz, 3 cinayet, gasp, organ kaçakçılığı, dolandırıcılık, ensest, büyü, adam kaçırma, entrika, mafya, pedofili, aldatma, aile içi yasak ilişki gibi bir sürü suç mevcut… Bu nedenle günlerdir ülke gündeminden inmiyorlar. Palu ailesi okul veya cami yaptırsalar kimse isimlerini bilmezdi oysa…
****
Çok ilginç bir aile…
Mesela bu kadar büyük suç kapasitelerine rağmen aile, görünümüyle tam bir “Anadolu insanı” fotoğrafı veriyor. Bu sakin ve mütevazi fotoğrafın altında tıpkı David Lynch filmlerindeki gibi görülmedik bir sadizm, akıl almaz bir vahşet, korkunç bir kötülük gizli halbuki. Palu ailesi toplumun bastırdığı, bilinçaltına ittiği kötülüğün, hurafelerin ete kemiğe bürünmüş hali bana kalırsa.
Merakla izlendiğine, ısrarla takip edildiğine göre izleyicinin bu kötülük karnavalında kendine yakın bir şeyler bulduğunu söylemeye gerek var mı?
Zaten dikkatimi çeken noktalardan biri bu: Suçun bu derece ilgi uyandırması…Son haberlere göre Palu ailesi, Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından tedavi görecekmiş. Ya seyirci! Asıl tedaviye ihtiyacı olan Müge Anlı ile Tatlı Sert tarzındaki programları reyting şampiyonu yapanlar değil mi?
İyi şeylere burun kıvırıp, kötü şeylere kulak kabartanlar değil mi? Palu ailesine şöhretini sağlayan bunlar değil mi?
****
Toplumsal düzlemde bakıldığında, Palu’lar marjinal bir aile mi?
Maalesef hayır…
Ödev yapmadığı için çocuğunu döverek öldüren, hayvanların bacaklarını koparıp yakan, komşusunun kapısına satırla, silahla dayanan, bindiği taksinin şoförünü üç kuruş için kafasından vuran insanların yaşadığı bir toplumda Palu ailesinin kirli numaraları hiç de marjinal değil…
Zaten işin en tehlikeli tarafı da, Palu ailesinin korkunç ve trajik hikayesinin marjinal olmaması, olamaması ve zamanla sıradanlaşacak olması…
BU İLKEL YAYINCILIK ANLAYIŞINA NE DİYELİM?
Yahu ATV, Kanal D, Star, TV8, Show TV’nin yöneticileri… Siz daha geçen gün Kültür Bakanının ve medyanın önünde, yayıncılıkla ilgili “Etik İlkeler Sözleşmesine” imza atmamış mıydınız? Bu sözleşmeye göre uymanız gereken bazı etik kuralları yok mu?
Ruh hastası insanları toplum önüne çıkartarak, topluma tanıtarak, vahşi yüzlerini belgeleyerek, kirli çamaşırlarını bir bir sayıp dökerek nasıl bir kamu yararı sağlamış oluyorsunuz açıklar mısınız?
Yahu RTÜK! Palu ailesinin asap bozan hikayelerinin günlerce anlatılmasında bir sakınca görmüyorsun da orada sarf edilen “Cin” kelimesinden mi rahatsız oluyorsun?
En iyisi sen, cini falan bırak da yediden yetmişe milleti hasta eden şu programlara bak RTÜK…
KIYAMET KUŞAĞI HAREKETE GEÇTİ
Çankaya Üniversitesinde öğretim üyesi olan Ceren Damar bir öğrenci tarafından odasında öldürüldü. Hem de kopya çekerken yakalandığı için…
Kimileri, bir kopya için insan öldürülür mü diyerek şaşırdılar.
Halbu ki o cinayet kopya için değil, katilin kolay yoldan menfaat sağlama imkanı engellendiği için işlendi.
Katil bir başka yolu seçecek kadar cesur ve azimli olmadığı ve cesareti, azmi enayilik kabul ettiği için işlendi cinayet…
Şöyle anlatayım.
Bir dizi düşünün.
Misal, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz…
Bu dizide Kahramanın mesleği nedir?
Esnaf, memur ya da mühendis mi?
Hayır kahraman, tıpkı Çukur’dakiler gibi, bir mafya babası…
Güce, servete neyle ulaşıyor peki?
Fikir üreterek ya da emek sarf ederek değil elbette, bir şiddet organizasyonunu yöneterek…
Yani çalışmak yok, uğraşmak yok, hak etmek yok, sıkıntıya girmek yok, sebat etmek yok!
Bunun yerine silah var, kan var, pusu var, gözyaşı var ve karşılığında haksız kazançla elde edilen son derece lüks bir hayat var…
Bu, günümüz Türkiye’sinin gizli amentüsü, yol haritası…
Bu sadece adını ettiğimiz dizide mi böyle, hayır…
Hemen hemen bütün dizilerde zenginlik, saygınlık, başarı hep en kolay yoldan sağlanıyor.
İnsanlar ya çalışmıyor ya da en fazla çalışırmış gibi görünüyor.
Dizilerin bu propagandasıyla büyüyen bir kuşağın mensubu, kopyasını yakalayarak avukat olmasına engel olan bir öğretim üyesini geleceğini karartan biri olarak görmez de ne yapar?
Böyle görür de gereğini yapmaz da ne yapar?
Toplumumuzda mazbut bir şekilde geçimini kazanmak isteyenlere duyulan kızgınlığın, Çiftlik bankları meydana getiren sosyolojinin, hesabı şiddetle ödeme eğiliminin arkasında hep aynı kolaycı eğilim gizli.
“Zombi Yetiştirmenin Püf Noktaları” ve “Kıyamet Projesi Harekete Geçti, Korkmayın Titreyin” adlı yazılarda bu insanları besleyen değerleri ifade etmiştim.
Gençlik gözlerimizin önünde, kötülük okulu gibi program ve dizilerle zombileşiyor. Bir zombi, incir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerle sizi ve ailenizi gözünü kırpmadan öldürebilir ve zerre kadar vicdan azabı da duymaz.
Hiç timsah göz yaşı dökmeyelim…
Bu dizilerde emeği geçenler, bu dizileri yayınlayanlar, eş dost sohbetinde bu dizilerin reklamını yaparak izlenmesini sağlayanlar, bu dizileri yayımlanmasına müsaade edenler, bu dizileri izleyenler ve çocuklarına izletenler eşit biçimde suç ortağıdırlar bana göre.
Kimse kusura bakmasın…
FUTBOLCULARIN BORÇLARINI VATANDAŞ MI ÖDEYECEK?
Ziraat Bankası, Futbol Federasyonuna bağlı kulüplerin borçlarını ödeyip yapılandıracak. Böylelikle kulüpler de, kimisi iki yıl geri ödemesiz, kimisi on yıl vadeli olmak üzere bankaya geri ödeme yapacaklar.
Haksız vergi ve cezalara karşı olmakla birlikte, hangi suretle olursa olsun devletin borçları yapılandırmasına, İmar Barışı gibi uygulamalara, vergi affı gibi düzenlemelere karşıyım…
Sağlıklı işleyen, medeni sistemlerde bunların yeri olmadığına, olmaması gerektiğine inanıyorum. Bir de bu uygulamalar yasalara uygun yaşayan vatandaşların hakkını gasp etmek gibi geliyor bana.
Devletin yaptığı, “yanlışa” sahip çıkmak oluyor... Devletler yanlış işlere değil doğru işlere sahip çıkmalıdırlar. Yanlışa sahip çıkıldığında, yanlışın faturasını devlet ödediğinde, doğru davrananlar kendilerini aptal gibi hissediyorlar.
Şimdi burada ne olacak?
Milyonluk arabalarla gezen futbolcuların, onların şımarık ve kibirli yöneticilerinin, başarısız teknik adamların, futbolun kalitesini sürekli düşüren kulüplerin borçları vatandaşın vergileriyle ödenecek.
Ödeyin tabii…
Şarkıcıların borçları varsa onları da ödeyin…
Dizi sektörünün, oyuncularının borçlarını da yapılandırın, hatta “maddi destek” de verin…
Size en çok zaten bu kesimler lazım…
Sonra da çevreyi koruyacağız diye vatandaşın poşetinden bile para alın…
HABERE YORUM KAT