Günlük meşgaleler arasında incelikleri fark edebilmek...
Gökhan Özcan, farkındalık seviyesi yüksek insanların dikkat etmesi gereken hususlara dikkat çekiyor.
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
İncelikler neden gerekli?
Dünyayı günlük meşgalelerimizi sürdürdüğümüz bir yer, ömür sürdüğümüz devasa bir mekan olarak görüyoruz artık bir çoğumuz. Oysa eskiler dünyayı okunması gereken hikmetlerle dolu bir kitap olarak görürler ve bunu sıkça ifade ederlerdi. Bugünkü insan nazarında dünya yaşadıklarımızı çevreleyen bir fon olmaktan öte bir pek bir anlam taşımıyor. Dünyanın güzelliklerini kendi faydamızdan çıkarak anlamlandırıyor, hayatımızı süsleyen şeyler olarak görüyoruz onları. Eskilerin nazarında dünya; fıtratlarından gelen varlık merakına gayretleri ölçüsünde cevaplar sunan zengin bir hazine, hakikate erişme noktasında her yaşayana sonsuz imkanlar vaat eden bir büyük nimet manası taşıyor ve böyle kıymet buluyor. Bugün insan beş duyunun çizdiği sınırlar içinde edindiği sınırlı birikimle her şeyin adını koyma telaşı içinde. Adını koymaktan maksat, en azından çıkış noktasında o şeyi kendi bildiklerimizle sınırlamak değilse bile, olan tabiatıyla bu...
İdrakimiz ne kadar genişlik kazanabiliyorsa dünyamızın mana yüzölçümü de o kadar aslında. Buna karşılık hayatın sahibi, sonsuz güzellikte, incelikte ve zenginlikte bir sanatkârlıkla inşa etmiş, yaratmış dünyayı. O her ‘ol!’ dediğinde olduğu gibi, kamilen zuhura gelmiş her ‘ol!’ dediği... Madem böyle, insanın dünyayı bilebildiklerinin sınırları içine hapsedip daraltmak yerine, her an o sonsuz genişlik içinde, o sınırı olmayan güzellik ve imkanlar arasında araması gerekmez mi kendi payına düşen hikmeti, anlamı, hakikati? Bunu yapmadığında, alemdeki diğer her şeyden, dolayısıyla da bir cüzü olduğu külli hakikatten ve nihayet kendi cüzi hakikatinden uzağa düşmüş olmuyor mu insan?
“En genel manasıyla, yeryüzündeki her şey, bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek, ilahi iradeye tabi olduğu için bu manada canlı cansız her şey müslimdir. Tüm insanlık gibi, yerçekimi kanunu gereğince yere düşen bir taş, kuşlar ve tarladaki böcekler bile müslimdir; çünkü hepsi yaratıcının iradesine teslim olmuşlardır” diyor merhum Gai Eaton (Sidi Hasan Abdullah Abdulhamid), ‘Tanrı’yı Hatırlamak’ isimli ufuk açıcı kitabında.
İnsan her an birlikte yaşadığı, birlikte nefes alıp verdiği diğer yaratılmışlara, Allah’ın hayatı tezyin ettiği nimet ve hikmetlere olan nazarını yitirirse idrakini de vahim seviyede zayıflatmış oluyor. Kendini, kendiliğini kısır bir gündelik hayat döngüsünün içinde adım adım yitiriyor ve nihayet, akli ve kalbi bakımdan yoksullaştırıcı ve yoksunlaştırıcı bir kör kurgunun esiri haline geliyor. Bu hakikatin kendini aşikar edeceği inceliğin de yitirilişidir aynı zamanda. Hakikatin yolu, bilmesek de seziyoruz ki, insanın adımlarını ancak incelikle atabileceği bir yoldur. İncelmek içinse; alemdeki harikuladeliğin fazlasıyla farkında olabilmek, yaratılıştaki her hikmetin çevremizdeki zuhuratına o farkındalıkla bakabilecek engin ve derin bir nazara sahip olmak lazım olsa gerek! Allah idrakini inceltme gayretindeki her kulunun nazarına dünyayı şereflendiren ayetlerini ikram eder. O kerem sahibidir, sonsuzca cömerttir, verdiğini geri almadığı gibi üstüne nice güzellikler koyar. Hikmetler sofrasına oturana ikramını her daim arttırır, çoğaltır. O hikmetlerden beslenenin gönlü kuş gibi hafifler, bu incelik nazarını yitirmedikçe ondan artık ne bir kötülük, ne bir kabalık, ne bir nobranlık sadır olur.
Gai Eaton’ın aynı kitabından bir başka paragrafla bitirelim: “Yarın semavi bahçeye girmeyi ümit ederken, buradaki yeşil bahçeye hürmette kusur etmeyin. Sebepsiz yere küçük bir ot parçasını dahi koparmayın!
O, istifade etmeniz için Allah’ın topraktan bitirdiği bir ayettir.”
HABERE YORUM KAT