'Güneydoğu'da Hâlâ Başarılı Değiliz'
HDP ve PKK'nın çözüm sürecinde önemli bir fırsatı kaçırdığını söyleyen Abdurrahman Kurt'a göre, AK Parti'nin usûl hataları, esasta yapılan bütün iyiliklerin üstünü örtecek derecede sahaya olumsuz yansıdı.
Sümeyye Ertekin / Al Jazeera
AK Parti eski Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde hemen herkesin tanıdığı bir isim. 7 Haziran seçimleri öncesinde Diyarbakır'dan 6. sıradan aday gösterilince çekildi. Nedenini, 'çözüm sürecinde yer almış biri olarak, HDP'nin barajı aşmama ihtimâli üzerinden meclise girmenin sürece sunacağı katkıyı kısıtlayacağı düşüncesi' olarak açıkladı. Adaylıktan çekildi ancak sahadan çekilmedi. 1 Kasım seçimleri için de Van, Mersin ve İstanbul'da çalışmalara katıldı, adaylarla birlikte AK Parti için oy istedi. AK Parti'nin içinden ancak partiyi de eleştirebilen az sayıdaki insanlardan. Kürt sorununun içinde yaşayan bir isim. Akil İnsanlar Heyeti'nde de yer alan Kurt ile 1 Kasım seçimleri sonrasında Kürt seçmenin siyasi tecihini, çözüm sürecinin seyrini ve bundan sonra nasıl ilerleyebileceğini konuştuk.
AK Parti 7 Haziran’a göre Doğu’da vekil sayısını da, oyunu da artırdı. Bu artış başarı sayılabilir mi?
AK Parti Kürt seçmen açısından hâlâ çok ciddi başarısız. Bunun altını çizmemiz gerekiyor. Biz seçimden sonra olduğu için bunu net ve açık konuşmak durumundayız. Eğer kendini başarılı sayarsa üzülürüz. Çünkü 2007’de Türkiye’de yüzde 47 ortalaması olan bir oy ortalamasının bölgede yüzde 55’lere çıkarmıştı. Diyarbakır’da eğer bugün 50 puanın üstünde bir fark açılmışsa, 'Ne oldu' diye sormuyorsak bir problem var demektir. En ufak bir konjonktürel başarıyı, işte yüzde 14’e düşmüş bir oranı yüzde 21’e çıkarınca başarı sayıyorsak arızanın büyüğü burada demektir... 'Ne oldu?' sorusunun cevabı burada önemlidir.
Ne oldu peki?
Ne oldu?… Uzun bir hikâye… Bu dört başı mamur masaya yatırılması gereken çok önemli bir konu. Usûl hataları esasta yapılan bütün iyiliklerin üstünü örtecek derecede sahaya olumsuz yansıdı. Çatışma yönetimi, süreç yönetimi, bizde gelişen algılar, bizim içimizde Kürt meselesine neredeyse siyasal Kürtçülük kavramıyla yaklaşma modunda zaman zaman “Kürt sorunu vardır”, “Kürt sorunu yoktur” gibi gel gitlerle... Yani AK Parti’nin kendi Kürt’ünü kaybedişine ilişkin bir süreç yaşandı. Kendi muhafazakâr Kürt’ünü… Başka Kürtlere bel bağlamak zorunda kalışı... AK Parti kimliği ile var olan Kürtlerden uzaklaşıp onları değersizleştirip, DYP’nin, ANAP’ın ya da liberal arkadaşların ki belli ölçülerde bunların varlığı önemlidir. Ama bu kişilerin neredeyse temsil noktalarına getirilişi kendi kimliğinden korkar hale gelişi… AK Parti ciddi işler yapmıştır. Hatta 'Kobani’yi kurtaran AK Parti, nasıl Kobani’nin mağduru olmuştur?' sorusunun cevabıdır aslında bunun cevabı.
Sosyal medyada HDP için “Halk dedi ki, sana barış için verdiğimiz oyu hendeğe gömüp mayınlamayacaktın barışı” diye yazdınız. HDP’yi destekleyen büyük bir kitle var. HDP hâlâ bölgede birinci parti. Halk HDP’ye ne mesaj verdi?
Barışı istediği için HDP’yi ayakta tutuyor. Burada şunu görmek lazım. Tek başına AK Parti’ye güvenmiyor. Tek başına AK Parti’nin Kürt sorununu anladığı kanaatinde değil. Bunun için ideolojik olarak HDP’ye yabancı da olsa Kürt sorununu savunan bir partinin varlığını istiyor. Bir kısım muhafazakâr insanlar da bu yüzden HDP’ye oy veriyor. Çünkü AK Parti’nin bunu anladığından emin değil. Üslûp hataları diyorum ya. İşte Kürt sorununun tanımına ilişkin, Kürt sorununun varlığına ilişkin, yansımasına ilişkin bazı tanımlar, yapılan esastaki önemli işlerin üstünü örtecek kadar insanları tedirgin edebiliyor. Bu da insanların ‘bu tek başına yapamaz, eğer bu da tek başına kalırsa işler ilerlemez’ kaygısının dili olmasından kaynaklanan HDP’ye yönelmeye sebebiyet veriyor. Budur onları var eden şey. Ama şiddete sarıldığında da halkın ilk üç ayda da verdikleri reaksiyon ortada yani. HDP’ye yönelmesinin bir başka sebebi de asayişin bölgede etkisi... Bunu inkâr etmemek lazım. Asayiş ile ilgili de devlet hukuk içerisinde bir asayişi temin ederse HDP’den kaçış daha da fazladır. Mahalle baskından da gidenler var gerçekten. Bir kere HDP-PKK çizgisi asla bölgede demokratik bir kültür yaşatmadılar. Bu yalanın arkasına sığınmaktan vazgeçmeleri gerekir. Rojava’da yaşattıkları demokrasi ve barış derken aslında nasıl bir zihniyetle yönetmeye talip olduklarının en büyük göstergesidir.
Ne görüyorsunuz Rojava’da, ne yaşatıyorlar?
Kendilerinden başka kimsenin hayat hakkı olmadığı alanlar görüyoruz. Bunları inkâr etmeleri, yok saymalarını görüyoruz. Şimdi “Kürtleri de karalama, bak işte ulusal hareket” falan bunları yapmanın bir esprisi yok. Burada Kürtlerin de insan olarak demokrasiye, özgürlüğe ihtiyaçları var. Bunun bir faşizan kültür altında, kimlik oluşturma adı altında kendi siyasal hegemonyası için kurban edecek bir eğilimle karşı karşıyayız. Şimdi bununla yüzleşemeyen bir şey var. 15-16 yaşındaki çocukların eline keleş vermişsiniz. Silah vermişsiniz. Götürüp özel timlerin karşısına şehrin içerisine savaştırmaya çalışıyorsunuz. Bunun insanlıkla insani mücadele ile savaş hukuku ile ne alakası olabilir ki? Bunları görmezden gelmemizi bekliyorlar.
Kürt halkı AK Parti’nin yeniden tek başına iktidar olmasını nasıl karşıladı bu durumda?
Şunu çok net söyleyeyim her gün Irak Kürdistan’ından,Suriye Kürdistan’ından, Türkiye’deki bütün şehirlerdeki insanlardan her gün görüşüyorum... Ve şundan emin olun seçimlerle ilgili herkes iyi oldu diyor. Yani HDP’ye oy verenler dâhil… Biz barajı aştık siz de tek başına iktidar oldunuz. Çünkü şu tercihi bile sundular Kürtlere: CHP-MHP-HDP koalisyonu AK Parti’den iyidir. Bunu diyecek kadar ölçüyü kaçırdılar. İnsanların aklı ile bu kadar oynama noktasına gittiler. Ama şimdi bakıyorsunuz özelikle 7 Haziran sonrası MHP’nin onları aşağılayıcı tavrı, onları kapıdan sokmadı, yüzlerine bakmadı bile… Onların bu tekliflerinin ne kadar absürd olduğu bir daha ortaya çıktı. Sen şimdi AK Parti ile barışacaksın çözümü yapmak zorunda olduğun tek parti o... Şimdiye kadar bağırıyorsun “Onların hiçbir katkısı yok bu işin mimarı Öcalan’dır, Öcalan yapıyor.” O zaman yapsın dediklerinde ne cevap vereceksin? Şimdi o kadar bağırdın hakaret ettin bitirmek için uğraştın. Çözüm Süreci boyunca şimdi ilk defa PKK-HDP barış olsun istiyorlar. Eski pozisyonlarını kazanmak istiyorlar. Kıymetini bilmedikleri pozisyona geri dönmeye çalışıyorlar.
Neden kıymetini bilemediklerini düşünüyorsunuz?
Amerika’ya güvendiler, Almanya’ya güvendiler, İran’a güvendiler, Suriye’ye güvendiler... Türkiye’yi sıkıştırmak için Kobani’yi Amerika özellikle kullandı. Bir İncirlik açıldığında bakın kimse Kobani’den bahsetmiyor. Ve ben bunu daha Kobani olmadan televizyonlardan bangır bangır söyledim. Yani stratejik olarak Türkiye’nin satılamayacağını... Bizim de Türkiye ile Kürtler açısından işbirliği yapmaktan daha öte daha verimli bir şansımızın olmadığını, yanlış şeyler yaparsak başımıza kötü şeylerin gelebileceğini söylediğimiz halde maalesef bu uluslararası komplo grubunun kuyruğuna takıldılar ve bunlar yaşandı.
Çözüm sürecinde hükümet tarafından ne tür hatalar yapıldı?
Hükümetin tek yaptığı hata bazen aşırı temkinli ve süreci çok fazla istişare ederek gitti. Yavaş gittiğine dair eleştiri oldu. Ama adımlar atıldı. Zaten tek adım atan taraf AK Parti oldu. HDP-PKK ne yaptı ki? Bir çekilmesi gerekiyordu. Onu bile yapmadı. Aksine zehirlemek için her şeyi yaptı.
PKK’nın şehirlere silah depolamasına devletin sessiz kaldığı eleştirilerine ne diyorsunuz?
Evet ama hep Öcalan’ın bunları durdurabileceği telkini ve tavsiyesine uymak ile ilgili sonuna kadar gitti. Bu telkin bu sorunu çözmek ile ilgili ortaya çıkan herkesin telkini ve tavsiyesiydi. Ama görüldü ki Öcalan’a rağmen bir süreç yürütülüyor. Tayyip bey çözüm süreci başlarken biz gittik bir görüşmede bana dedi ki “Abdurrahman bunlar Öcalan’ı bile dinlemezler.” Bunu bana daha başından söylemişti. Ben o zaman kendisine demiştim ki “Efendim haklısınız belki de öyle olur ama öyle olursa da onlar kendi içinde çatışır. Bu bizim sorunumuz olmaktan çıkar biz üzerimize düşeni yapalım.” Yani Tayyip Bey bunun da farkındaydı aslında. Bugün askeri operasyonlar da ciddi anlamda bir başarı gösteriyor. Bugün askeri operasyonlar da gösteriyor ki iki taraf da aslında savaş ile ilgili tedbirlerini başından almış. Kimse boş durmamış. Fakat bunu hükümet bu anlamda uzun süreli sabırla götürmüş. Belki vazgeçerler diye ama… Aslında Oslo’da da bunu söylüyor “Bak diyor şehirleri diyor siz bomba deposuna çevirdiniz.” Hükümet farkında bunun. Buradan baktığımız zaman aşırı özgüvenin örgüte ne büyük bir şansı heba ettiğinin başka bir göstergesidir bu çözüm sürecinin ürettiği tecrübeler.
HDP’nin sürece hiç katkısı olmadı mı?
Yani HDP‘yi ben bu denkleme katkı sunucu sıfır paradigma olarak koyuyorum. İlk başta kaçırılan sivil ve askerlerin serbest bırakılması meselesi haricinde zerre-i miskal olumlu katkı sunmamıştır. Gerçekçi olalım. Bu bizim işimizi çok zorlaştırdı. Bir de bu süreç ile ilgili olarak Gezi’yi de unutmamak gerekir. Gezi de olayın iyi ki farkına varmamışlardı bence. Eğer farkına varmış olsalar bu kafayla destek verirlermiş belki. Gezi de gerçekten destek vermediklerinin altını çizmek lazım.
Hükümet üzerine düşeni yaptı diyorsunuz ama anadilde eğitim hakkını vermemesi HDP-PKK’nın en çok eleştirdiği konuydu…
Sadece onlar değil Kürtlerin geneli tarafından talep ediliyor bu. Anadilde eğitim bir kere prensip olarak inkârı mümkün olmayan bir şeydir herhangi bir topluluk için. Bu bir arz talep meselesidir. Bu dil de bölmez. Osmanlı 600 yıl 22 dili yönetmiş bir ülkedir. İsteyene bu okulu pilot olarak açarsınız. Bakarsınız talep var mı yok mu? Talep olduğu kadar örneğin Diyarbakır’da bir okul açarsınız. Okul doluyor mu? İkinci okulu açarsınız. Onun ötesinde bana sorarsanız aslolan şey ilk etapta karma eğitim yapılmasıdır. Kürtçe bilmeyen çocukların direkt Türkçe ile aynı eğitim müfredatını İstanbul’daki bir çocuk ile yarıştırıyorsunuz. Bununda adil bir tarafı yoktur yani. Devlet bu dilden korkmamalı. Ben de mesela çocuğumu göndermem Kürtçe anadilde eğitime. Gitmez de zaten. Ama gitmek isteyenin o eğitimi için ben canımı veririm. O hakkını kullanabilsin diye. Ama bunun bir AK Parti meselesi değil bir anayasa değişikliği meselesi olduğunu da unutmamak lazım.
Bundan sonra çözüm sürecinin seyri nasıl ilerler?
Erdoğan’ın söylediği gibi çekilme olmadan bir şey olmaz. Çekilme olursa tekrar bu konuyla ilgili görüşmeye devam eder diye düşünüyorum.
Çekilir mi PKK?
Çekilmemek için çok direndi. Şimdiye kadar yaşananlar da çekilmem direncinin yansıması. Çekilmezse de yaşanacak olan şey çatışmalardır. Bunun başka yolu yok.
Bir 30 yıl daha gider mi savaş?
Belli olmaz. Devlet eskisi kadar insan hakları ihlâli yapmadan bunu götürmekle ilgili kendince bir yol çiziyor. Eskiden PKK’yı büyüten şey PKK ile savaşırken bütün Kürtler ve Kürtlükle ve Kürt değerleriyle savaşmak noktasında bir algısı vardı devletin. Devlet bu hatayı yaparsa 30 değil 130 yıl daha devam eder. Ama bu hatayı yapmadan sadece işin terör ve şiddet kısmında sadece asayiş sağlanması ile ilgili boyutuna ehemmiyet vererek insan hakları ihlali yapmadan bu işi yapmayı başarırsa bundan farklı bir sonuç ortaya çıkarabilir.
Bundan sonra HDP ve Öcalan’ın muhatap alınmaması fikirlerine dair düşünceniz nedir?
Şimdi Öcalan ve HDP’nin muhatap alınmaması normal bir şey. Çünkü sözlerini tutamamışlardır. Sözlerini tutmuş olsalar çekilme sağlanmış olsa tamam. Çözüm süreci çekilme olana kadar dondurucudadır. Bunu böyle görmek lazım. Kürt sorununa ilişkin o Milli Birlik ve Kardeşlik projesinde muhatap zaten öncesinde de herkesin olması gerekiyordu. Yani toplumun bütün katmanlarının muhatap alınması gerekiyordu. Bu konuda HDP’nin de bir parti olarak diğer partiler, diğer siyasal gruplar, diğer sivil toplum örgütleri kadar bir demokratik istişare hakları vardır. Ama çözüm sürecine ilişkin, PKK silah bırakmadıkça, şehirlerden KCK üzerinden bütün toplumu esir almaya devam ettikçe onların bu şartlarda muhatap alınması mümkün değil. Ben bunu doğru görmüyorum. Türkiye toplumu bunu kabul etmez artık. O tren kaçmıştır. Maalesef PKK çok büyük bir fırsatı tepmiştir.
Yeni dönemde çözüm sürecinde aktörleri değiştirerek, reformlar yaparak sorun çözülebilir mi?
Ben o aktörler değişiyor kavramını yanlış buluyorum. Aşiretler bilmem neler. Böyle bir şey yanlıştır. Bu çözüm sürecinin aktörleri zaten bunlar değildi. O zaman çözüm sürecini anlamamışız gibi gelir bana. Çözüm süreci silahlanma ile ilgili PKK’nın muhatap olduğu bir alandır. Demokratikleşme alanı değildir. Demokratik Kürt sorunun çözülme alanı değildir. Kürt sorunun içerisindeki şiddet kısmına taalluk eden şiddet kısmının da muhatabı sadece elinde şiddet unsuru barındıran içinde PKK’nın olduğu alandır. Genel Kürt sorununda muhatap ise toplumun bütün katmanlarıdır. PKK bir parçasıdır, diğer parçaları gibi. Demokratik gruplar, diğer siyasi partiler, kanaat önderleri, toplumun kendisi gibi.
Öcalan’ın konumu ne olur bundan sonra?
Öcalan’ın ne olacağı PKK ve HDP’ye bağlı bir şey. Yani şimdi Öcalan’ı dinlemedikten sonra Öcalan’ın sıradan bir tutukludan başka Türkiye için bir esprisi olmayacaktır. Dolayasıyla Öcalan’ın değersizleşmesiyle ilgili pozisyon bugün HDP ve PKK’nın birlikte ürettiği bir pozisyondur. Kendi açıklamalarına bakın “ilk başta her şeyi Öcalan çözer” den şimdi “Öcalan kim ki, içeride birinden başka bir şey değil” e gelen bir savrulma halinden bahsediyoruz. Yani bu gerçekçi şeyler değil. Samimi değil.
Çözümü nasıl aramak gerekir?
Biz bu toplumu bu şekilde iç içe ama eşit bir şekilde nasıl yaşatırız onu düşünmemiz lazım. Aramamız gereken çözüm budur. Irak Kürdistan’ı devlet olmalıdır. Belki Suriye Kürdistan’ı da orayla birleşebilir. Veya konfederatif olarak bir şekilde buralarla birleşebilir. Veya Suriye içinde bir bütünlük içinde kalacaksa Suriye için de bir federal bir yapı olabilir. Ama Türkiye içinde baktığını zaman Türkiye’nin ayrıştırıcı bir pozisyona gelmesi mümkün değildir. Bu Kürtlere zarardır. Çoğunun Batı’da yaşadığı Kürtlerin belli bir bölgeye sıkıştırılmış haklar içerisinde var ederseniz doğru olmaz.
"Suriye Kürdistan’ı Irak Kürdistan’ı ile birleşebilir" dediniz. Bu Türk hükümetinin en çok endişe ettiği konu...
Neden korkuyor Türkiye? Ben onu da anlayabilmiş değilim. Neden korkuyor? Aman orda da kurulursa Türkiye’ye de sıra gelir düşüncesinden... Türkiye’ye sıra gelmez. Aksine o Kürtlerin tamamının gözü Türkiye’de. Türkiye buraya bir üst şemsiye olabilirse eğer kendisi himayesine almalıdır. Kendi himayesinde büyümüş bir Türkiye olur… Ben başından beri söylüyorum bu Türkiye’nin büyüme sancısıdır. Doğru yönetmesi önemli. Yani Türkiye’nin istediği şu kabullenilebilir bir şey mi yani? Suriye’deki Kürtler birilerine bağımlı kalsın. Adalet birileri tarafından verilsin. Niye ben bunu kabul edeyim ki? Ben neden kabul edeyim. Bir AK Partili Kürt olarak ben neden bunu kabul edeyim? AK Parti’ye oy vermiş bir Kürt olarak, bir insan olarak bir Müslüman olarak... Ben diyorum ki sen neysen o da o dur. Ona yaşam hakkını eşit bir şekilde sen sağla... Senle beraber olsun. Kimsenin kaderi değildir ki ila nihaye yönetilmek… Yönetime katılma hakları var herkesin. Öyle değil mi yani? Arap’tan, Türkmen’den, Türk’ten esirgemediğimiz şeyi neden Kürt’ten esirgeyeceğiz ben onu anlamıyorum... Kimse kusura bakmasın… Yani bunun adı da Kürt milliyetçiliği değildir. Bunun tersini söylemek Türk milliyetçiliğidir.
Hükümet çözüm sürecinde üçüncü göze karşı çıktı. Bir gözlemci heyet olsaydı nasıl evrilirdi süreç?
AK Partinin bu üçüncü göze uluslararası anlamda karşı olmasını anlarım. Ama yerel bir üçüncü göz olabilirdi. Bunu o zaman da dile getirdim. Yani üçüncü göz olsaydı. Bizim şimdi yaptığımız kronoloji örgütün ihlalleri o gün dile getirilseydi bu kadar kolay o ihlalleri yapamazdı diye düşünüyorum.
HABERE YORUM KAT