1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. Gundiler ve Bajariler
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Gundiler ve Bajariler

16 Aralık 2009 Çarşamba 20:39A+A-

Bajar Kürtçede şehir demektir. Bajari de şehirli, Bajar’dan geliyor. Gundi de köylü demek. Kendini ‘Bajari Kürt’ –Şehirli Kürt- olarak kabul edenler, gundileri pek sevmezlerdi. Çatışmalar başlayınca, her biri çok eski uygarlıklara beşiklik etmiş birçok bajar, savaş ve başka sebeplerle köylerini terk eden ve metropollere de gidecek takati olmayınca gelip buralara yerleşmek zorunda kalan gundilerle doldu. Bajarların nüfusu son yirmi yıl içinde akıl almaz ölçülerde arttı. Bajariler buna çok memnun olmasalar da olup biteni sineye çektiler ve bu yeni gelenlerle iyi geçinmeye çalıştılar.

Oysa göçler olmadan ve bajarların nüfusu bu yeni gelen gundilerin lehine değişmeden çok önceleri, bajariler, sabahın ilk saatlerinde şehre gelen gundilere yani köylülere karşı tam bir ‘Bajari birlik ve bütünlüğü’ içinde hareket ederlerdi.

Mesela, gundilerin, şehir pazarlarına getirdikleri mallarını ucuza kapatmak için özel pazarlık grupları kurulurdu. Mal da dediğin mal olsa, bir sıtıl yoğurt, bir sepet incir-üzüm, birkaç yumurta, ve bahar aylarında mis gibi kokan birkaç kilo taze peynir...

İşte bajariler gundilerin ürettiği bu malları ucuza ve hep daha ucuza kapmak için, gruplar kurar, bu gruplar iyi alıcı - kötü alıcı rolü oynar ve beş kuruşluk malı iki kuruşa düşürürlerdi.

Bu pazar yerlerinde, bajariler ve gundiler arasında anlaşmazlıklar eksik olmazdı. Anlaşmazlıklar kavgaya dönüşünce de zararlı çıkan hep gundiler olurdu. Bir bajarinin bir gundiyle kavga ettiği duyulduğunda, o gundinin başına bütün bajariler toplanır gereği yapılırdı.

Bu duruma düşmüş bir gundiyi, bir başka gundi değil, bütün bajarilerin saygı duyduğu ve hatırı sayılır, sözü dinlenir bir bajari kurtarabilirdi ancak.

İşte günlerden bir gün mesela Siirt’te diyelim, bajariler ve bir gundi arasında kavga çıkmış. Bajariler adamın başına toplanmışlar ve dövmeye başlamışlar. Adam yerlerde sürükleniyormuş, ama olayı duyan Siirtli bajariler olay yerine geliyor ve adamı dövmeye devam ediyorlarmış. Zavallı gundi, umutla etrafına bakınıp duruyormuş o anda. Acaba vicdan sahibi bir bajari çıkıp gelecek ve onu bu beladan kurtaracak mı diye.

Derken, şöyle kellifelli, nur yüzlü, beyefendi kılıklı birinin yaklaşmakta olduğunu görmüş. İşte demiş içinden, bu adam beni bunların elinden kurtarır. Gundinin başına toplanmış olanlar bu uzaktan gelen adamı görünce, durmuşlar ve saygıyla onun yaklaşmasını beklemişler.

Derken bu nur yüzlü adam topluluğa yaklaşmış ve yerde yatan gundinin başında durmuş. Gundi kurtuluşun bu adamın ağzından çıkacak bir söze bağlı olduğunu anlamış, umutla adama bakıyormuş o anda.

Olay yerine yeni gelen bajari, yerde kan revan içinde yatan gundinin haline hiç aldırmadan, şöyle demiş:

– Durumun pek iyi görünmüyor, ama sen haksızsın yabancı!..

DTP’nin kapatılmasından sonra okuduğum onlarca makale, siyasi analiz ve yorum bana bu hikâyeyi hatırlattı hep.

“Her şeye rağmen DTP de biraz haklıydı galiba” diyenine pek rastlanmıyor.

Lafı evirip çeviriyorlar, ve Siirtli bajarinin tavrından öteye gidemiyorlar.

Bu yazıları yazanlar, zaten hiçbir zaman, “galiba biraz da Kürtler haklı” dememiş ve anlaşılan bundan böyle de, demeyecek olanlardır.

Bunların kapatma davasından önce yazdıklarını iki ana fikirde toplamak mümkün

Bir, DTP hukuki manada kapatılmayı hak etmiş bir partidir, bu haliyle zaten siyasi olarak da bir işe yaramaz

İki, hukuki olarak kapatılmayı hak etmiş olsa da, ele güne karşı açık kalmasında fayda var.

Bu tartışma esas olarak bitti, çünkü DTP kapandı ve sonuç ortada.

Sokaklar kan-revan içinde.

PKK bir yandan Kürt gençlerini dağa çağırıyor, bir yandan dağa çıkacak bu gençlere karşı savaşmak üzere kurulan internet sitelerine üç-beş gün içinde yüz bin Türk genci üye oluyor.

Eğer etnik hınç ve öfkenin önüne geçilemezse, bir felakete doğru gitmekte olduğumuz muhakkak.

Gazetelerde umutlu bir yazı arıyor, televizyonlara çıkıp yorum yapanlardan faydalı olabilecek bir şeyler duymak istiyorsunuz. Ama pek yok yazık ki. Bu ortamda bile şunu söyleyip yazıyorlar:

“DTP’nin kapanması Kürtlere ders olur da PKK’yle aralarına mesafe koyarlar artık, hatta makbul Kürtler, yeni bir parti bile kurabilirler.”

Böyle düşünenlerin arasında, hayatını Türk aydınlarının ve medyasının duymaktan hoşlandığı şeyleri söylemekle harcamış ve bu yüzden de Kürt siyasetinin de, Kürtlerin de bu ülkede yanlış anlaşılmasına büyük katkı yapmış Kürtler de var.

Bunlardan biri bir TV kanalında, bunca olup bitenden sonra, sevgili Ahmet Türk’e şunu soruyor:

– Siz 22 Temmuz seçimlerinden sonra geçmiş hatalardan ders çıkaracağınızı söylemiştiniz?

DTP’yi eleştirmeyelim, DTP hatalardan ders çıkarmasın demiyorum ve demedim de. Ama bu soru, yerde yatan gundiye tam da bir bajari sorusu:

“Durumun iyi değil, ama sen haksızsın yabancı!”

Hatırlarsanız çoğu DTP yöneticisi olan KCK’lilerin operasyonları için şöyle deniyordu:

“Bu operasyonlar DTP’yi KCK’den kurtarmak için yapılıyor.”

KCK sistemi, benim anladığım kadarıyla PKK’nin siyasi hayatın içinde olma gayreti ve bu hayatı denetleme arzusu.

Bu gayreti kim gösteriyor? Genellikle hapis yatmış eski PKK’liler. Cezaevinden çıktıklarında siyasete devam etmek istiyorlarsa eğer, önlerinde üç yol var. Dağa gitmek, yasal durumları izin veriyorsa DTP’ye veya bir sivil toplum örgütüne üye olmak, ve son olarak da KCK’de faaliyette bulunmak. Bu durumda, PKK, siyasallaşmasını iddia edildiği gibi esas olarak DTP üzerinden filan değil, ağırlıklı olarak KCK üstünden yapıyor demektir. Normal şartlarda mesela diyelim ki, silahsızlandırmanın artık planlandığı bir aşamada bu sistemi devletin tanıması ve yasal bir statü kazandırması gerekecek. Çünkü gelecekte, PKK’ye kendi transformasyonu için yani değişimi ve legal sisteme katılması için bir şans verilecekse –ki bir barış ortamında bu kaçınılmaz- bu işi muhtemelen geçici olarak da olsa bu tip yapılanmalar kolaylaştıracaktır.

Açılım süreci başlamadan bir-iki ay önce, KCK operasyonları yapıldı, bir yıl sonra da DTP kapandı. DTP’yi kurtarmak için KCK operasyonları yapıldı deniyordu.

Peki, kimi, kimleri kurtarmak için DTP’yi kapattınız?

Bu soruya verilen cevap, insana çok da inandırıcı gelmese de şu, özetle:

Kürtleri PKK’den kurtarmaya yarayabilir DTP’nin kapanması.

Bu teze göre, DTP’nin kapanması Kürtleri şöyle düşünmeye sevk edecektir:

“PKK varken, Meclis’e de girsek, orada barınamıyoruz, o zaman PKK’den kendimizi kurtarıp yola PKK’siz devam etmemiz lazım.”

Eh bu durumda PKK de bir anda onu 25 yıldır kayıtsız şartsız destekleyen halkı tarafından yalnız kalacak.Ondan sonrası da güvenlikçilere havale..

Yani temel analiz Kürdü Kürtten kurtarmak üstüne.

DTP’yi kurtarmak için KCK operasyonu yap!

Kürtleri PKK’den kurtarmak için DTP’yi kapat!

Geriye ne kaldı, PKK.

O da zaten güvenlik ve asayiş sorunu.

Bu düşünme tarzı hiç gerçekçi değil. Siz Kürdü Kürtten kurtarmaya çabaladıkça, Kürt Kürde daha fazla sarılıyor.

Siyasi tasfiyeyi amaçladığınızı anlıyor insanlar. Kast ettiğim, PKK’nin silah bırakması ve bu anlamda bir tasfiye değil tabii ki. Bundan yana olunmadıkça, barışın olmayacağını da görmek gerekiyor. Belli koşullar sağlandığında Öcalan ve PKK yetkilileri silah bırakmaktan kaçınmayacaklarını söylüyorlar zaten. Ama DTP’nin kapatılmasıyla bir ilgisi yok bunun. DTP’nin kapatılması tabii ki, siyasi bir tasfiyeyi amaçlıyor.

Amaç hâsıl olur mu, görmek için fazla beklemeye gerek yok. Bunu anlayabilmek için; sadece Beyaz Kürtlerin sofralarına oturmamak kaydıyla, şöyle Yüksekova’dan başlayıp Van-Diyarbakır hattı üzerinden bir hafta geziyi göze almak yeterli olur sanıyorum.

(Siyaset yasağı almama üzülen bütün okurlarıma saygı ve sevgiler. Haftaya bu garip kararı yazacağım, durum daha iyi anlaşılacak o zaman.)

TARAF

YAZIYA YORUM KAT