Günaha davet ediyorlar, gitmeyin!
Sanki bir çocuk oyunu gibi. ‘Akepe pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım’ diye bağırıyorlar adeta. Bugün Erdoğan’ın konuşmasını dinledim, o da çıkacak gibi konuşuyordu” diyor arkadaşım.
Artık özel olarak görmemeyi tercih edenler dışında herkes görebilir ki PKK çözüm istemiyor. Sadece ne kadar asker öldürse değil, ne kadar Kürt öldürülse onun kazanç hanesine yazılıyor. Çatışma sürecinde tabanını genişletiyor, elinin erdiği yerde alternatiflerini susturuyor, Kürtler taciz edildikçe, etnik hınç bilendikçe, ayrışma yaşandıkça, o canlı kalıyor.
Dünyanın neresinde “biz ayrılık değil, federasyon bile değil, üniter bütünlük içinde demokratik özerklik istiyoruz ve bunun için silah kullanıyoruz” deseniz, söylediğinizi tercüme hatası zannederler.
“Siyaset yapmanın, bunları talep etmenin, bu doğrultuda örgütlenmenin kanalları açık değil mi?” diye sorarlar.
Bugün BDP, milliyetçi öfkeyi alevlendirecek bir dil kullanıyor ve böylece paradoksal bir biçimde, Kürt Sorununun çözümü yönünde atılacak adımları güçleştiriyor.
“Demokrasi” ve “barış” söyleminin altında milliyetçi bir dil var ve bu dil eldeki barışı bile aşındırıyor.
***
E şimdi ne yapmalı? “Şu kadar kilometrekare PKK’nin kontrolünde” veya “Haydi gelsene, korktun değil mi?” çağrılarına kulak mı vermeli?
Sadece güvenlik politikalarına mı dönmeli?
Yoksa kendisiyle savaşanla hukuk içinde etkin biçimde mücadele ederken, aynı anda, inatla ve kararlılıkla, sivil ve siyasal haklar alanında atılması gereken adımları mı atmalı?
Alternatifleri koyuşumdan tercihim anlaşılmıştır.
Biliyorum, kolay değil bu. Bir yandan cenazeler gelirken, ulusalcılar hiç sıkılmadan bu ölümleri istismar ederken, diğer yandan PKK’nın talep ediyor göründüğü hakları iade etmek.
Ama elbette ikincisini seçmeli. Zor olanı seçmeli.
***
Emre Uslu, “Kürt sorununun çözülmesi ve demokrasinin güçlenmesi PKK’yı bitirmez, güçlendirir” diyor.
“Bitirmez” kısmına kesin bir itirazım olmaz. En azından tamamen bitirmeyebilir. Ama “güçlendirir” kısmına itirazım var. Yazısında söz ettiği tartışmada ben de Vahap Coşkun gibi düşünüyorum.
Uslu, ETA örneğini veriyor. Doğru, ETA’nın saldırılarını en fazla yoğunlaştırdığı dönem, İspanya’da “mutabakat anayasası”nın hazırlandığı, demokratik reformların yapıldığı dönemdi. Doğru, Frankist rejimin inkar ve devlet terörü sona ererken, ETA’nın saldırıları tavan yapmıştı.
Ama sonra ne oldu? Demokratikleşme konusunda ısrarla ve inatla yoluna devam eden sivil hükümet kazandı. ETA’nın taban desteği zayıfladı, örgütün ana kütlesi silah bıraktı. Tamam, ETA adlı bir örgüt saldırılarına daha yıllarca devam etti. Ama o ETA, artık o baştaki büyük ETA değildi. (Bu konuyu geniş biçimde ele aldığım bir yazım için bkz, “İspanya Bize Benzer mi?”, Star, 26.7.2011).
***
AK Parti Hükümeti, bütün eksikliklerine, Uludere’deki gibi sergilediği hatalara ve bazen kullandığı sorunlu dile rağmen, cumhuriyet tarihi boyunca yapılamayanı yaptı; sorunun iki ana dinamiğini, resmi inkar ve sistematik devlet terörünü bitirdi.
Kürt Sorunu henüz bitmedi; ama asıl zor dönemeç dönüldü. Şimdi sivil bir anayasa ve anadilde eğitim başta olmak üzere, kalan hakların iadesi kaldı.
Hükümet için Öcalan’la ve Kandil’le müzakereyi göze almak hiç kolay değildi.
Ama “çocuğun anası” olmayı seçmenin yüklediği çok daha ciddi bir sorumluluk vardı ve hala da öyle.
***
Türkiye toplumu aptal değil. Adil ve ahlaki olanı seçebilecek temyiz yeteneğini, diğer toplumlar kadar haiz. Dolayısıyla ondan yana kaygıya gerek yok.
Belki de geldiğimiz aşamada çözümün önündeki en büyük engel politik değil psikolojiktir; sadece kalan hakların iadesi meselesi değil, yaklaşım, perspektif ve dildir.
“Kürtler neden görmüyor” diye sormak da yanlış, çünkü ezici çoğunluğu görüyor.
Hükümet PKK ile mücadeleyi, hukuk içinde ve minimum can kaybıyla yürütmek için emrindeki ordu ve polisi ciddi biçimde denetlemeli.
BDP kapatılmamalı, dokunulmazlıklar sınırlandırılmamalı. Siyasetin alanı daha da genişletilmeli.
Eğer o parti, bir günde 30 eve ateş düşüren zalimlikle aralarına sınır koymuyorlarsa, siz bunu yasayla, mahkemeyle sağlayamazsınız.
Kavmiyetçiler sizi günaha çağırıyor. Kendi dillerinde konuşmanızı istiyorlar.
Gitmeyin.
STAR
YAZIYA YORUM KAT