Gülencilerin Gizli Şebekesi Temizlenebilecek mi?
“Dünyanın 130’a yakın ülkesinde eğitim, sağlık ve ticaret alanında faaliyet gösteren ve yıllık cirosu 50 milyar doların üstünde olan bu yapı yüz binlerce aktif çalışanı olan küresel bir örgüt.”
Metin Gürcan’ın yorumu:
Gülencilerin Ordudaki Gizli Şebekesi
Uluslararası basının büyük bölümü bu şebekeyi halen ılımlı İslam’ı savunan, farklı kesimlerle diyaloga açık, demokratik değerlere bağlı bir sivil toplum örgütü olarak görme ısrarında. Türkiye’de 250’ye yakın güvenlik görevlisi ve sivilin demokrasiyi savunurken hayatını kaybettiği 15 Temmuz gecesine rağmen süren bu ısrarda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a duyulan tepkinin de payını görmek gerekiyor. Batı basınının Gülencilere bakışını, bu tepki ve 15 Temmuz sonrasında Türkiye’deki otoriterleşme eğilimlerinin kurumsallaşacağı endişesi zehirliyor.
Peki, uluslararası kamuoyunun bu konuda niçin kafası karışık?
Şehir Üniversitesi’nden Kahraman Şakul’a göre Gülenci şebeke sanıldığından daha karmaşık bir ağlar ilişkisine sahip. Al-Monitor’a konuşan Şakul söyle diyor: “Bence Gülencilerin şebekeleşme modeli medya yorumlarının aksine klasik terör örgütlerinin piramit modelini takip etmiyor. Cemaate vücut veren şeffaf ağlar -ticaret, finans, eğitim, medya, sağlık, sosyal medya- ve gizli ağlar -Türkiye’deki askeri ve istihbarat bürokrasisi- var. Bu şeffaf ağları, zararsız bir sarmaşık demetine, gizli ağları ise zehirli bir sarmaşık demetine benzetmek mümkün”.
Nitekim, uluslararası kamuoyu da bugüne kadar hep şeffaf ağlarla yani zehirli olmayan sarmaşıkla muhatap oldu. Ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tutuklanan askerlerin ifadelerinden de anlaşılıyor ki Gülen hareketinin gizli şebekesinin modus operandi’si (çalışma yöntemi) şeffaf ağlardan epey farklı.
Örneğin, tutuklanan FETÖ’cü subayların ifadelerinde de görüldüğü gibi gizli ağlarda Mehdi’ci-kıyametçi bir anlatıda Fethullah Gülen’in şahsı sayesinde gerçekleşecek İslami bir kurtuluş müjdeleniyor. Gülen’in (veya Mehdi’nin) kutsal amaca ulaşmak için verdiği talimatların sorgulanmadan yerine getirilmesi her hal ve şartta mutlak itaat salık veriliyor. Amaca giden her yol bu şekilde mübah kabul ediliyor.
15 Temmuz gecesi en yakınındaki Gülenciler tarafından rehin alınan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a Tuğgeneral Hakan Evrim tarafından iletilen “Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fethullah Gülen ile görüştürürüz” teklifi de Gülen’e duyulan mutlak itaatin bir göstergesi.
Gizli şebekedeki Gülenci askerler sadece kendilerinden sorumlu sivil “abiler” aracılığıyla verilen emirleri yerine getirmekle mükellefler. Bu nedenle hiçbir üniformalı Gülenci bir diğerini tanımıyor veya en fazla hücresi içindeki diğer kişiyi tanıyor. Bu üst düzey gizliliği, Akar’ın emir subayı olan Yarbay Levent Türkkan’ın Gülenci “abisi” Başbakanlık Özel Kalem çalışanı Muhammet Uslu’nun ifadesinden anlıyoruz. Muhammet Uslu’nun Genelkurmay Başkanı’nın odasında yapılan dinleme kayıtlarını gizli şebeke içinde gerçek adını ve soyadını bile bilmediği bir başka sivile sorgulamadan teslim edebilmesi inanmışlığı göstermesi açısından çarpıcı.
Öte yandan, 15 Temmuz gecesi sokağa çıkanlar tarafından yapılan ve sosyal medyada paylaşılan görüntü ve ses kayıtlarından gizli şebekenin özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra Türkiye siyasetine, toplumuna, ve Erdoğan’ın şahsına yönelik ciddi bir radikalleşme içinde olduğu görülüyor.
15 Temmuz gecesi Erdoğan’ı ele geçirmek için Marmaris’e giden özel kuvvetçiler tarafından rehin alınan Atilla Teoman ifadesinde bu kişilerden Erdoğan’ın şahsına yönelik kin ve nefret dolu hakaretler duyduğunu söylüyor.
Ayrıca Gülencilerin gizli şebekesinde hiyerarşik bir piramit modeli yok. Yani şebekede üstten alta bir emir-komuta zinciri içinde dikey hiyerarşi değil, yatay hiyerarşi esas. Örneğin, 15 Temmuz gecesi pek çok generalin albay ve daha düşük rütbelilerden emir aldığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan bir astsubayın Erdoğan’ı yakalamak için generallere talimatlar yağdırdığı iddiaları var. Bu, TSK içindeki Gülenci generallerin TSK’nın resmi emir-komuta zinciri yerine gizli şebekenin kritik lideri konumundaki bir astsubaydan emir alabildiğini gösteriyor.
Peki, bu gizli şebeke 15 Temmuz gecesi niçin başarılı olamadı? Bu sorunun cevabı aslında sorunun içinde. En basit anlamıyla, şebekenin en güçlü yanı olan gizlilik başarısızlığın da sebebi oldu. Koordineli hareket gerektiren, ortak bir ideoloji, ortak harekat merkezi ve bir lider gerektiren darbe girişimi bu gizlilik nedeniyle fiyaskoya dönüştü. Ayrıca FETÖ şebekesinin belki eşleri, çocukları ve yakın çalışma arkadaşları tarafından da bilinmeyen gizli kimlikli üyelerinin tespit edilmemesi için çok iyi maskeleme yaptığı da görülüyor.
TSK içindeki üyeler şebekeyle bağlantılarını zaman zaman kesse de bu kişilerin, ya kariyer teklifleri -sınav sorularını verme, terfi, tayin gibi- ya da tehdit ve şantajla sürekli şebeke içinde tutulmaya çalışıldığı da açık. Bu açıdan, gizli şebekedeki FETÖ’cü subayların Gülenci yapıya bağımlılığını akıldan ziyade duyguların ağır bastığı bir eroin bağımlılığı gibi düşünmek mümkün.
Şimdi şu kritik sorular önem kazanıyor:
1-Acaba TSK’dan ihraç edilen ve göz altına alınan bütün rütbeli personel gizli şebekenin üyesi mi? Yoksa bu şebeke kendi üyeleri yanında hükümet karşıtlığı, laik refleksler ve askeri kariyer beklentisi gibi farklı motivasyondaki subayları da etkiledi mi?
2-FETÖ’nün gizli şebekesi, yani ordu, yargı, polis ve istihbarat içindeki elemanları, büyük çaplı tasfiyelerin ardından tamamen temizlenebilecek mi?
3-FETÖ’cülerin Türkiye’deki ve dünyadaki açık ağları bundan sonra nasıl bir dönüşüm geçirecek? Bu açık ağlar zaman içinde yer altına mı inecek yoksa şeffaflaşacak mı?
4-FETÖ’nün gizli şebekesinin başta ABD ve etkin olduğu diğer ülkelerde kritik devlet kurumlarına sızmış uyuyan hücreleri var mı?
Kaynak: Al-Monitor Türkçe
HABERE YORUM KAT