“Gülen Örneğinde Sahih Ölçülerin Aşılması Tehlikesi ve Sapma Olgusu”
Özgür-Der’in düzenlediği “Gülen Örneğinde Sahih Ölçülerin Aşılması Tehlikesi ve Sapma Olgusu” başlıklı panel, Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Haksöz Haber
Özgür-Der’in “Ortak Kimliğimiz, Farklı Tecrübelerimiz” üst başlıklı 2016-2017 dönemi için tertip edilen aylık panel serisinin ikincisi olan “Gülen Örneğinde Sahih Ölçülerin Aşılması Tehlikesi ve Sapma Olgusu” başlıklı panel, Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Sinan Ön’ün yönetici olduğu panelde Abdulhakim Beyazyüz ve Kenan Levent konuşmacı olarak yer aldı.
Giriş konuşmasında 15-16 Temmuz’da Gülen örgütüne mensup askerler tarafından gerçekleştirilen darbe kalkışmasını hatırlatan Sinan Ön, sözü ilk olarak Abdulhakim Beyazyüz’e verdi.
Sözlerine “sapmak” kelimesinin Arapça ve Kur’ân’daki karşılıklarını açıklayarak başlayan Abdulhakim Beyazyüz, Arapça’da “yoldan çıkmak” anlamına gelen kelimenin daha sonra “Hakk’tan/İslâm’dan sapmak” anlamlarına gelerek terimleştiğini ifade etti.
Gülen örgütünün sapmasının nedenleri arasında samimiyetsiz olmak, fedakâr olmamamak, disiplinli olmamak gibi eksikliklere rastlanamayacağını dile getiren ve örgüt müntesiplerinin fedakârlıklarına dâir örneklerden bahseden Beyazyüz, sözlerine şöyle devam etti:
“Bütün bunlardan sonra karşılaştığımız tablo ciddi bir felâket, hezimet. Öyle ki on binlerce genç bugün akıl sorunlarıyla baş başa kalabilecek bir psikolojide. Bu anlamda arkasında kocaman bir enkaz bıraktı bu hareket. Bıraktığı insanlar dışarıdan insanlar değildi, bizim insanlarımızdı. Bilinçli değillerse bile duyarlı insanlardı. Sâdece gençlerimize değil, aynı zamanda ailelerine de ciddi anlamda kötülüklerde bulunacak şekilde sonuçlandırdı bu hareket kendisini.”
“Niçin böyle bir sonuçla karşı karşıya kaldılar?” sorusunu sorarak konuşmasını sürdüren Beyazyüz, başka birçok İslâmî harekette de olan ve belki de bu hareketlerin de Gülen örgütünün âkıbetiyle karşı karşıya kalmasına neden olabilecek hastalıkları özetle maddeler hâlinde sıraladı.
a. Akletmemek
Gülen örgütünün Kur’ân’ın/Allah’ın tanımladığı bir akletmeden alabildiğince uzak kaldığını ifade eden Beyazyüz, bu hususu şu şekilde açıkladı:
“Kur’ân, akıllarını en üst düzeyde çalıştıran ama iman etmeyenleri de akılsızlıkla/akletmemeyle suçluyor. Bu o insanların hiç akletmedikleri anlamına gelmiyor. Kur’ân kullanırken de bu anlamda kullanmıyor. Bu nedenle Ebu Cehil’i akılsız olarak nitelerken aklını tamamen kullanmadığını kastetmiyor. Gerçeği unuttuğundan, adâletten saptığından, kendisini var eden rabbine sırtını döndüğünden, vahiyden yüz çevirdiğinden dolayı onu akılsızlıkla suçluyor.”
b. Şûrâyı Terk Etmek
“Rabbimiz hiçbir insanın bütün toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bir bilgiye sahip olamayacağını biliyor.” diyen Beyazyüz, Allah’ın, müslümanların var olan akıllarının, tecrübelerinin tümünü ortaya koyacak, bilgi birikimlerini birbirlerine eklemleyecek tarzda bir istişâre içinde olmalarını, işlerini şûrâ ile götürmelerini istediğini dile getirdi.
Sözlerine devamla “Hiçbir zaman bir toplumun kaderini belirleyecek stratejiler ortaya koyma hakkı bir ferdin olamaz.” diyen Beyazyüz, Gülen örgütünün şûrâ müessesini terk ederek bunun yerine sâdece bir şahsı geçirdiğini ifade etti.
c. Şahsîyet Kutsayıcılığı
“Fethullah Gülen’e, İslâm’ın insana verdiği ölçüden çok farklı bir şekilde, insanı insanlıktan çıkarak bir şekilde, yüceltmeci bir tarzla yaklaştıklarını görüyoruz.” diyerek sözlerine devam eden Beyazyüz, bu hususu da şu şekilde açıkladı:
“Biz müslümanların kendi emirlerine saygı göstermelerini ve itaat etmelerini isteriz. Hattâ şûrâyı en temele koymak kaydıyla, şûrânın belirlediği stratejileri hayata aktarma konusunda, şûrânın belirlediği emire itaat etmeyi de bir vazîfe biliriz, ibâdî bir sorumluluk olarak görürüz, İslâmî sınırlar içerisinde kalmak şartıyla. Ama bir kişinin kutsanması ise bambaşka bir olaydır.”
d. Mutlak İtaat
Resûl’e itaat dışındaki hiçbir itaatin mutlak anlamda Allah’a itaat olamayacağını ifade eden Beyazyüz, Gülen örgütünün bu ilkeyi de çiğneyerek sorgulamaksızın mutlak anlamda Fethullah Gülen’e itaat ettiğini söyledi.
e. Gücü ve İktidarı Kutsamak
Gülen örgütünün hep güçlünün yanında durduğunu kaydeden Beyazyüz, şöyle konuştu:
“Türkiye’de ne kadar despot varsa hiçbirisinden zarar görmediler çünkü bukalemun gibi hep onların rengine boyanmaya çalıştılar. Kenan Evren’ci, Ecevit’çi, 28 Şubat’çı, Amerikan’cı ve İsrail’ci oldular.”
f. ‘Büyük Amaç’ Uğruna Gayr-i Meşrû Araçları Kullanmak
Gülen örgütünün yalana, kumpasa, hırsızlığa, içkiye büyük bir amaca ulaşma adına başvurduğunu dile getiren Beyazyüz, bu şekilde gayr-i meşrû araçların meşrû hâle getirildiğini ve bunun sonucunda gelecek hiçbir başarının insanı İslâmî hedeflere götüremeyeceğini söyledi.
g. İktidar Merkezli Düşünmek
Gülen örgütünün birçok İslâmî hareketin de yaptığı gibi toplumları baskıcı, dizayn edici bir tazda kurtarabileceklerini, ıslâh edebileceklerini zannettiklerini ifade eden Beyazyüz, bu hususu da şu şekilde açıkladı:
“Siz tamamen merkeze iktidarı ele geçirip toplumu ıslâh etmeyi koyarsanız o zaman bunu tek gâye bilir, bunun gereğini yapmaya çalışırken de militarist yöntemlere başvurma noktalarına savrulabilirsiniz.”
Beyazyüz, maddeler hâlinde sıralanan bu hastalıkların altında yatanın sahih bir bilgiye sahip olamama sorununun olduğunu ifade etti. Beyazyüz, “Yani, Kur’ân’ı merkeze almamak bütün bu sorunları doğurmuştur.” dedi.
Beyazyüz’ün konuşmasının ardından sözü Kenan Levent devraldı.
Konuşmasına, “Kendisini ‘hizmet’ hareketi vasıflandırıp ‘altın nesiller’ inşâ etmek üzere çıkmış bir hareket nasıl oldu da 15 Temmuz’da bir askerî cunta yoluyla halkın üzerine tankla, topla, tüfekle, uçakla, canavarca saiklerle saldıracak bir pozisyona düştü?” sorusunu sorarak başlayan Kenan Levent, bunun altında yatan nedenleri maddeler hâlinde sıraladı.
a. Usûli’d-Dîn Meselesindeki Zaaflar
Dînin iki temel kaynağı olduğunu, bunlardan ilkinin Kur’ân, ikincisinin de Resûlullah’ın sünneti olduğunu ifade eden Levent, “Klasik usûlde de edille-i şer’iyye diye bir kavram var. Bunlar dört unsurla sınırlandırılır: Kur’ân, Sünnet, İcma ve Kıyas.” dedi.
Müslümanlar arasında neredeyse herkesin kendisini Kur’ân’a ve Sünnet’e irca ettiğini söylediğini kaydeden Levent, ama pratikteki yansımaya bakıldığında durumun bu şekilde gerçekleşmediğini dile getirdi. Levent, “Bazen geçmiş ulema ve fukahanın kitapları ve görüşleri temel kaynak, temel belirleyici olabiliyor. Veya bir hareketin, bir yapılanmanın liderinin, hocasının, şeyhinin görüşleri temel alınabiliyor.” dedi.
Gülen örgütünün dîn algısında üç temel unsurun olduğunu söyleyen Levent, bunları şu şekilde açıkladı:
“Birincisi tasavvuftur. İkincisi Risale-i Nur külliyâtıdır. Daha sonra bu kaynak Fethullah Gülen’in kendi kitaplarıyla yer değiştirmiştir. Üçüncüsü de millî dindarlık anlayışıdır. Millî dindarlıktan kasıt da Türk müslümanlığı ve Anadolu İslâm’ıdır.”
Konuşmasına, “Bu unsurlar nasıl ifade ediliyor?” sorusunu sorarak devam eden Levent, şöyle konuştu:
“Meselâ vaaz önemli bir unsurdur. Bu vaazlarda genelde ‘Asr-ı Saadet’ ve Hulefa-i Râşidîn devirleri kıssalar üzerinden anlatılıyor. Bu kıssalarda gerek Peygamber gerekse de Sahabe efsanevî insanlar olarak ifade ediliyor. Pratikte onları örnek almanız neredeyse imkânsız gibidir.
Diğer bir unsur rüyâlardır. Rüyâlar iki boyutta gerçekleşiyor. Biri Fethullah Gülen’in kendi hayatına ilişkin rüyâlar. Kendi hayatına ilişkin rüyâlar değer verilen bir takım şahıslar tarafından görülüyor. Kendi cemaatine ilişkin anlatılan rüyâları da bizzat Fethullah Gülen’in kendisi görüyor.
Bir diğer unsur da bâtınî yorum meselesidir.” diyen Levent, Gülen'in batıni tevillerine örnekler vererek şunları söyledi:
"‘Rüyalar kesin bilgi kaynağı değildir.’, ‘Rüya ile amel edilmez’ prensiplerine rağmen rüya üzerine inşa edilen din anlayışı Gülen örgütü ve benzeri yapıların sapmalarına sebep olmuştur.
İslami ilkelerin, kavramların batıni tevilleri de sapma nedenidir."
İslâmî kavramların Kur’ân’ın açık naslarından ziyâde zaman ve zemin şartları içerisinde izah edilmeye kalkılmasını usûli’d-dîn hususundaki sapmalar arasında sayan Kenan Levent, Fethullah Gülen’in 28 Şubat kararlarını içtihad kararları olarak nitelendirmesini, maslahat ve himmet kavramlarının kendi bağlamından koparılıp yorumlanmasını, furuat meselesi konusundaki açıklamaları ifsad örnekleri olarak zikretti.
b. Yanlış Mücadele Yöntemi ve Sistem İçi Araçları Yanlış Kullanma
Yöntem belirleme meselesinin içtihadî bir mesele olduğunu, belirlenen yöntemin mutlaklaştırılmaması gerektiğini dile getiren Levent, bu hususu şu şekilde ifade etti:
“Peygamberlerin hayatına baktığımızda aşağıdan yukarıya doğru değişim hedefleyenler de vardır, yukarıdan aşağıya doğru da. Mücadelenin hikmet üzerine ve güzel bir şekilde olması gerekiyor. Tedricîlik esastır, ister yukarıdan aşağıya olsun, ister aşağıdan yukarı.
Açık ve net olmak zorundadır. Gizlilik ârızî bir durumdur. Mutlak bir ilke hâline getirilemez.
İnsanlara zorla, şiddetle bir görüşü zorla kabul ettirmek asla mümkün değildir. İnsanlar böyle durumlarda kimliklerini saklamayı tercih ederler. Psikolojik sorunlar, şizofrenik durumlar ortaya çıkmaya başlar.”
Sistem araçları kullanmayla ilgili de üç temel unsurdan bahsedilebileceğini dile getiren Levet, bunları şu şekilde saydı:
“1. Sistem içi araçlar asla amaç hâline getirilmemelidir. 2. Sisteme müdahane edilmemelidir. 3. Değiştirilmek istenen unsurlara benzeyerek hareket edilmemelidir.”
Gülen örgütünün hem yanlış mücadele yöntemi ve hem de sistem içi araçları amaç haline getirmesi sebebiyle yanlışa düştüğünü belirtti.
Gülen örgütünün “altın nesiller”i yetiştirmek iddiasının üç temel sacayağı olduğunu söyleyen Levent, bunlardan ilkinin kurulan okullar ve dershaneleri temsil eden “mektep” olduğunu, ikincisinin tasavvufî eğilime eğilimi işaret eden nokta açısından “tekke” olduğunu, üçüncüsünün de disiplini temsil eden “kışla” olduğunu ifade etti. Sonuncu unsurun askeri cuntacılığa yönelmelerinin saikleri arasında olduğunu belirtti.
c. Otoriter ve Vesâyetçi Düzenler
“Devlet kendisini iktidarın merkezinde görür, kendisiyle rekabet edebilecek, bu iktidarı paylaşabilecek hiçbir gücü kabullenmez. Cemaatler de meşrûiyetini dinden alır, devletten almaz. Dolayısıyla devlet cemaatlere kuşkuyla yaklaşır. Çünkü devletin yekpâre bir toplum oluşturma düşüncesi vardır, cemaatler de bu yekpâre toplum oluşturmaya karşı çıkan unsurlardır. Bundan dolayı devlet cemaatleri ya toptan yasaklar ya da devletleştirmeye çalışır.” ifadelerini kullanan Levent, cemaatlerin de devletin bu tutumuna karşı yanlışa düşerek ya kendini olduğundan farklı gösterdiğini ya da kendisini koruyabilecek partilere yönelik destek arayışına girdiğini ve bürokratik kademelerde yer alarak bu durumdan kurtulma istediklerini söyledi. Gülen örgütünde iki yanış tutumun izleri mevcuttu.
d. Ekonomik Faaliyetlerdeki Ölçüsüzlük
“Bazı faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için bir takım ekonomik imkânlara sahip olmak gerekir. Genelde yapılar bunu kendi imkânlarıyla, infaklarıyla yaparlar. Ama bir müddet sonra, hareket büyüdükçe bu iç imkânlar yetmemeye başlar. Böyle bir durumda yapılar ekonomik bir takım faaliyetlere yönelmeye başlarlar. Önce sâdece faaliyetleri gerçekleştirmek, daha sonra kâr elde etmek amaç olarak belirlenir. Bu piyasanın kendine ait bir takım koşulları var. O kurulan finans kuruluşları, televizyonlar, gazeteler bu piyasanın bir unsuru hâline gelmeye başlıyor. Bir müddet sonra da ilkelerinizi kaybetmeye başlıyorsunuz. Buna tevessül etmiyorsanız bir takım finans merkezleriyle ve iktidar odaklarıyla ilişkiye giriyorsunuz, bu sefer de bu merkezlerin yönlendirmesine açık hâle geliyorsunuz. Bağımsız olmaktan çıkıyorsunuz.” diyen Levent, Gülen örgütünün bu anlatılanların en uç örneği olduğunu dile getirdi.
Levent, “Bir yapı, bir cemaat, bir hareket mutlaka kendi iç imkânlarıyla yol yürümelidir. Ne kadar zor da olsa bağımsız, doğru bir duruş için böyle yapmalıdır.” dedi.
e. Lider Kültü
“Lider merkezli yapılanmalarda liderin istikameti, cemaatin de istikametini belirler. Bu açıdan bakıldığında lider yoldan çıktığında cemaat de çok rahatlıkla yoldan çıkabiliyor.” diyen Levent, Gülen örgütündeki lider kutsayıcılığına çeşitli örnekler verdi. Levent, mesajdan ziyade mesajın öne çıkardığı insanları (lider vs.) ön plana çıkarmanın sapmanın temel sebeplerinden olduğunu söyledi.
f. Fırka-i Nâciye Anlayışı
“Hakikat sizin tekelinizdeyse sizin dışınızdaki herkes helak olmuştur.” düşüncesine işâret eden Levent, Gülen örgütünün “mehdi” anlayışıyla da irtibatlandırarak bu anlayışa sahip olduğunu ifade etti.
g. Millîyetçi Anlayış
“Bir hareket eğer ümmetçi bir perspektiften millîyetçi bir eksene yaklaşıyorsa sapma mukadderdir.” diyen Levent, millîyetçiliğin başlarda sömürgeciliğe karşı insanları motive edici bir unsur olduğunu ama daha sonra bütün ümmet coğrafyasını emperyalistlerin müdahalesine açık hâle getirdiğini kaydetti.
h. Heva ve Zanna Uymak
“Heva ve zanna uymak gurur ve tekebbürü ortaya çıkarır. Allah’a güvenmek yerine bürokrasideki, adliyedeki, emniyetteki güçlerinize güvenerek iş yapmaya kalkarsanız hüsranla karşılaşırsınız. Kibirlenerek kendiniz dışındaki bütün yapılara üstten bakarsanız bu büyüklenme de sizi başka noktalara götürür.” ifadelerini kullanan Levent, Fethullah Gülen’in darbe kalkışması yaşandıktan sonra da dış basına verdiği röportajlarda darbeye direnen halkı aşağıladığına işâret etti.
i. İç İşleyiş ve Yapılanma Zaafları
“Cemaatleri var eden üç unsur vardır: Fikir, lider ve öncü kadro.” diyen Levent, Gülen örgütünün öncü kadrosunu ehliyet ve liyâkat ilkelerinden ziyâde lidere ve cemaate bağlılık esaslarının belirlediğini, diğer yapıların birikimlerini küçümseme, tecessüs yapma, şantajda bulunma ve şeffaflık, açık hedefler vb. unsurlara sahip olmamasını sapma nedenleri olduğunu söyledi.
Panel, soru ve cevap faslının ardından nihayete erdi.
HABERE YORUM KAT