Gülen Hareketinin Siyasi İstikameti
Zaman’a attıkları “Mehmet Doğan: Usame Bin Ladin'i seviyorum” manşetiyle bütün çirkin ve zalimce faaliyetlerine meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar.
Kenan Alpay / Haksöz Haber
Fethullah Gülen açısından mesele “En çok nefret ettiğim insanlardan biri Usame bin Ladin, bu canavar İslam’ın adını lekeledi” hükmü kesinleştirildi ya bunun aksini düşünmek hiç mümkün değil zannediyorlar. Gülen ve cemaatinin Kenan Evren, Bülent Ecevit gibi laik-Kemalist ve darbeci isimleri cennete gönderme konusunda pek heveskâr olduğu kimse için bir sır değildi zaten.
Bu sebeple Tahşiye davası adıyla bir dizi dolaplar çevirerek 120 arkadaşıyla 17 ay cezaevine kapattıkları Mehmet Doğan’ın televizyon ekranlarından “Bin Ladin’i Allah için, ‘La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’ dediği için severim. Onun dışında El Kaide örgütü falan bilmem Ladin’i Müslüman sıfatıyla tanıyor ve seviyorum. Diğer sıfatı devletler arasındaki iştir” tarzında cümleler kurmasını sadece hazmedemiyor olsalar iyi. Bir de üstüne bunları ‘terör’ delili olarak lanse edip her türlü operasyonun ve tuzağa düşürmenin meşru ve zaruri delili sayıyorlar.
Hitler ve Putin’i Anarlar Evvela!
O kadar salakça ve ahlaksızca bir kara propaganda faaliyeti sürdürülüyor ki küçük çocukların duvarlara “Ahmet, Ayşe’yi seviyor” yazmaları gibi Zaman’a attıkları “Mehmet Doğan: Usame Bin Ladin'i seviyorum” manşetiyle bütün çirkin ve zalimce faaliyetlerine meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Hükümeti düşürmeye veya itibarsızlaştırmaya yönelik en son aşamayı temsil eden “özgür basın susturulamaz” kampanyası etrafında kenetlenenlerin Türkiye’yi ikide bir “giderek Hitler Almanyasına benziyoruz, Putin Rusyası olmaya doğru hızla sürükleniyoruz” söylemleri neden bu kadar sıklaşıyor ve neden muhalifler AB-ABD siyasetleri doğrultusunda safları sıklaştırıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Taksim Gezi olayları kadar 6-8 Ekim Kobani provokasyonu ve Gülen camiasına ilişkin yürütülen yargı süreçlerinde AB ve ABD’ye yönelik sert eleştiri ve itirazları son derece dikkat çekici değil mi? Adeta Gezi Ruhunun bileşenlerine, Kobani provokasyonunun hedeflerine ve yargı-emniyet bürokrasisindeki Gülenci kadroların Hükümeti çökertmeye yönelik girişimlerine yönelik tepkilerin neredeyse tamamı AB ve ABD’ye yönelik tepkilerle harmanlanıyor ve eş değer görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun bu eşleştirme ve birlikte püskürtme stratejisini “siyasi paranoya” olarak nitelemek ciddi bir analiz mi yoksa mevcut kara propagandanın sıradan bir tezahürü mü?