Gülden Sönmez, Mavi Marmara ile ilgili yargı sürecini anlattı
Mavi Marmara gemisinde bulunan ve İsrail'in saldırısı sonrasında aktivistlerin avukatlığını üstlenen Sönmez, "Karşılıklı bir yetki usul tartışmasıyla UCM'deki başvuru sürecimiz devam ediyor. İsrail'in çok yoğun bir itirazı ve baskıları oldu." dedi.
Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisinde bulunan ve İsrail'in saldırısı sonrasında mağdurların avukatlığını üstlenen Gülden Sönmez, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcısının ilk kararında saldırıların "savaş suçu" niteliği olduğunu deklare ettiğini belirterek, "Karşılıklı bir yetki usul tartışmasıyla UCM'deki başvuru sürecimiz devam ediyor. İsrail'in çok yoğun bir itirazı ve baskıları oldu." dedi.
Gazze'ye insani yardım götüren ve 6 gemiden oluşan filonun yaklaşık 700 yolcusundan biri de Avukat Gülden Sönmez'di. İsrail'in 11 yıl önce helikopter ve botlardan ateş açarak düzenlediği saldırıya tanıklık eden Sönmez, olay sonrasında da Mavi Marmara saldırısının hukuki boyutunu takip ediyor.
Sönmez, İsrail'in Mavi Marmara'ya saldırısının 11. yılında, yaşanan olayları ve hukuki boyutunu AA muhabirine değerlendirdi.
Mavi Marmara gemisinin insani yardım için yola çıktığı dönemde Gazze'de İsrail ablukasının ölümcül boyuta geldiğini anlatan Sönmez, geminin ve içinde olduğu filonun, Gazze ablukasını kırmayı amaçladığını kaydetti.
Sönmez, o dönemde İsrail'in en büyük korkusunun da ablukanın kırılmasına yönelik girişimlerin artarak devam etmesi olduğunu dile getirerek, "Abluka kırıldığı zaman Doğu Akdeniz'de kendi plan ve politikaları doğrultusunda planları bozulmuş olacaktı." dedi.
37 ülkeden 700 kişinin insani yardımla yola çıkmasının İsrail'i ürküttüğünü belirten Sönmez, Mavi Marmara'nın hukuka uygun bir şekilde, uluslararası hukukun koruması altında yola çıktığını ifade etti.
Sönmez, "Dünyada muazzam bir kamuoyu oluşmuştu. İsrail saldırdı çünkü bu girişimlerin devam etmesi halinde ablukanın kırılacağını hatta İsrail işgalinin tartışmaya açılacağını ve Gazze'nin özgürleşeceğini biliyordu. Bu filonun yola çıkması zaten İsrail için büyük bir endişe oluşturdu. 'Hiç kimse gelmesin, tekrar denenmesin.' diye bu kadar vahşi bir saldırı gerçekleştirdi." diye konuştu.
Saldırı sonrasında hukuki girişimlerin hemen başladığını hatırlatan Sönmez, gemide farklı ülkeden yabancı vatandaşların olmasının aynı zamanda davanın farklı ülkelerde de görülmesine imkan sağladığını belirtti.
Sönmez, Mavi Marmara gemisinin Komorlar bandıralı olduğu için Komorlar'ın da Roma Antlaşması'nı imzaladığı gerekçesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) başvurma imkanlarının doğduğunu kaydetti.
"UCM'deki sürecimiz devam ediyor"
Avukat Gülden Sönmez, başvurunun geldiği süreci şöyle anlattı:
"UCM Savcısı ilk verdiği kararda, İsrail'in uluslararası sularda Mavi Marmara gemisine yaptığı saldırıların 'savaş suçu' niteliği olduğunu, Roma Antlaşması'ndaki suçlara denk geldiğini, bizlerin uluslararası hukuk koruması altında siviller olduğumuzu deklare etti. Ancak aynı zamanda dedi ki 'Yoğunluk gerekçesiyle biz bunu yargılayamayız, bu soruşturmayı o yüzden açmayacağım.' Tabii biz buna itiraz ettik. Karşılıklı bir yetki usul tartışmasıyla UCM'deki başvuru sürecimiz devam ediyor. İsrail'in çok yoğun bir itirazı ve baskıları oldu."
İsrail'in 1948 yılından bu yana sistematik şekilde en ağır suçları işlemeye devam ettiğini dile getiren Sönmez, şöyle devam etti:
"Tabiri caizse hukuki olarak kendilerine bir dokunulmazlık kalkanı oluşturmuş durumdalar. Mavi Marmara davası ve Filistin Devleti'nin son yaptığı başvuruyla açılan soruşturma, İsrail'in hukuki dokunulmazlık kalkanını delmiştir. Hukuk mücadelesi yapılmasını hiçbir şekilde istemiyor. İsrail'in bir kuralı yok, ibadet edenlere, kadınlara saldırabiliyor. Terörize etme, saldırma, yok etme, işgal, asimilasyon maddi manevi ne varsa her şeyi yok etme üzerine bir politikayla davranıyor. Kolluk kuvvetleri ordusu da polisi de bunun icracısı olan bir yapı."
"Elle tutulur, caydırıcı bir yaptırım yok"
İsrail'in saldırgan tavrının arkasında somut bir yaptırım olmamasının da yer aldığını ifade eden Sönmez, "Bu gücü nereden alıyorlar? BM karar alıyor ancak somut yaptırım yok. İsrail'in ikili antlaşmalarının olduğu ülkelerin somut yaptırımı yok. İslam İşbirliği Teşkilatının elle tutulur, caydırıcı bir yaptırımı yok. Geriye sadece bu son yapılan hukuk mücadeleleri kalıyor. Bu ortamdan da besleniyor. Etki gücü olduğu halde yaptırım uygulamayan mekanizmalar da aslında İsrail'in suçuna bir nevi ortak oluyorlar." dedi.
İsrail'in Filistin'e ramazan ayında saldırmasında öncekilerden farklı bir sonuç ortaya çıktığı değerlendirmesinde bulunan Sönmez, dünyanın farklı ülkelerinden insanların Filistinlilere destek eylemi yaptığını hatırlattı.
Sönmez, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Gazze yıllardır hapsedilmiş bir coğrafya. Biz aşıya ulaşabiliyoruz, aşının bize ulaşma imkanı var. Ama Gazze, yoğun bakım ünitelerinin olmadığı, tedavi imkanlarının olmadığı, denizden, karadan her yerden tamamen abluka altında olan bir yer. Amerika sokakları, Almanya sokakları İsrail'in karşısında Filistin'in yanında bir pozisyon aldı. İlk defa böyle bir manzarayla karşı karşıyayız. İnsanlar suçların hesabının sorulmasını istiyor. Ben tahmin ediyorum ki bu rüzgar hukuki olarak, siyasi olarak bambaşka sonuçlar getirecek. Belki de bu suçların ve İsrail'in işgaline sonun başlangıcı olduğu döneme başlıyoruz."
- "Mavi Marmara" saldırısı davası istinaf aşamasında
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Mavi Marmara gemisinde yaşanan olaylara tanıklık edenler ve yakınlarını kaybedenlerin, sorumluların cezalandırılmasına yönelik suç duyurusu üzerine soruşturma başlattı.
Soruşturma sonunda olay tarihinde İsrail Genelkurmay Başkanı olan Rau Aluf Gabiel Ashkenazi, İsrail Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi ve İstihbarat Başkanı Amos Yadlin hakkında dava açıldı.
İddianamede, 4 sanığın, "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme suçuna azmettirmek" suçundan 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteminin yanı sıra, "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmeye teşebbüs suçuna azmettirmek", "silahla yaralama suçuna azmettirmek", "kemik kırığına neden olacak şekilde yaralamaya azmettirmek", "yaralama suçuna azmettirmek", "kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak suçuna azmettirmek", "haberleşmenin engellenmesine azmettirmek", '"eziyet suçuna azmettirmek", "yağma suçuna azmettirmek", ve "mala zarar vermeye azmettirmek" suçlarından toplam 8 bin 578 ile 18 bin 32'şer yıl arasında hapis cezasına çarptırılması talep edildi.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılama sürerken, tarihler 22 Mart 2013’ü gösterdiğinde İsrail, saldırı nedeniyle Türkiye'den özür dilediğini açıkladı.
Türkiye-İsrail ikili ilişkilerinin normale dönmesi hakkındaki mutabakat 2016 yılının Haziran ayında imzalandı. Mutabakatla İsrail'in Mart 2013'te Türkiye'nin ilk talebini karşılayarak, tarihte ilk kez "yabancı bir devletten özür dilediği" belirtilirken, bu doğrultuda İsrail'in Mavi Marmara saldırısında hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi ve Türkiye'nin Gazze'deki insani duruma müdahalesini de kabul ettiği bildirildi.
Mahkeme, 9 Aralık 2016'da kararını açıkladı. Mahkeme, Türkiye ile İsrail arasındaki anlaşma uyarınca davanın düşürülmesine, sanıklar hakkında verilen yakalama kararlarının kaldırılmasına hükmetti.
Kararın taraflara tebliğ edilmesinin ardından mağdur ve şikayetçi avukatları istinaf yoluna başvurdu.
Davada özellikle yabancı ülkelerde yaşayan mağdur ve şikayetçi sayısının çok olması nedeniyle tebligat gönderme işleminin ve hazırlanan gerekçeli kararın diğer dillere tercüme edilerek ilgili makamlara gönderiminin uzun sürmesi nedeniyle dosya İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine 26 Eylül 2019'da gönderildi.
Dava dosyası istinaf incelemesi için ilgili ceza dairesinde bulunuyor.
HABERE YORUM KAT