Güçlü ordu
Tecilli ya da bakaya durumdaki yaklaşık bir milyon genci ilgilendiren ve en az 100 bin kişinin yararlanmayı umduğu bedelli askerlik bir başka bahara kaldı. Hükümetin istekli göründüğü bu fikre TSK sıcak bakmadı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a göre; "Askere giden yükümlü sayısı TSK'nın ihtiyacını karşılamıyor. Terörle mücadele üzerinde de olumsuz etkisi olur. Bedelli askerlik için şartlar uygun değil."
Kuşkusuz bu gerekçelerin perde gerisi var. Zahire bakacak olursak, 600 bini aşkın asker ihtiyaca fazlasıyla cevap veriyor, Türkiye şu anda kime karşı bir savaşa hazırlanıyor ki bunca askeri az buluyor? PKK ile mücadelede birkaç ay eğitim gören gençlerin veya yaşları hayli ilerlemiş tecilli veya bakaya kalmış insanların pek işe yaramayacağı gün gibi ortada. Bu gerekçeler pek ikna edici görünmüyor.
Meselenin esasını anlamak için zamire bakmakta fayda var.
Bilindiği üzere Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde karşılaşılan önemli zorluklardan biri, askerin sivil siyaset üzerindeki etkisinin sona erdirilmesidir. Neredeyse her sene ilan edilen ilerleme raporlarında bu hususa işaret edilir. "Asker-siyaset ilişkisi" konusunda dengenin askerlerden yana kurulmasını "rejim adına bir teminat" olarak görenler, bu yöndeki taleplere karşı çıkıyorlar, ama artık Batı, askeri siyaset içinde görmek istemiyor.
19. yüzyılın ilk yarısından itibaren, ordunun asıl işlevi itibariyle yeni bir toplum inşa etmek, bir ulus devlet kurmak, kısaca halkı Batılılaştırmak ve bugünkü yaygın deyimiyle "modernleştirmek" üzere konuşlandırıldığını söyleyebiliriz. Osmanlı, İran ve Çarlık Rusyası'na modernleşme, orduların gücü ve etkisiyle girmiştir. Cumhuriyet döneminde de ülkenin taşrasına ve küçüklü büyüklü yerleşim merkezlerine modernleşmeyi taşıyan kurum ordudur. 20 yaşına gelen gençler, askerlik hizmetleri süresince sadece savaş yeteneklerini öğrenmekle kalmıyor, aynı zamanda sıkı bir modernleşme sürecine de dâhil edilmiş oluyorlar. Halen Batılı olmayan birçok ülkede modernleşme politikalarının gerisinde ordular yatmaktadır. Denebilir ki, bizim gibi ülkelerde ordunun asıl misyonu, bir savunmadan çok, bir taşıyıcı, modernleştirici bir araç rolü oynamaktır.
AB'nin ve Amerika'nın Türkiye'den beklediği Ortadoğu rolü konularında belli belirsiz bir tutum değişikliğine gidilmekte olduğu gözlerden kaçmıyor. Askerin sivil siyaset ve iç idare üzerindeki etkisinin sona erdirilmesini isteyen AB ve ABD, asker sayısının azaltılmasına sıra gelince hiç seslerini çıkarmıyorlar. Aksine silah altındaki asker sayısının artırılmasından memnuniyet duyduklarını dahi söylemek mümkün. Çünkü eğer Amerika'nın salt askeri olarak boşaltacağı bölgeye Türkiye girip nazım rol oynayacaksa; sosyal, ekonomik, kültürel ve politik düzenleme yapacak bu ülkenin aynı zamanda güçlü ve kalabalık bir orduya sahip olması gerekir. Modern tarihte Batı'nın öngördüğü hiçbir reform askerlerin desteği -baskısı- olmadan gerçekleşmiş değildir.
Bu çerçeveden AB ve ABD canibinden askerin sayısının azaltılması yönünde herhangi bir talebin gelmiyor olması anlaşılır olmaktadır. Bunun tercümesi, son 200 senedir, iç reformların hayata geçmesinde asker Osmanlı'da ve Türkiye Cumhuriyeti'nde hangi rolleri oynamışsa, "model ortak" Türkiye'nin Ortadoğu'ya Batı modernizmini ve reform programlarını götürürken, arkasında muazzam ve kuvvetli bir ordu ile bu süreçte yer alması beklenmektedir. Türk kamuoyunun yakından bildiği uluslararası bir finansörün -ki nice projenin arkasındaki mali güçtür- "Türklerin en iyi ihraç ürünleri ordularıdır" dediği hatırlardadır.
Denilecek ki, profesyonel bir ordunun, hem hareket kabiliyeti hem etkin gücü daha yüksek değil mi? Kuşkusuz öyledir. Ancak bunun için, Batı'yı referans alan modernleşmenin ikna edici çerçevede sosyal ve politik istikrar kazanması lazım. Bu yönde henüz kesin belirtiler görülebilmiş değildir. Mesele böyle olunca bedelli askerliğin en azından orta vadede gündeme gelmeyeceğini söylemek mümkün.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT