Görmüş, Birand ve 'genlerdeki darbecilik'
Alper Görmüş, son yıllarda Türkiye'de mesleğin yüzünü ağartan, ilkeleri ayakta tutan gazetecilerden biri. 2009 Uluslararası Hrant Dink Ödülü sahibi.
Mart 2007'de genel yayın müdürlüğünü yaptığı Nokta dergisinde, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in, 2004 yılında iki askerî darbe girişiminden söz eden "Darbe Günlükleri"ni yayımladı. Bunun üzerine dergi, Genelkurmay Savcılığı'nın talebi üzerine, Bakırköy Savcılığı'ndan alınan izinle, polis tarafından basıldı; belge ve bilgisayarlarına el konuldu. Dergi, gelen baskılar üzerine yayınına son vermek zorunda kaldı.
Ancak "Darbe Günlükleri," ertesi yıl başlayacak, darbe girişimi zanlılarının yargılandığı, Ergenekon davası iddianamesine girdi. Görmüş, Örnek'in aleyhinde açtığı iftira ve hakaret davasında beraat etti. "Günlüklerin" Örnek'in bilgisayarından çıktığı, mahkeme tarafından atanan bilirkişi raporuyla doğrulandı. Görmüş, çoğu Taraf gazetesindeki "Medyaironik" başlıklı köşesinde çıkan, medyanın Ergenekon davasını nasıl izlediğine ilişkin yazılarını "Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği" başlıklı iki ciltlik kitapta topladı. (İstanbul: Etkileşim Yayınları, Mayıs 2011)
Görmüş'ün "Ergenekon haberciliği" hakkında vardığı sonuç, Türkiye'de askerî darbeler ve darbe girişimleri hakkında tam bir bilgi sahibi olmak için, bunları yalnızca "teşkilat" yönleriyle değil, bunlara destek veren, toplumun kimi kesimlerinde yaygın, askerlerin siyasî rol oynamasını destekleyen, vesayetçi "zihniyet" yönüyle de irdelenmesi gerektiği. Buradan kalkarak şöyle diyor: "Ergenekon şebekesiyle hiçbir örgütsel bağı olmamış, onun kriminal faaliyetlerine hiçbir biçimde katılmamış, dolayısıyla yasal bir suçlamaya maruz kalmamış ve kalmaması gereken; fakat oynadıkları rol itibarıyla Ergenekonculuğun zihnî temelinin oluşumuna katkı sunan kimi siyasî -medyatik- toplumsal aktörler de mutlaka genel analizin içinde yer almalıdır. Bu çerçevede başrolü Türkiye'nin Büyük Medyasının oynadığı açık." (s. 9 - 10)
Medyanın Türkiye'deki siyasi darbeler ve darbe girişimlerinde oynadığı rol konusunda ilk teşhisi, belki biraz da böbürlenerek koyan, muhakkak ki, "Büyük Medya"nın ilk "Büyük Patronu" Erol Simavi'yi. Hürriyet Gazetesi'nin, Aydın Doğan'dan önceki sahibi olan Simavi'nin dedikleri anılmaya değer: "Basın için dünyada beş büyük kuvvetten biridir, dördüncü kuvvettir, derler. Bu söz Türkiye için geçerli değil. Hakimiyet elbette kayıtsız şartsız milletindir. O başka. Ama birinci kuvvet Türkiye'de ordu mu? Hayır. Basındır. İkincisi ordudur. Çünkü orduyu ihtilallere basın hazırlar." (Hürriyet, 19 Mayıs 1988)
Medyanın askerî darbelerdeki kışkırtıcı rolü üzerine itiraflarda bulunan ikinci "Büyük Patron" ise Dinç Bilgin'dir. Bilgin, sıfırı tükettikten sonra da olsa, 28 Şubat sürecinde "Büyük Medya"nın (yani Sabah ve Hürriyet gazetelerinin) üstlendiği işlevi (ne mutlu ki) bundan utanç duyarak anlattı. (Bkz. Yeni Şafak, 10 Ocak 2008) Alper Görmüş'ün son kitaplarının yayımlanması da, Türkiye'nin önde gelen gazetecilerinden (aynı zamanda, 28 Şubat sürecinin medyadaki kurbanlarından da) biri olan Mehmet Ali Birand'ın, medyanın askerî darbelerdeki rolü üzerine özeleştirisini tetikledi.
Birand, önce şunları yazdı: "Bizim kuşak için devlet daima öncelikli ve haklıydı... Genlerimize, belki de farkına varmadan darbecilik işlendi... Bütün darbeleri anlayışla karşıladık. Yardımcı olduk..." (19 Mayıs) Birkaç gün sonra da şunları: "Askeri darbeye iten, zorlayan daima laik kesim olmuştur... Bu ülkenin sadece bize ait olmadığını, dindar kesim ve Kürtlerle de paylaşmamız gerektiğini hiçbir zaman kabullenemedik... Askeri laik kesim kışkırttı. Onlar da zaten manen hazırdılar..." (24 Mayıs)
Birand haklıysa ne mutlu: "Son birkaç yıldır, genlerimizin kafası karıştı ve her şeye farklı bakar olduk."
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT