Görelim o karanlık elleri
Çok küçük ve sıradan bir bilgi önünüze öyle bir resim koyar ki, uzun zaman emek verip de çözmekte zorlandığınız karmaşık ilişkileri bütün netliği ile ortaya serer. Önemsemezsiniz, üzerinde durmazsınız, bakıp geçersiniz. Sizinle, yaşadığınız ülkeyle, o ülkenin sorunlarıyla görünüşte hiç ilgisi yoktur. Bu yüzden de dikkatinizi çekmez. Böyle olduğumuz için, dikkatsiz ve ilgisiz olduğumuz için, unutkan ve dalgın olduğumuz için, birkaç yıl öncesini ve sonrasını görmediğimiz için başımıza gelmedik sıkıntı kalmaz. Gerçeklerle algılar arasındaki farkı kestiremediğimiz için üzerimizde denenmedik oyun kalmaz.
Şimdi bakın bir sıradan haber nasıl bir karanlık ilişkiler ağını ortaya çıkarıyor? "Türkiye'yle hiç ilgisi olmayan" bir olayın bakın ne kadar içindeyiz! Bir haber:
"Nükleer baba olarak nitelenen Pakistanlı bilim adamı Abdülkadir Han'ın geliştirdiği nükleer çizimlerin yanlış ellere geçtiğinden endişe ediliyor." BM kaynakları konuyla ilgili uyarı yapıyor. "Yanlış eller"den kasıt ise terör örgütleri. Haber Washington Post kaynaklı. Bu haberin bizimle ne alakası var?
Abdulkadir Han halen cezaevinde. Kendisi gibi bir çok nükleer fizikçi, ABD'nin Pakistan'a yaptığı baskılarla gözaltına alındı, sorgulandı. Pakistan kamuoyunun büyük tepkisini çeken olaylar ABD'nin; "Bu adamlar nükleer kaçakçılık yapıyor" iddiasıyla başladı. Halen Pakistan'da ciddi anlamda gözetim altında tutuluyor. Şimdi bu haberle bağlantılı gelişmeleri aktaralım:
İran'ın kontrol altına alınmaya çalışıldığı bir dönemde Türkiye dahil 13 bölge ülkesinin nükleer teknolojiye geçeceğini deklare ettiğini belirtelim öncelikle. Türkiye bir yandan bölgeye nükleer malzeme ihracına hazırlanırken diğer yandan ABD ile ortaklığa giriyor. Bölgede büyük bir nükleer pazar açılıyor. Rusya, Fransa ve ABD bu pazarda kıyasıya yarışıyorlar.
Aynı Türkiye; kitle imha silahları üreten ve üretme ihtimali olan ülkelere karşı sıkı ambargoya hazırlanıyor. Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılan tasarıya göre; şüpheli ülkelere çift kullanımlı teknoloji transferi yasaklanacak. Kitle imha silahlarının kullanımı için zorunlu maddelerin ve araçların, füze ve fırlatma teknolojisinin, nükleer reaktör basınç tüplerinin, uranyum zenginleştirme sistemlerinin, frekans değiştiricilerinin ve tasarıda liste halinde sayılan maddelerin ve teknolojik araçların söz konusu ülkelere ihracatı kesin olarak yasaklanıyor.
Bu çalışmanın yapıldığı günlerde Japon istihbaratı "Türkiye'nin İran'a nükleer destek verdiğini" ortaya attı. Onlara göre İran'a nükleer malzeme Türkiye üzerinden sevkediliyor.
Aynı dönemde nükleer karaborsa/kaçakçılık konusunda Türkiye ısrarla öne çıkarılıyor. Türkiye, ABD, İsrail, Pakistan, İran bağlantılı dev bir şebekeden söz ediliyor. Şebekenin içinde devlet adamları, istihbaratçılar, silah tacirleri birlikte hareket ediyor. Mesela ABD'den Richard Perle ve Mark Grossman'ın isimleri geçiyor. Türk ve İsrailli casusların ABD'nin hassas teknolojisini ele geçirip Pakistan'a ve İran'a sevkettikleri iddia ediliyor.
İranlı bir general, nükleer ilişkiler ağı hakkında bilgileriyle birlikte İstanbul'da kayboldu. Ali Rıza Asgeri İstanbul'da ortadan kayboldu ve nerede olduğu hala bilinmiyor. İran'ın son yıllardaki savunma alanındaki yenilikleri, özellikle nükleer sırları, Lübnan'daki çalışmaları, Irak içindeki gücü ve operasyonlarıyla ilgili çok önemli bir kaynak olduğu iddia edildi. İstihbarat tarihine geçecek, romanlara konu olacak yeni bir olay. Yine Türkiye'de, İran'a karşı ve yine CIA, Mossad şüphesiyle. Yine Türk istihbaratının rolü tartışmasıyla. Bir başka olay:
Eski Doğu bloku ülkelerinden birinden kalkan, Atina'ya uğrayan, Ankara'ya gelen, burada iki gün kalan sonra Trabzon'a giden oradan İran'ın Tebriz kentine havalanan Sky Arrow T600 tipi iki kişilik bir uçak Trabzon'dan havalandıktan bir süre sonra bilinmeyen bir nedenle "düşürüldü." İngiliz pilot ve Pakistanlı "general" öldü. Uçağın, general olan yolcusunun izlendiği, Trabzon'da kaldıkları süre içinde yaptıkları 90 telefon konuşmasının dinlendiği ortaya çıktı. Uçaktaki çok kıymetli yolcunun Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in emir subayı ve eski pilotu olması kafaları daha da karıştırdı. İddialar şöyle: Uçak nükleer kaçakçılık için kullanılıyordu. Pakistanlı general İran'a nükleer sırlar taşıyordu. İran nükleer santrallerinin çalışması için gereken "chip"leri götürüyordu. Pakistan'dan İran'a nükleer teknoloji transferi yapılıyordu.
Ve o iddia: "ABD'nin nükleer sırlarını Türk istihbaratçıların pazarladığı" iddiası. Şöyle: "Türkler ve İsrailliler, nükleer teknoloji ile ilgili askeri ve akademik kuruluşlara 'köstebek' soktular. Bunların içinde Los Alamos nükleer laboratuarı da bulunuyor. Yardımları karşılığında söz konusu yetkiliye yüklü miktarda para veriliyor. Teslimat noktası olarak da Türk Amerikan Konseyi gibi mekanlar kullanılıyor."
Sadece bir haberden yola çıkınca bile yetiyor. Sadece İran'ın nükleer çalışmalarına odaklanınca bu iç içe geçmiş nükleer ağın nasıl bir endişe kaynağı olduğunu fark edemiyoruz bile. Abdulkadir Han'ın bu ağ içindeki rolü çok küçük. Asıl şebekeyi terör ve nükleer kaçakçılık yaygarası koparanlar yönetiyor. Silah ve uyuşturucu ticaretini de.
Ve bu kişiler, çevreler bir çok ülkede iç siyasi kriz konusunda da son derece mahirler. İşte bu "karanlık eller"i gerçekten görebildiğimiz zaman kendimize ve ülkemize sahip çıkabileceğiz.
Yeni Şafak Gazetesi
YAZIYA YORUM KAT