Goldstone Raporu Güvenlik Konseyi'ne gidebilir mi?
Uzun ve çetrefilli bir süreçten sonra, yargıç Richard Goldstone'un Gazze saldırısı esnasında savaş suçu işlenip işlenmediğini araştırmak üzere hazırladığı rapor, hem de Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın raporun görüşülmesinin ertelenmesi talebinin kabul edilmiş olmasına rağmen, Arapların İnsan Hakları Konseyi'ni olağanüstü toplantıya çağırması sonrası söz konusu çalışma tekrar gündeme gelmiştir.
Bu ikinci toplantıda başta ABD olmak üzere altı ülkenin karşı çıkmasına, Fransa ve İngiltere'nin de aralarında bulunduğu on bir ülkenin çekimser kalmasına rağmen, raporun Güvenlik Konseyi'ne aktarılması yönünde Çin, Rusya ve Küba'nın destek verdiği yirmi beş ülkenin oyuyla kabul edilmiştir.
Goldstone Raporu'nun ardından, Savunma Bakanı Ehud Barak'ın ülkesinin ihtiyaç duyduğu takdirde yeni bir Gazze Savaşı'na girişmesini engelleyemeyeceği yönünde hodri meydan niteliğindeki açıklaması, Başbakan Netanyahu'nun raporun düşmanlarının elini güçlendirdiğini dile getirmesi ve buna ek olarak İsrail'in Lübnan'da yaşadığı acı tecrübe göz önünde tutulduğunda İbrani devletinin kolay kolay geri adım atmayacağı açık bir biçimde ortaya konumuştur.
Raporun onaylanmasını takiben ülkede birliği sağlamak üzere, aralarında İsrail'in barış hareketinin de bulunduğu muhalefeti yanına almayı başaran İsrail başbakanı, Goldstone raporunu reddetmekle yetinmemiş, söz konusu raporun Güvenlik Konseyi'ne gitmesini sabote edecek stratejiler geliştirmek üzere bir çalışma ekibi kurmaktan da geri kalmamıştır.
arapların tepkisi desteğe dönüştü
Özellikle Goldstone ve ekibinin yetkilerini aşarak, konuyu Konsey'in görev sınırlarını taşıdığı iddiasıyla muhalefetini devam ettireceğini açıklayan ABD, bu tutumuyla Ortadoğu'da işbirliğini geliştirmek, Arap-İsrail uyuşmazlıklarına son verme iddiasıyla iktidara gelen ve 2009'u barış yılı ilan etmek gibi açıklamalarıyla çelişkili bir duruma düşmüştür. Dahası, Yahudi yerleşim birimlerinin genişletilmesi politikasına son verilmesi hususundaki sözlerini kulak ardı etmekte ısrar eden ve ülkesinin rapora ilişkin muhalefetini onaylayarak İsrail'e desteğini sürdüren Obama yönetimi bu sınavda başarısız olmuştur.
27 Aralık 2008 -18 Ocak 2009 tarihleri arasında gerçekleşen İsrail'in Gazze saldırısı, arkasında 1400 ölü ve 5000 yaralı ile milyarlarca dolarlık maddi zarar bırakmıştı. Operasyonun sona ermesini takiben savaş suçu işlenip işlenmediğini araştırmak üzere merkezi Cenevre'de bulunan 47 üyeli BM İnsan Hakları Konseyi devreye girmiş ve bir araştırma komisyonu kurulması için 33 ülkenin desteğiyle Güney Afrikalı yargıç Richard Goldstone'u dört uzman hukukçu ile birlikte bir rapor hazırlamakla görevlendirmiştir.
Richard Goldstone ile birlikte İngiliz Prof. Dr. Christine Chinkin, Pakistanlı Avukat Mme Hina Jilani ve asker kökenli olan İrlandalı Albay Desmond Travers bu komisyonda yer almıştır. Komisyon, Batı Şeria'da ve Gazze'de yaşanan 36 önemli belirgin olay, 188 görüşme, olayları irdeleyen 10.000 sayfadan fazla şikâyet raporu, belge konumunda olan 1200 resim ve 30'dan fazla görsel video çekimini incelemiştir. Komisyon, ayrıca İsrail'den ve Gazze'den Cenevre'ye çağırılan 38 tanığın bilgilerine başvurmuş ve sonuç olarak çalışmaları esnasında Gazze operasyonunda savaş hukuku, insancıl hukuk ve uluslararası hukuk ilke ve prensiplerine uyulup uyulmadığını araştırmak üzere keşif ve incelemelerde bulunmak ve bizzat mağdurlarla görüşmek suretiyle uluslararası insan hakları hukukunu temel alarak hazırladığı 600 sayfalık raporunu altı aylık çalışmanın sonucunda Konsey'e teslim etmiştir. Eski Yugoslavya ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemelerinin yargıcı olarak ün yapan Goldstone hazırlıkları esnasında, Yahudi kökenli olması nedeniyle Araplardan yoğun eleştiri almışsa da, çalışmanın tamamlanmasıyla birlikte bu tepkilerin yerini destek çabaları almıştır. Netanyahu hükümeti ise İsrail'de tanınan ve sevilen biri olarak bilinmesinin etkisiyle Goldstone'un kişiliğine değil; doğrudan böylesi bir çalışmanın ortaya koyduğu hedefe karşı çıkmış ve Gazze savaşının meşruluğu yönündeki iddialarını gerekçe göstererek işbirliği yapmak bir yana, inceleme heyetini ülkeye sokmayı dahi reddetmiştir.
yeni süprizler yolda
Yahudi kökenli olan ve Kudüs İbrani Üniversitesi Dostluk Grubu'nun 25 yıl boyunca başkanlığını yürütecek kadar Tel Aviv'e yakın duran Goldstone, raporunu açıklamasıyla birlikte İsrail'de yoğun bir öfke dalgasıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu öfkenin arkasındaki esan neden İsrail ordusunun savaş suçu işlediğine yönelik ağır iddiaları, bizzat İbrani devletine dost bir ismin seslendirmesi değildir. İsrail'e esas darbeyi -Olmert hükümetinin çökmesine kadar giden sürecin- failler hakkında ciddi bir soruşturma açılmasını istemesi, bunun yapılmaması durumunda raporun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne gönderilmesi ve buna ek olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin devreye girmesi yönündeki önerisi ile Goldstone olmuştur. Bu itibarla raporda her iki tarafın da farklı ölçülerde dahi olsa:
Uluslararası insancıl hukukun temel ruhunu teşkil eden savaş esnasında dost yahut düşman ayrımı yapmaksızın yaralılara, hastalara, kazaya uğramış denizcilere, savunmasız ya da teslim olmuş tutsaklara, işgal edilmiş bir ülkenin sivil halkına, sağlık kurumlarına, araçlarına, kültür ve sanat varlıklarına saygı, koruma ve ayrıcalık sağlanması yönündeki prensibe,
1949 Cenevre Konferansı'nın temel ilke, prensip ve amacını teşkil eden kara savaşlarında yaralıların ve hastaların durumunu iyileştirme, savaş tutsaklarına insani davranış ve savaş zamanında sivil halkın korunmasına ilişkin kurallara,
Ve son olarak 1954 Lahey Silahlı Çatışma Durumuna ve Kültürel Varlıkların Korunması Sözleşmesi'ne aykırı davrandığına ilişkin tespitlere yer verilmiştir.
Somutlaştıracak olursak Komisyon, Gazze Savaşı esnasında İsrail ve Hamas'ın başta sağlık ve eğitim kurumları ile uluslararası yardım kuruluşlarının merkezleri olmak üzere sivil hedeflere saldırdıklarını ortaya koymuştur. Fakat Komisyon bu bağlamda özellikle İsrail'in uluslararası insancıl hukuka ilişkin belgelerin getirmiş olduğu, sivillerin korunması, sağlık ve eğitim tesislerinin vurulmaması, uluslararası sözleşmelerle yasaklanan Filistinlileri 'kobay' konumuna sokan, ağırlaştırılmış metal patlayıcı niteliğindeki DIME (dense inter metal explosive) bombası ve fosfor bombaları gibi imha silahlarını sivillerin üzerinde denemesi ile yasaklanmış kimyasal silahlar kullanmaktan çekinmediğinin altını çizerek orantısız ve sistematik bir şiddet uyguladığını vurgulamıştır.
Gelecek mart ayında BM Güvenlik Konseyi tarafından ele alınması beklenen raporun, incelenmesi esnasında bölgede Arap-İsrail uyuşmazlığı konusunda yeni sürprizler yaşanacağı kesindir. Fakat Sudan'da El Beşir, Lübnan'da Hariri gibi dosyalara destek vererek özel mahkemeler kurulmasına destek veren Güvenlik Konseyi'nin Gazze'de insancıl hukuku ihlal eden ve savaş suçuna varacak denli ağır eylemlere imza atan İsrail'i görmezden gelmesi, teşkilatın güvenilirliğini zedeleyeceği gibi, Netanyahu'yu çok daha sert politikalar izlemek hususunda cesaretlendirecektir. Raporun Güvenlik Konseyi'ne gelmesine muhalif kalacakları kesin gibi görünen ABD, Fransa, İngiltere ve Rusya'nın bir çifte standart izlenimi vermemek ve İsrail saldırganlığını hukuk yolu ile durdurmak üzere ara formüller geliştirecekleri kanaatindeyiz.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT