Göçmen teknelerine geç müdahale "yaşam hakkının ihlali" olarak değerlendiriliyor
Uluslararası deniz hukukuna göre acil durum sinyali veren gemilerle ilgili hemen müdahalede bulunma zorunluluğuna karşın Avrupa ülkelerinin bu protokolü yerine getirmeyerek bilinçli şekilde göçmen teknelerine yardımı geciktirdiği belirtiliyor.
Avrupa'da göç üzerine araştırmalar yapan İtalyan serbest gazeteci Lorenzo D'agostino ve Uluslararası Göç Entegrasyon Sınır Yönetimi Araştırmaları Derneği (GESYAD) Başkanı Doktor Aydoğan Asar, AA muhabirine, Avrupa ülkelerinin göçle mücadele yöntemi olarak denizlerdeki göçmenlere yardımları geciktirme stratejisini değerlendirdi.
D'agostino, Kasım 2017'den itibaren Akdeniz'de pek çok kurtarma misyonuna katılıp göçmenlerin açık sularda yaşadıklarını yerinde gözlemlediğini anlatarak, şunları söyledi:
"Tekneler hayati tehlike anında acil durum sinyali verir. Acil durum sinyali, yakındaki gemilerin bir geminin yardıma ihtiyaç duyduğunu ve en kısa sürede o konuma gidilmesi gerektiğini belirtir. Uluslararası deniz hukukuna göre yetkililer, acil durum vakasından haberdar olduklarında bölgedeki tüm gemilere uyarı yapmalıdır. Bu protokol özellikle 2018 ve 2019'da fiili olarak değişti. Radyoda duyulan acil durum sinyallerine karşı sürekli sessizlik oluştu. Bunun nedeni acil durum vakalarının sona ermesi değildi. Aslında yetkililer, bu vakalardan haberdar olduklarında resmi acil durum kanallarını kullanmaktansa özel ve dolaylı iletişim kanallarını tercih etmeye başladı."
Yardım isteyen gemilere ilişkin dolaylı iletişim kanallarını kullanan Avrupalı yetkililerin, Libya gibi Kuzey Afrika ülkelerinin sahil güvenlik birimlerine ulaşarak gemiyi "kendi kıyılarına çekmelerini" söylediğini kaydeden D'agostino, bölgedeki diğer gemilerin acil durum vakasından haberdar olmasının kasıtlı olarak engellendiğini ve zaman kaybedildiğini ifade etti.
D'agostino, denizde yardıma ihtiyacı olan göçmen teknelerine kasıtlı şekilde geç müdahale edilmesini veya diğer yardımların engellenmesini bilinçli taktik gereği "zamanın silah olarak kullanılması" şeklinde tanımlayarak, şu değerlendirmede bulundu:
"Göç ve kurtarma operasyonları bağlamında zamanın silah olarak kullanılması endişe verici. Kurtarma çabalarını kasıtlı olarak geciktirmek veya ihmal etmek uluslararası deniz hukukunu ve insani prensipleri ihlal etmenin yanı sıra savunmasız kişilerin hayatını daha da tehlikeye atıyor."
Göçmen teknelerine karşı zamanın silah olarak kullanılmasına şubatta İtalya'nın Calabria Adası açıklarında meydana gelen ve 60'tan fazla kişinin yaşamını yitirdiği tekne faciasını örnek gösteren D'agostino, teknenin acil durumda olduğunun 24 saat önce yetkililer tarafından bilinmesine karşın müdahalenin bilinçli şekilde geciktirildiğinin ortaya çıktığını ifade etti.
"Deniz aracı eski, kaptan acemi"
GESYAD Başkanı Asar da Ege ve Akdeniz'deki göçmenlerin yolcuğunu "hayatta kalma göçü" olarak niteleyerek, bu göçlerde kaçakçılar ve suç örgütlerinin devreye girip göçmenleri para karşılığında eski teknelerle yolculuğa çıkardığını söyledi.
Asar, eski teknelerle yapılan yolculuklarda iz bırakmak istemeyen kaçakçıların gemilerin dümenine göçmenleri geçirdiğini ve bu şekilde hedefe ulaşılması ihtimalinin oldukça azaldığını kaydederek, "Deniz aracı eski, kaptan acemi. Tüm bu risklere Yunanistan'ın ve Batı ülkelerinin 'göçmen savar politikaları' eklendiğinde karaya ulaşma ihtimali iyice zorlaşıyor." dedi.
Göçle mücadelenin, her geçen gün "göçmenle mücadeleye" dönüştüğünün ve göç olgusunu afete dönüştüren sonuçlara yol açıldığının altını çizen Asar, "Göçmenleri taşıyan deniz araçlarının sefere elverişli olmadığı bilinmesine rağmen günlerce denizin ortasında bekletilmesi, kıyıdan uzakta tutulması, yardım çağrısına duyarsız kalınması yaşam hakkının ağır ihlaliyle sonuçlanıyor." diye konuştu.
Asar, göçmenlerin Batı sınırlarından olabildiğince uzak tutulmasına yönelik tutumun uluslararası korumaya (iltica) ihtiyacı olan kişilerin yasal haklarına erişmelerini de imkansız hale getirdiğini vurgulayarak, göçle mücadele politikalarının zulüm gören, tekrar ülkesine dönmesi mümkün olmayan kişilere telafi edilemeyecek zararlar verildiğini söyledi.
Göçün ağır sonuçlarının bilinmesine karşın düzenli göçün kolaylaştırılmadığına değinen Asar, sözlerini şöyle tamamladı:
"Seyahat hakkı göz ardı edilerek vize koşulları ağırlaştırılıyor hatta 'takdir hakkı' denilerek vize taleplerinin azaltılmasına yönelik kısıtlayıcı enstrümanlar kullanılıyor. Ülkeye kabul edilip edilmeme, vize, pasaport ve diğer koşulların sağlanıp sağlanmadığı gibi hususlar hayatta kalmanın söz konusu olduğu yerde önemini yitirir. Devletlerin vize kurallarını oluştururken seyahat hakkını, sınırlara gelen kişilerle ilgili sığınma hakkını, genel itibarıyla da yaşam hakkını gözetme yükümlüğü bulunuyor. Uluslararası toplumun, devletlerin meşru kaygı ve menfaatleriyle göçmenlerin insani talepleri arasında denge kuran Yeni Nesil Göç Yönetimi vizyonuna ihtiyacı artıyor."
HABERE YORUM KAT