Global baş ağrısı
İtalya’nın L’Aquila şehrinde düzenlenen G-8 Zirvesi’nin gündeminde birinci sırada yer alan konu global ekonomik krizdi. Bunun sebebi ekonomik krizin ciddi derece sarsıcı etkisinin yanı sıra ekonominin bu ülkelerin dünya üzerindeki hâkimiyetlerinde taşıdığı önemdir. Çünkü bu ülkeler dünyaya ekonomik güçleriyle hükmediyorlar.
Her ne kadar askerî tehdit güçlerini bir baskı aracı, medyaya hükmetmelerini kitleleri yönlendirmenin kumanda aracı olarak kullansalar da hâkimiyetlerinin temel unsurunu ekonomik güçleri oluşturuyor. Bunu kaybettikleri zaman dünya üzerindeki saltanatlarını da kaybedeceklerini biliyorlar. Global ekonomik krizle bağlantılı olarak IMF ve Dünya Bankası’nın etki gücünün zayıflamaya başlaması da kendilerini ciddi şekilde rahatsız ediyor.
Son G-8 Zirvesi’nde global ekonomik krizle mücadele hakkında yapılan açıklamalardan daha çok psikolojik mücadele yani moral mücadelesi ve bankacılık sektörünün desteklenmesi üzerinde yoğunlaşıldığı anlaşılıyor. Bu yüzden yapılan açıklamalarda özellikle krizin en kötü döneminin geride kaldığı mesajları verildi. Bizim tahminimize göre bu tür açıklamalar yapılması gerçekten öyle olduğunu ortaya koymuyor, moral mücadelenin bir boyutunu oluşturuyor. Krizden dolayı zihinlerde oluşan tereddütlerin ve geleceğe dönük endişelerin bertaraf edilerek güven oluşturulması ve böylece piyasalara canlılık kazandırılması amaçlanıyor.
Etkisinin yine çıkış noktası olan finans sektöründe yok edileceği düşünülüyor. Çözüm formülünde de özellikle bu alan üzerinde durularak bankacılık sektörüne destek verilmesi kararlaştırıldı. Ne var ki bu sektör de kriz döneminde iyice dibe vurduğundan içine atılanı yutuyor. Yani yapılan destek bu sektörün hayatta kalmasını sağlayacak serum vazifesi görüyor. Bu serum bir yandan da finans sektörüne ek takviye sağlayabileceklere güven verilmesi için bir moral malzemesi olarak kullanılıyor.
Her ne kadar krizin en kötü döneminin geride kaldığı iddia edilse de açıklamalardan korku ve endişelerin geride kalmadığı anlaşılıyor. Krizle mücadelede hayata geçirilecek programlarda bir koordinasyon oluşturulmasının ve ortak faaliyet yürütülmesinin kararlaştırıldığı bildirildi. Gerçi koordinasyon bundan önce de vardı ve daha önce de krize karşı birlikte mücadele edilmesi için muhtelif uluslararası toplantılar düzenlenmişti. Fakat bu koordinasyona rağmen yine de bütün ülkelerin kendi hesaplarını ve çıkarlarını önemsemeleri, “bizim tespitlerimiz daha doğrudur” diye düşünmeleri sebebiyle uygulamada bir ortak çizgi yakalanmasında zorluk çekiliyordu. Son G-8 Zirvesi’nde sağlanan koordinasyonla birlikte bu problem aşılabilecek mi göreceğiz.
Zirvenin en önemli gündem maddelerinden biri de iklim değişikliği konusuydu. İklim değişikliğinin sebebi küresel ısınma. Küresel ısınmanın ise savaşlardan ve nükleer silahlanmadan seracılığa kadar uzanan çok geniş alana yayılmış sebepleri var. Atmosfere karbon salımına yol açan uygulamalar küresel ısınmada sürekliliğe sebep olduğundan ciddi tehlike arz ediyor. Yani tabiatın düzenini, yaratılışta konan intizamı ciddiye almayan sanayi ve teknolojik büyüme insanlığın kendi kıyametini kendi eliyle hazırlaması anlamına geliyor. Bu konudaki sorumsuzluk geçmiş nesillerin mirasını yok etme değil gelecek nesillerin imkânlarına, haklarına ve hatta hayatlarına el koyma, sonraki nesiller tarafından kullanılması gereken potansiyelin haksız bir şekilde peşin olarak harcanıp yok edilmesi sonucunu doğuruyor.
Küresel ısınmanın önüne geçilmesi amacıyla atmosfere karbon salımının azaltılması konusunda çok önemli ittifaklara varıldığı ve 2050 yılına kadar bunun miktarının % 80 oranında azaltılmasının kararlaştırıldığı bildirildi. Fakat uzmanların yaptığı açıklamalarda bunun nasıl gerçekleşeceği konusunda bir netlik olmadığına, alınan kararların muğlâk ifadeler içerdiğine dikkat çekildi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon da, sanayileşmiş ülkelerin kendi karbon salımlarını azaltmayı çok ileri bir tarihe bıraktıklarını söyledi. Oysa karbon salımında en büyük payın sanayileşmiş ülkelere ait olduğu biliniyor.
Tahmin ediyoruz son dönemde Çin’in izlediği politika sebebiyle sanayide bir ucuzculuk yarışının başlamasının da küresel ısınmaya yol açan hatalı uygulamaların sürdürülmesinde etkisi olmaktadır.
Zirvede Filistin meselesiyle ilgili olarak sergilenen tavrın tahlilini inşallah bir başka yazımızda yapmaya çalışacağız. Diğer konulardan ise belki zirveyi bütün boyutlarıyla ele alacağımız bir dosyada söz etme imkânımız olabilir. Şimdilik bu kadarla yetinmemiz gerekiyor.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT