Gladio'dan Ergenekon'a nasıl gelindi? -2
Dünkü yazıda cevap aradığımız soru şuydu: “Nasıl oldu da, Ergenekon'un 'Gladio' günlerindeki görüşlerini ve tutumlarını bildiğimiz kimi kişi ve çevreler, arada 'Susurluk' gibi yine 'Gladio'ya pek yakışan bir olay olmasına rağmen, siyasete ve topluma içinde şiddetin de yer aldığı yöntemlerle biçim vermeye çalışan çetelerin en kararlı düşmanları haline dönüştüler?”
Nasıl oldu sahiden? Nasıl oldu da, “komünizmle mücadele” amacıyla kurulmuş Gladio'nun torunu muamelesi gören Ergenekon adlı çetenin içinde yer aldığı iddia edilen tutuklu bir emekli orgeneralin başkanlığını yaptığı kuruluş işi –en taze örneği ile- önceki günkü sokak gösterisinde Atatürk ve Lenin posterlerini birlikte taşımaya kadar vardırdı?
İsterseniz soruyu tersten de soralım: Nasıl oldu da, eskinin yeminli “komünizm düşmanları” bugün Gladio-Ergenekon'un en kararlı hasımları haline geldiler?
Dün de söylediğim gibi, bu “saf değişikliği”ni şaşırtıcı ve izaha muhtaç bulanlardanım.
Ayrıca, bu “saf değişikliği”nin sadece “kurmaylar” düzeyinde değil, “kitleler” düzeyinde yaşandığını da not edelim.
Birisinin bana açıklamasını bekliyorum doğrusu. Mesela, “soğuk savaş”ın (dolayısıyla “Gladio”lu yılların) en soğuk gazetelerinden birisinde olabildiğince soğuk yazılar yayımlamış bir gazetecinin (Nazlı Ilıcak) bugün Ergenekon ile ilgili yaptığı şu tespitlerin “atlamalar”dan arınmış, tutarlı bir akıl yürütmenin eseri olduğunu birisinin bana açıklamasını bekliyorum:
“Ergenekon 1999'da vizyon değişikliğine uğradı. Kemalist ilkeleri, bölücülük ve irtica tehlikesine karşı koruma amaca ön plana çıktı...” / “Özel savaş, başlangıçta, işgal ya da yaygın terör eylemleri karşısında kullanılan bir yöntemken, Türkiye'de farklı mecralara yöneldi. Dejenere olmuş şekliyle 'Susurluk'ta karşımıza çıktı. Bir zamanlar, devletin kullandığı kişiler şahsi menfaat peşine düştü. Ergenekon ise, Susurluk'tan farklı. Burada, siyasi ve sosyal hedef ön planda...”
Tahmin ettiğiniz gibi sadece güzel bir örnek olarak gördüğüm için seçtiğim bu satırlar, açıkçası, bize (ya da bana ve benim gibi düşünenlere) hiçbir şeyi açıklamıyor. “Özel savaş”a “anlayan tarih”in merceklerinden bakan, “Susurluk”u “şahsi menfaatler” dairesinde “dejenere” bir yapı olarak anlamakta ısrar eden, “siyasi ve sosyal hedef” şerefini sadece Ergenekon'a bağışlayan bu tespit-analiz ülkede gerçekten olup biteni ve olup bitmişi nasıl açıklayabilir ki zaten.
Basında Ergenekon'a ilişkin “uyandırıcı” yazılardan ikisini Sezin Öney Taraf gazetesinde yayımladı. Uzun zamandır Doğu Avrupa'nın geçirdiği dönüşüme yerinde tanıklık eden bu genç yazar, Gladio ile Ergenekon arasındaki bağa ilişkin gerçekten dikkate değer gözlemler yaptı. Bakın mesela:
“Ergenekon aynı yapısal kökeni paylaştığı Avrupa Gladio türevlerinden farklı olarak, kurulduğundan bu yana sürekli gelişip, en sonunda bir tür silahlı siyasi parti gibi ülke çapında devlete paralel bir yapılanmaya dönüştü. Avrupa'daysa çok daha fazla devlet denetimi altında sayılabilecek bir düzen söz konusuydu. Bu nedenle devletler kendi kendilerini yıpratıp hedef almamayı seçtikleri için, Gladiolar büyük mahkûmiyetler olmadan dağıldılar.”
Haksız mıyım; önümüzü görebilmemiz için çok daha işimize yarar cinsten bir analiz değil mi bu?
Sezin Öney'in bir başka yazısından şu satırları da aktaralım:
“Ergenekon yapılanmasının ciddiyetini anlamak için biraz da geçen yıl ne yaşandı, bir trajedinin kareleriymişcesine gözden geçirmek lazım. Bugünlere gelinmesine neden olan trajedinin ilk perdesi, Hrant Dink'in ölümüyle başladı. En masumun, en safın kurban olduğu bu sahneden geriye dönüşle...”
Genç meslektaşımız nasıl da güzel anlatıyor Hrant'ı: “En masum”.
Öney haklı galiba; “En masum”un aziz hatırası, Marx'ın Manifesto'da sözünü ettiği “hayalet” misali ülkedeki bütün kötüleri-kötülükleri defetmek için üzerlerinde dolaşıyor sanki.
(Demek ki, Trabzon Valiliği'nin jandarma personelinin yargılanmasına izin vermesi yetmez, olaya karışan polisler için de bu yol açılmalıdır; demek ki TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na ifade veren Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in (Akın Birdal'ın sorusuna cevaben) “Suikaste ilişkin hiçbir tespitimiz yok” demesi de yetmez...)
Ağır ağır da olsa ilerliyoruz sanıyorum. Konu önemli, devam ederiz.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT