Gidenleri Biliyoruz da Yerine Kimler Geliyor?
Yeni Şafak’taki yazısında “Kemalist/ulusalcı çevreler TSK’nın 2010 öncesinde sahip olduğu ‘rejim bekçiliği’ rolüne geri dönmesi için çaba harcıyor” diye uyaran Mehmet Acet, 15 Temmuz’dan önceki darbeleri kimin yaptığını hatırlatıyor.
Kemalistlerin stratejik kurumlarda FETÖ’den boşalan yeri doldurmaya hazırlandığını vurguladığı yazısında Mehmet Acet Kemalizmin ne olduğunu şöyle özetlemiş: “…Kemalizm, toplumu bölen, milleti tehdit olarak gören, ülkenin değerlerini düşman bellemiş, eziyet ve zulüm dışında bir şey getirmediği anlaşılmış, el âlem uzaya giderken bizim memleketi yaya bırakan bir anlayıştan başka bir şey değildir.”
Yazısının tamamı:
Yine Mi Kemalistler, Hayır, Yapma John!
Yanlış hatırlamıyorsam 2008 sonu yahut 2009 yılı başları idi.
Ergenekon, Balyoz davaları dalga dalga ilerlerken biz bir mecliste “Yeni Türkiye nasıl olacak?” sorusu üzerine kafa patlatıyorduk.
O gün milletvekili, bugün Cumhurbaşkanı Başdanışmanı sıfatı taşıyan bir isim ortaya şöyle bir soru attı:
“Görüyoruz ki, birileri gidiyor, sistemden tasfiye ediliyor. Peki, gidenlerin yerine kim gelecek?”
Soru ortaya atıldığı anda, şimdilerde FETÖ soruşturması geçiren bir gazetecinin, bıyık altından gülmeye başladığını fark ettim.
Bu bıyık altından gülüş halinin sonradan anlamlandırdığımız tercümesi şuydu:
“Gidenlerin yerine biz geliyoruz!”
FETÖ GİDİYOR YERİNE KİM GELİYOR?
Şimdi bu soruyu günümüze uyarlamayı deneyelim.
15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrası FETÖ’cüler devlet kurumlarından tasfiye edilirken onların yerine kim geçiyor?
Devlet kurumları derken 2010 yılına kadar Kemalistlerin kontrol ettiği, 2010’dan 15 Temmuz’a kadar FETÖ’nün belirgin hâkimiyetinde olan kurumları kastediyorum.
Mesela Türk Silahlı Kuvvetleri için soralım bu soruyu.
Ordu içinden tasfiye edilen, edilmekte olan Fethullahçıların yerine kim geliyor?
Tasfiyeler nedeniyle son bir yıl içinde TSK’ya ortalamanın çok üstünde personel alımı yapıldığını biliyoruz.
Başbakan Binali Yıldırım’ın Milli Savunma Üniversitesi’nin açılış töreninde verdiği bilgiye göre bir yıl içinde 16 bin personel alımı yapıldı.
Peki, bu alımlar neye göre, hangi kriterlere göre yapılıyor?
Türkiye sosyolojisinin ortalaması kollanıyor mu?
Yoksa FETÖ’nün 2010 sonrası çaktırmadan yaptığını bugün başkaları, meselâ Kemalistler mi yapıyor?
Daha açık soralım:
Ordu, yeniden Kemalistlerin kontrolüne mi giriyor?
ATATÜRK TARTIŞMALARI BUNUN İÇİN Mİ KÖPÜRTÜLÜYOR?
Ordu içinde “İçimizdeki FETÖ’cüler temizlensin, sonra TSK bize kalsın” ajandasıyla hareket eden bir damar olduğundan daha önce bir başka yazıda da söz etmiştim.
İlker Başbuğ’un durduğu yere bakın, dediğimi anlarsınız.
20 Temmuz 2016 sonrası TSK bünyesinde yapılan, Kuvvet komutanlıklarının Savunma Bakanlığına bağlanması, askeri liselerin, harp akademilerinin kapatılması gibi köklü düzenlemeler, en çok Kemalist/ulusalcı kesimi rahatsız etmişti.
Niye?
Bu düzenlemeler onların ajandasına uygun olmadığı için.
Kemalist/ulusalcı çevreler TSK’nın 2010 öncesi sahip olduğu ‘rejim bekçiliği’ rolüne geri dönmesi için çaba harcıyor.
Bugünlerde sık sık Atatürk’ü tartıştırmalarının, bu tartışmaları köpürtmelerinin nedeni de bu.
Eskiye, en eskiye dönelim istiyorlar.
15 TEMMUZ’U FETÖ YAPTI PEKİ ÖNCEKİLER KİMİN ESERİ?
En eski dediğim şu:
Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma/kollama görevi adı altında üstüne vazife olmayan pek çok alana müdahale eden, siyasete ayar veren, ikide bir bildiriler yayınlayan, belli periyotlarla darbeler yapan bir TSK.
Yani çok da eskilere gitmenize gerek yok.
2010 öncesi Türkiye’sinden söz ediyorum.
“FETÖ temizlensin devlet bize bırakılsın” diyen Kemalistlerin, pişkinlik konusunda FETÖ’cülerden geri kalır taraflarının olmadığını da not etmiş olalım.
Neden mi bunu söylüyorum?
15 Temmuz öncesindeki bütün darbelerde onların imzası olduğu halde, bugünlerde kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermelerinden dolayı.
Bu kadar tecrübeden sonra Türkiye’nin kurtuluşunu hâlâ kendilerinde görüyor olmaları, pişkinlik dışında başka bir tabirle anlatılabilir mi?
Halbuki Kemalizm, toplumu bölen, milleti tehdit olarak gören, ülkenin değerlerini düşman bellemiş, eziyet ve zulüm dışında bir şey getirmediği anlaşılmış, el âlem uzaya giderken bizim memleketi yaya bırakan bir anlayıştan başka bir şey değildir.
Sanıyorum bir de şunun travmasını yaşıyorlar.
Kafalarının Ortaçağ karanlığında olduğunu düşündükleri adamlar, hiç de düşündükleri gibi çıkmadı.
Bu adamlar 15 yılda ülkeyi üç kat büyüterek bir hikâye yazdılar.
Onların kafalarındaki imaja hiç de uygun olmayan bir hikâye bu.
O yüzden bir an evvel bu süreci parantaze alıp bu konuyu kapatmak istiyorlar.
Yazıya, gidenin yerine kim geliyor diye sorarak başlamıştık.
Dikkatleri tekrar bu noktaya toplayarak bitirelim.
Boşlukları kim dolduruyor?
FETÖ’nün yerine kim geliyor?
Kemalistler, Atatürk tartışmalarıyla bir zamanlar hükmettikleri eski mevzilere dönmeye mi çalışıyorlar?
Bunlar ülkenin geleceğini ilgilendiren hayat-memat soruları.
Fırsat verileceğini sanmam ama yine de dikkati elden bırakmamak lazım.
Yeni Şafak
HABERE YORUM KAT